Çocuklarda İshal

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

İshal Nedir?
İshal; günlük dışkılama sayısının artması ve kıvamının sulu olması ile karakterli bir durumdur. İshal aynı zamanda “sulu dışkılama” olarak da adlandırılır. Özellikle 6 ay ile 2 yaş arasında olmak üzere çocuklarda sık görülür. İshalli hastalıkta en ciddi tehdit, dehidratasyondur. Aşırı dışkılama ve kusma ile su ve elektrolitlerin (sodyum, klor, potasyum ve bikarbonat) önemli düzeyde kaybına bağlı olarak ciddi elektrolit dengesizliği meydana gelir ve zamanında yerine konmadığında ölüm tehlikesi oluşabilir.

İshale neden olan pek çok durum vardır. İshal, mikrobik olabileceği gibi mikropların salgıladığı toksinler, antibiyotikler, çeşitli ilaçlar, bazı mide-bağırsak hastalıkları, bazı hormonal hastalıklar, tümoral durumlar, ani ve aşırı ısı değişiklikleri, heyecan, üzüntü, korku nedeniyle de oluşabilir. Yaz ishalleri genelde mikrobiktir.

İshal Neden Önemlidir?
İshal; çoğu kez kusma ile birlikte görülür. İshal ve kusmanın beraber olması vücudun susuz ve bazı kimyasal maddelerden (elektrolitler ve çeşitli mineraller gibi) yoksun kalmasına yani dehidratasyona neden olur.

Vücuttan su ve gerekli kimyasal maddelerin kaybı sonucu, ağır klinik tablolar (böbrek yetmezliği ve ölüm gibi) görülebilir.

Eğer bir ishal atağı, 14 günden kısa sürmüşse, bu akut ishaldir. Akut sulu ishal, dehidratasyona yol açabilir ve malnütrisyonu (beslenme bozukluğu) kolaylaştırabilir. Akut ishalde ölüm nedeni genellikle dehidratasyondur.
Eğer ishal 14 günden daha uzun sürerse, bu inatçı ishaldir. İshal olgularının yaklaşık %20’si inatçı ishale dönüşebilir. İnatçı ishal, genellikle beslenme sorunlarına yol açar ve ölüm nedeni olabilir.

İshal Nasıl Bulaşır?
En yaygın bulaşma yolu, kontamine (temiz olmayan) suların tüketilmesidir. Sıcaklıklardaki artışla beraber su ihtiyacı da buna paralel artar. İnsanlar bu nedenle yaz aylarında daha çok su tüketirler. Çoğunlukla da güvenilir olmayan su kaynaklarından su kullanılması, bu sularla yıkanan sebze ve meyvelerin tüketilmesi ile ishaller ortaya çıkar. Kontamine sularla yıkanmış-hazırlanmış ya da hijyenik olmayan şartlarda hazırlanmış-saklanmış gıda maddelerinin tüketilmesi de önemli bulaşma yollarındandır. Bulaşmada önemli etkenlerden bir diğeri de kişisel hijyen kurallarına dikkat edilmemesidir. Hijyen standartlarının düşük olduğu şartlarda etkenler kişiden kişiye kolayca yayılabilir. Kirli sulardan yakalanmış balık ve deniz ürünleri de akut gastroenteritler için kaynak olabilirler.

Özellikle hijyen koşullarının kötü olduğu, kişilerin temizlik alışkanlığının az olduğu, kirli sular, açık tuvaletler, açıkta satılan yiyeceklerin ve sinek, böcek, fare gibi canlıların çok olduğu yerlerde ve genellikle yaz aylarında sık görülürler.

İshal Tanısı Nasıl Konur?
Gastroenterit vakalarının tanısında dışkının çeşitli yöntemlerle incelemesi yapılmalıdır.

Ne zaman sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır?
• Ağızdan beslenememe
• Hastalık durumunun ağırlaşması
• Ateşlenme
• Dışkıda kan
• Yeterli sıvı alamama gibi durumlarda acilen sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır
.
İshal Nasıl Tedavi Edilir?
Uygun antibiyotik ya da antiparaziter tedavi ile birlikte ağızdan ya da damar yolu ile yeterli sıvı desteği verilerek, sıvı-elektrolit dengesinin düzeltilmesi sağlanır.
İshal için ek sıvı verilmesi ve beslenmenin sürdürülmesi yani rehidratasyon çok önemlidir.

