Gebeliğin Aylara Göre Gelişimi

Gönderildiği yer: Hamilelik Dönemi, Sağlık | 0

Gebelikte aylara göre neler değişir?

1. Ay
Gebeliğin ilk belirtisi, regli kanamasındaki gecikmedir. Gebeliğin kesin tanısı, kan ve idrar testiyle yapılabilir. Gebelik kesinleştikten sonra bebeğe ait kesenin muayene ile görüntülenmesi gerekir.

İlk gebelik muayenesinde;
Bebek ve gebelikle ilgili risk faktörleri değerlendirilir. Anne ve babanın genetik geçmişi incelenir. Tahmini doğum tarihi hesaplanır. Tam kan tahlili, tam idrar tahlili istenir. Ayrıca, daha önceden geçirilmiş bağışıklığı etkileyecek hastalıkların taraması gerekebilir ve kan uyuşmazlığının olup olmadığı belirlenir. Anne ve bebek için gebelik değerlendirmesi yapılır ve rutin kontroller için günler belirlenir.

Gebeliğin birinci ayında embriyo, besinlerini anneden plasenta aracılığıyla sağlamaya başlar ve  1 mm kadardır. Hamilenin beslenme düzeni, alması gerekli vitaminler ve yapması gerekli egzersizlerin yanı sıra sigara ve alkol gibi alışkanlıkların bırakılması önemlidir.

Aydan itibaren gebelik süresince;
• Kanama oluşursa,
• Yoğun kusma hali varsa,
• Bebeğin 24 saatten fazla bir süredir hareket ettiği düşünülmüyorsa,
• 38 ° C’den yüksek ateş görülüyorsa,
• Düşme veya karına bir darbe alınmışsa mutlaka doktora başvurulmalıdır.

2. Ay
5. hafta, gebeliğin keşfedildiği en önemli haftadır. Bu haftadan itibaren genellikle mide bulantıları başlar. 6. haftada organların yerleri belirmeye başlar. Baş, ilk aylarda bedeninden daha büyük ve kurbağa yavrusu görünümündedir. Kan dolaşımı başlamamış olan bebekte, ritmik olmayan kalp atımları vardır. Kalp gelişimi tamamlandıktan sonra vücudunda kan pompalanmaya başlayacak bebek, 6. haftada 4-5 mm civarında ve ortalama 1,5 gram ağırlığındadır. 7. haftada başı henüz vücudundan büyük olan bebeğin kolları, bacakları, ağzı ve yüz hatları belirginleşmeye başlar. Genellikle 2 gram ağırlığında ve 13 mm boyundadır. 8. Haftada bebeğin damağı ağız içinde oluşmaya başlar. En yeni gelişme, akciğerin oluşmaya başlamasıdır. Anne açısından genellikle mide bulantıları ve kusma durumu devam eder.

3. Ay
Gebelikte 1. trimester’ın son ayıdır. Annede gebelikte artan hormonlara (östrojen, progesteron) bağlı olarak bulantı, kusma, göğüs sıkışması, baş ağrısı, yorgunluk, idrar artışı, uykusuzluk ve kabus görme gibi farklılıklar olur. Bu sorunlar, bu dönemin bitiminde son erer. Rahim (uterus), 12. haftaya kadar pelvik kemik yapı içinde kalır ve boyutlarında genişlemeye bağlı idrar torbasına baskı yapar ve bu nedenle annenin sık idrara çıkmasına yol açar. 3. ayın sonunda uterusun pelvis dışına çıkmasıyla bu bası azalır ve annenin idrar sıklığı normale döner.

9. haftada bebeğin vücudu, şekil almaya başlar. El, ayak parmak ve tırnakları, sindirim sistemi ve iç genital organları gelişmeye başlar. Bebek bazı küçük hareketleri yapmaya başlar. 10. haftada bebeğin vital organları gelişir. Parmak ayrımı ve tırnakların gelişimi sürer. İskelet gelişimi ile birlikte dişler gelişmeye başlar. Göz çukurları oluşur fakat gözleri henüz kapalıdır. Beyin gelişimi devam eder. Bebeğin cinsiyeti erkek ise, testisler testosteron üretmeye başlar ve dış genital organ gelişmeye başlar. 11. Haftada organların büyümesi çok hızlıdır. Başın her iki yanında kulaklar gelişir ve dış genital organlar şekillenir. 12. Haftada yüzde çene ve burun gelişimine bağlı değişiklikler oluşur. El ve ayak tırnakları gelişimini tamamlar.

Bebeğin kilosu, plasenta dokusu, amnion sıvısı, annenin kan hacminin artışı, vücut dokularında sıvı birikimi, uterus ve meme büyümesine bağlı olarak 12. haftaya kadar anne yaklaşık 1 kg alır. Asıl kilo alımı ise, gebeliğin 2. yarısında gerçekleşir.

4. Ay
4. ayla birlikte, artık hem bebek hem de anne için ilk dönemdeki riskler atlatılmış, bulantı,  kusma ve yorgunluk hali sona ermiş ve gebeliğe uyum sağlanmıştır.

Bu ay bebek, ortalama 16 cm boya ve yaklaşık 85 gr ağırlığa ulaşır. Bebeğin hareketleri hissedilmeye başlanır. Bebekte idrar boşaltma başlar. 16 haftalık bebeklerde cinsiyet bellidir. Artık ultrasyonla bebeğin cinsiyetini öğrenilebilir. Bebeğin beyin bölümleri gelişir ve ilk saçları oluşur. Tüyleri ve tırnakları uzar. Gözleri kapalıdır, göz kapakları gözlerini korur.