Antibiyotikler çoğu ishal olgularının tedavisinde etkin değildir. Ender olarak yarar sağlar, bazen de durumu daha da ağırlaştırabilirler. Gereksiz antibiyotik kullanımı bazı patojenlerin direncini arttırabilir.

İshallerle İlişkili Risk Faktörleri Nelerdir?
• Seyahat
• Kreşler ve okullar
• Huzurevi ya da bakım evleri,
• Bazı kronik hastalıklar (AIDS gibi)
• Antibiyotik kullanımı
• Diğer ilaçlar (kanser ilaçları gibi)
• Temizliğinden emin olunmayan yiyeceklerin yenmesi ve suların içilmesi
• Evde hayvan beslenmesi
• Deniz ürünlerinin tüketimi

İshalden korunmak için;
• Eller uygun şekilde yıkanmalıdır.
• Özellikle yemek öncesi ve sonrası, tuvalet sonrası, bebeklerin beslenmesi ve alt temizliği öncesi ve sonrası muhakkak eller bol su ve sabunla yıkanmalı,
• Sokakta ya da açıkta satılan ve kaynağı bilinmeyen yiyecekler tüketilmemeli,
• Besinlerin hazırlanmasında ve saklanmasında gerekli kurallara uyulmalı,  • Besinlerin bozuk olup olmadığı kontrol edilmeli,
• Özellikle meyve ve sebzeler yenmeden önce temiz su ile iyice yıkanmalı,
• Su kesintileri sonrasında ilk gelen su mümkünse kullanılmamalı,
• İçme suyu olarak temiz su kullanılmalı, temizliğinden emin olunmayan sular içilmemeli, şüpheli durumlarda su kaynatılmalı veya filtre edilmelidir.
• İçme suların temizliği için, kaynatma da çok etkili bir yöntemdir. Suyun kaynamaya başlamasından sonra 20 dakika daha kaynatılması, gerekli temizliği sağlayacaktır.
• Şebeke suyunun ve gerekiyorsa evlerde, okullarda, işyerlerinde bulunan depolardaki suların kontrolü ve klorlanması yapılmalıdır
• Su ve besinler yoluyla bulaşan hastalıklardan korunmanın en etkin yolu, çevre koşullarının düzeltilmesidir.
• Umuma açık yerlerde (okul gibi) tuvaletler temiz olmalı, mutlaka su ve sabun bulunmalıdır.
• Yerlerin, tuvaletlerin vs. temizliğinde çamaşır suyu kullanılması (1 ölçü çamaşır suyu ile 9 ölçü suyun karışımı) sağlanmalıdır.

Çocuklarda Kalp Hastalıkları

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Çocuklarda kalp hastalıkları, rahatsızlığın türüne göre değişen bulgular gösterebilir. Doğuştan kalp hastalıklarında genellikle bebeklikte belirtiler ortaya çıkar. En sık karşılaşılan bulgular; bebeğin sık ve zor nefes alması, emzirme esnasında ve yorulması, kilo alamaması, ağız çevresinde, dilde ve tırnak diplerinde morarma görülmesidir.

Bazı bebeklerde bu belirtiler olmadan olağan muayeneler esnasında doktorun kalbi dinlemesiyle duyduğu üfürüm, önemli bir bulgudur. “Üfürüm”, kalp atışları arasında kalpte “üfleme” şeklinde farklı bir sesin duyulması durumudur. Şiddetli üfürüm,  kalp hastalığının bulgusu olarak kabul edilebilir ancak her zaman kalp hastalığına bağlı değildir. Sağlam kalpte de üfürüm duyulabilir; kalp hastalığı tanısı için ekokardiyografi gibi tetkiklere başvurulur.

Çocuklarda kalp hastalıkları; “doğuştan (konjenital)” ya da  daha çok çevresel faktörlerin etkisiyle “kazanılmış (edinsel)” olarak iki gruba ayrılabilir. Yetişkinlerin aksine çocukluk çağındaki kalp hastalıkları, genellikle doğuştan gelir.  Doğuştan kalp hastalıkları (DKH) tüm doğumların % 1’inde görülen ve bebeklerde en sık tespit edilen anomalilerdir. Bu hastalıkların anne karnında tanısı, bazen de tedavileri mümkündür.

Çocuklarda kalp hastalıklarının tanısı için dikkatli bir genel ve kalp muayenesini takiben;

• EKG, telekardiyografi (hastanın ayakta, röntgen tüpüne 2 m uzaklıkta göğüs filminin çekilmesi), Ekokardiyografi, gibi tetkiklerle muayene bulgularının sağlaması yapılır.
• Eğer hasta bir enfeksiyon geçiriyor ise, soluk görünüyor ise, hemogram ve biyokimyasal analizler veya daha etraflı kan tetkikleri yapılır. Özellikle doğuştan kalp hastalıkları için kateter-anjiokardiyografi, MR (magnetic rezonans) tetkikleri de yapılmaktadır.
• Ritm bozukluklarında 24 saatlik HOLTER EKG ve hipertansiyon durumunda HOLTER-kan basıncı ölçümleri yapılmalıdır.

Çocuklarda kalp hastalıkları; tam teşekküllü, bünyesinde çocuk kalp uzmanı, çocuk kalp cerrahisi ekibi ve uygun teknik koşulları olan hastanelerde incelenip tedavi edilmelidir.

KAZANILMIŞ (EDİNSEL) KALP HASTALIKLIKLARI

Genellikle 5-15 yaş arasında görülen romatizmal kardittir. 5 yaşında veya daha önce kalp tutuluşu oranı yüksektir. Kız çocuklarında MİTRAL, erkek çocuklarda AORTA kapağı tutuluşu ön plandadır. Disiplinli bir tedavi ile hastalık bulguları minimuma indirilebilir veya kaybolabilir. Ağır olgularda kalp cerrahi tedavisi gerekebilir. Süt çocukluğu döneminde (1 ay – 2 yaş) geçirilen gripal enfeksiyonlar, pnömoni, viral bronşit ve çocukluk hastalıklarının (kızamık, kızamıkçık, kabakulak, boğmaca, çocuk felci, su çiçeği) kuluçka veya iyileşme döneminde “kalp kası hastalıkları (miyokardit)” veya “kalp zarı hastalıkları (perikardit)” görülebilir. Günümüzde çocukluk hastalıkları, aşılarla tamamen temizlenmiş veya minimuma indirilmiş durumdadır. Ancak, süt çocuğu dönemi ve bütün yaş dönemlerinde, aşılanmayı disiplinli, çok sıkı şekilde kontrol etmek gerekir.

DOĞUŞTAN KALP HASTAKLARI

Çocuk kardiyolojisi, fekondasyonun 14. gününden itibaren başlar. Gebeliğin 14. gününden itibaren, embriyo gelişiminde, pulsasyon gösteren kan damarları, ilerleyen dönemlerde kalbi oluşturur. Gebeliğin 16. haftasından itibaren, fötal ekokardiyografinin yardımı ile fotüs kalbi incelenebilir.

Doğuştan kalp hastalıkları, tüm doğumların % 1’inde görülen ve bebeklerde en sık tespit edilen anomalilerdir. Çocukluktaki kalp hastalıklarının %8-%12’sini oluşturmaktadır. Kalıtımdan daha baskın olarak çevresel faktörler (yoksulluk, açlık, hijyenik faktörlerin eksikliği) ön plandadır. Hamilelikte aktif veya pasif sigara kullanımı, embriyo veya fötus damarlarında patolojik değişikliklere neden olmaktadır.

Doğuştan kalp hastalıkları, bebeğin anne karnındayken kalbin normal gelişim sürecini tamamlayamamasından kaynaklanır. Akraba evliliği, anne veya babanın doğumsal bir kalp rahatsızlığının bulunması, gebeliğin özellikle ilk 3 ayında geçirilen çeşitli enfeksiyonlar, gebelikte radyasyona maruz kalınması, annenin diabet oluşu, annede ağır beslenme bozukluğu, çevresel yetersizlikleri (selenyum eksikliği vb.) ve çeşitli genetik hastalıklar, doğuştan kalp rahatsızlıklarında risk faktörleridir.

Doğuştan kalp hastalıkları, kalbin iskelet dokusunu (matrix) tutarsa: daha çok kapak hastalıkları görülür. Mitral stenozu, mitral kapak atrezisi, aorta valv stenozu , atrezisi, bikusbit veya unikusbit aortic kapak, pulmoner stenoz ve atrezisi gelişebilir. Ayrıca kalıtsal mitral valv prolapsusu (MVP) da kalbin matriksinin gelişmesi sırasında oluşmaktadır. MVP, daha çok anneden çocuklara kalıtımla geçmekte, mitral kapakta ilerleyen yetersizliğe neden olarak, cerrahi tedaviye ihtiyaç duyulmaktadır. Kazanılmış MVP olguları, romatizmal kardit olgularının bir komplikasyonu olarak karşımıza çıkabilir.

Ülkemizde sıklıkla görülen doğumsal kalp hastalıklarının başında “kalpte delik” olarak bilinen doğumsal kalp anomalileri gelmektedir. Karıncık ve kulakçıklarda görülen gelişme bozuklukları, karıncık ve/veya kulakçıklar arasındaki delikler, kalbin göğüs kafesindeki yerleşim anomalileri (sağda, solda veya göğüs kafesinin ortasında yerleşme), kalbe giren ya da çıkan damarlarda görülen problemler, kalp kapakçılarında darlık ve/veya yetersizlikler ve koroner damar anomalileri de doğumsal kalp hastalıklarındandır.

Kardiyomiyopati
Kalp kası hastalığı, özellikle endokardiyal fibroelastoz, kalp kası hücrelerinin yerini kompat bir doku almasıdır. Lokalize olan olgularda, yaşam bir süre devam edebilir. Lezyon yaygınsa, kalp transplantasyonu tek tedavidir. Dilate kardiyomiyopati, kalp yetmezliği ile seyreder. Hipertrofik kardiyomiyopatilerde ritm bozuklukları ön plandadır.

Kardiyovasküler inflamatuvar hastalıkların başında “Kawasaki” ve “İnfetif Endokardit” gelmektedir. Kawasaki, 5 yaş altındaki çocuklarda görülür. Koroner arterleri tutan bir hastalık olduğundan erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcıdır. İnfektif endokardit; stafilakok, pnömokok gibi adi bakterilerle oluşan ciddi, kronik ve sekel bırakabilen bir hastalıktır. Tedavi edilmekle beraber, beyin ve böbrekler gibi hayati organlara infekte pıhtı yayılımlarına neden olur.

Lupus, hipertiroidi, hipotiroidi, juvenil romatoid artrit, akut glomerulonefrit gibi sistemik hastalıklar ise kalp kası ve kapaklarında inflamasyona neden olurlar. Kalp tutuluşu, sistemik hastalığın tedaviyle gerileyip iyileşmesi ile bir paralellik gösterebilir.

Ritm Bozuklukları
“Disritmi”, sık görülen bir kalp hastalığıdır. Kalbin ileti sistemi ve tenbih oluşturan bölgelerin (jeneratör) hastalığıdır. İyi huylu disritmiler olduğu gibi kalp yetmezliğine,  senkop ve hatta ani ölüme neden olan ritm bozuklukları da çocuklarda görülebilir.
Sinüzal aritmi veya solunum aritmisi, genellikle iyi huyludur. %20 oranında normal çocuklarda görülebilir.

Paroksismal supraventriküler taşikardi, daha çok ergenlik çağında veya öncesinde, kız çocuklarında daha sık görülür. Kalp hızı, dakikada 300’dür. Çocuk, genellikle “Kalbim göğsümde çırpınıyor” diye durumu ifade eder. Bazı manevralarla çoğu zaman geçer. Komple kalp blokları ve atriyal fibrilasyon, ciddi ritim bozukluklarıdır. İlaçlarla tedavi edilemeyen olgularda, pace-maker (kalp pili) uygulanır. Son yıllarda kalbin elektrofizyolojik çalışmalarla, bozuk iletim sistemi “radiofrequency yöntemi” ile tedavi edilmektedir.

Kalp Yetmezliği
Doğuştan ve kazanılmış kalp hastalıklarında sık rastlanan bir tablodur. Bu konuda, etkili ilaçlar mevcuttur. Eğer temelde doğuştan bir defekt veya kazanılmış kalp hastalığı mevcut ise, tedavi edilir ve kalp yetersizliği giderilmiş olur.

Sistemik hipertansiyon, özellikle obez çocuklarda karşımıza çıkmaktadır. Obezite, aynı zamanda, gelecekte erişkin yaşlarda ortaya çıkacak olan metabolik sendrom ve koroner kalp hastalığına zemin hazırlamaktadır. Bütün kalp hastalıkların gelişmesinde, damar endoteli üzerine etkili olan aktif ve özellikle çocuklarda pasif sigara solunması ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.

Çocuk yaşlarında görülen diğer önemli bir tablo ise, “Pulmoner Hipertansiyon”dur. Özelikle doğuştan kalp hastalıklarının, cerrahi tedavisi geç kalmış olgularda görülür (Sekonder PH). Pirimer PH, kalıtsal olarak 13-15 yaşlarda daha çok erkek çocuklarda görülür. İlerleyici bir tablodur. Kalp ve akciğer transplantasyonu, etkili olabilir.

Çocuklarda senkop (bayılma) ile seyreden “Adams-Stokes Sendromu” ve daha sık kalıtsal olarak görülen “uzun QT sendromu”, pace-maker implantasyonu ile tedavi edilmektedir.

Çocuklarda Egzama (Atopik Dermatit)

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Deride kaşıntı ve kızarıklığın tipik yerleşim gösterdiği kronik inflamatuvar (yangı) hastalığıdır. Hastalık; bebeğin alerjik bir bünyeye sahip olduğunun ilk göstergesi olarak kabul edilebilir. Çünkü egzama, alerjik yürüyüşün ilk belirtisi olarak bilinmektedir.

Egzamanın 3 evresi bulunmaktadır:

Bebeklik dönemi (yenidoğan – 2 yaş)

Çocukluk dönemi (3 – 11 yaş)

Adölesan ve yetişkin dönemi (12 – 20 yaş)

Egzama, çocukları ilk 6 ayda %45, bir yaşında %60 ve ilk 5 yaşta %85 oranında etkilemektedir.

Egzamada Tanı

Hanifin – Rajka Kriterleriyle egzama tanısı konulmaktadır. Bunun için 3 majör ve 3 minör kriterin hastada bulunması gerekmektedir.

Majör kriter olarak kaşıntı baz alınmaktadır. Ayrıca çocuklarda; egzama dağımı yüzde, alında, yanakta, kulak arkasında, boyunda, saç derisinde, el ve ayakların dış yüzünde gözlemlenebilmektedir.

Yetişkinlerde ise; el ve ayakların iç yüzünde egzama dağılımı görülmektedir. Ayrıca benzer şikayetlerin alevlenmesi ve tekrarlanması, kişinin kendisinde ya da ailesinde atopik dermatit, alerjik rinit ya da astım geçmişi olması tanı kriterlerini kapsamaktadır.

Kuruluk, yüzde solukluk, meme ucunda görülen egzama, piyodermi (bakteriyel deri hastalıkları), atopik dermatit başlangıcı, besin alerjileri, Pitriasis Alba, dermografizm, pişik gibi bulgular da minör kriterler olarak değerlendirilebilmektedir.

Egzama Tedavisinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

•Alevlenmeleri önlemek için egzamayı tetikleyici besinlerden, solunum yolu alerjenlerinden ve irritanlardan uzaklaşılmalıdır.

•Hastanın, derisini sürekli nemli tutmasına dikkat etmesi gerekmektedir.

•Alevlenmelerde ilk seçenek olarak lokal kortikosteroid krem (hafif formu) kullanılmalıdır.

•Hastanın ılık suyla banyo yapması gerekmektedir.

•Hastalar cilt temizliğinde nötr pH sabunlar kullanmalıdır.

•Hastanın tırnakları herhangi bir kaşınmaya karşı kısa kesilmelidir.

•Hastaların banyo sonrası, günde 1-2 kez nemlendirici kullanmaları gerekmektedir.

•Hastalar, sentetik, akrilik ve yün giysilerden uzak durmalıdır.

•Terlemeyi azaltmak için hastanın bulunduğu ortamın ısı ve nemi kontrol altında tutulmalıdır.

•Hasta ve aile eğitim ile tedavi süreci için desteklenmelidir.

 

Bebeklerde Emzik Alerjisi

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

LATEKS ALERJİSİ

Kauçuk ağacı sütünün hava ile teması sonucu katılaşan ve doğal kauçuk olarak kullanılan maddeye lateks denir. Tıbbi malzemelerde kullanılan lateks; eldiven, balon, kateter, kondom, maske ve kanül yapımında kullanılmaktadır.

Lateks ile bazı meyveler arasında çapraz reaksiyon bulunmaktadır. Özellikle tüylü meyveleri (şeftali, çağla badem, kayısı vb.) soyan ve yemekte zorluk çeken kişilerde lateks alerjisi akla gelmektedir. Muz, kestane, avokado ve kivi ile ise anafilaksi görülebileceği tespit edilmiştir.

Lateks; deriye temas ettiği yerde kızarıklığa, kaşıntıya, döküntüye, sulanmaya ya da kabuklanmaya sebep oluyorsa kontakt (temas) dermatitten bahsedilebilir. Lateks temas yerinde kabarma, kaşıntı ya da kızarıklık gözleniyorsa ürtiker şüphesi bulunmaktadır. Lateks alerjenler sonucu kişi nefes almakta zorluk çekiyorsa alerjik rinit ve astımla ilgili tanı ve tedavi yoluna gidilebilir.

1 13 14 15 16 17 18 19 20