5. Ay
Bebeğinizin kalbi, büyümesini sürdürür ve steteskop ile duyulabilir. Bebek, bu ay çok hareketlidir, tekme atışları anne karnında hissedilir. Kafasında ince saçlar çıkmıştır ve cildi koruyucu “verniks kazeoza (fetüs derisini örten krem kıvamında beyaz yağlı madde)” ile kaplıdır. Cildi kalınlaşır ama deri altı dokusunda yağ henüz azdır ve bu nedenle bebeğin cildi buruş buruştur. Parmak izleri ve tırnakları belirgindir. Parmaklarını ve ayaklarını emmeye başlar. Bebeğin kilo alımı hızlıdır, 5. ayın sonunda genellikle 30 cm boyunda ve 650 gr ağırlığındadır.

Annenin vücut ısısı, tiroid bezinin aktifliği kaynaklı artar. Bundan dolayı sıcak basması ve terleme sıklaşır. Ayrıca, kan hacminin artması ile bacaklarda ağrı oluşabilir. Bu tür şikayetler, dinlenmekle geçer.

6. Ay
Bu ay bebek hızla kilo alır ve gelişimi devam eder. Kaşları oluşur ve saçları uzar. Kemikleri ve kasları gelişir, vücüt hatları belirginleşir. Gözler, ışığı algılayabilir. Akciğerleri tamamen gelişmemiştir. Kulaklar bu ay tam olarak gelişir ve bebek, özellikle annenin kalp atışlarını rahatlıkla duyabilir. Annenin kalp sesi, bebek için rahatlatıcı bir ritim halini alır. Dışarıdan gelen tiz sesleri duyabilen bebek, bu ayda henüz kalın sesleri tam olarak işitemez, çünkü bu ayın sonunda kulak kemikleri sadece tiz (ince) sesleri algılayabilecek şekildedir.  6. ayın sonunda bebek ortalama 32 cm boyunda ve 800-900 gr ağırlığındadır.

Annenin ise karnı iyice büyümüştür. Bu nedenle sırt ve bacaklarda zaman zaman ağrılar oluşabilir. Anne, hareketlerinde zorluklar görülebilir. Anne, gün içerisinde dinlenmelidir.

7. Ay
Son trimester’ın başlangıcıdır. Bebeğin beyni iyice gelişmiş ve artık bir yetişkin beyni şeklini almıştır. Öncesinde düz olan beyin, kıvrımlarıyla belirginleşmeye başlamıştır. Parmak emmek düzenli aktiviteleri arasına girmiştir. Bu da anne memesini emme hazırlığı olarak kabul edilmektedir. Diğer taraftan parmak emme egzersizleri çene kaslarını da güçlendirmektedir. Bebeğin akciğerleri ve karaciğerlerinin gelişimi devam eder. Bağışıklık sistemi oluşmaya devam eder. Bebeğin rengi hala kırmızıya yakındır. Bağışıklık sistemi gelişen bebeğin cilt altındaki yağ tabakaları dolgunlaşmaya devam eder. Akciğerleri oksijen alışverişine hazır hale gelmiştir. Kan üretimi de erişkinlerde olduğu gibi omuriliktedir. Bebeğin bu ay hisleri ve duyuları gelişir. Amniyotik suyu içerken tadını alır. Gözleri açılır ve ışığı hissedebilir. Vücudu dolgunlaşır, deri altı dokusunda oluşmaya başlayan yağ tabakası ile artık buruşuk görünümünü kaybeder. Midesi ve bağırsakları da çalışır. Bu ay sonunda bebek, ortalama 1.5 kg ve 38 cm boyundadır.

8. Ay
Bebek büyümekte olduğundan artık rahim, dar gelmeye başlamış ve bacakları bükük pozisyonda anne karnında şekil almıştır. Bu ay, kemik gelişimi hızlanır, bebek gözlerini kırpıştırmaya başlar. Duyu organları iyice gelişir. Çevredeki seslere karşı duyarlaşır. Bebek, daha çok baş aşağı pozisyonunda durmaya başlar. Genellikle boyu 42 cm, kilosu 1600 gram civarındadır. Bebeğin zayıf kılları dökülür ve yerine yeni kalıcı tüyler çıkmaya başlar. 35. haftada bebeğin bağışıklık sistemi, etkinlik kazanır. Akciğerleri gelişmiş olduğundan bebek, reflekslerini kontrol edebilir. Bebeğin baş kısmı, aşağıya doğru indikçe doğum kanalları da açılır.

Relaksin hormonu salgılanması nedeniyle annenin eklemleri gevşeyebilir ve yorgunluk hissinde artış görülebilir. Ciltte değişen hormon dengesi yüzünden pul pul kurumalar olabilir. Cilt üzerine binen aşırı yük sebebiyle vücuttaki zehirli maddelerin dışarıya atılımı zorlaşmıştır. Rahim doğuma hazırlanmaya başlar ve zaman zaman sancılanma oluşabilir.

9. Ay
Doğuma günler kalmıştır. Bebek, pelvisten inmeye başlar ve doğum yaklaşır. Bebeğin fizyolojik fonksiyonları normaldir, tüm organları gelişmiştir, akciğerleri dahil, çalışmaya hazırdır. Yüz hatları iyice belirginleşir. Böbrekler ve karaciğerigelişmiş, beyin büyüme hızı artmış ve alnı daha da belirginleşmiştir. Bebek, doğuş pozisyonu olan baş aşağı bir haldedir.

40. hafta itibariyle doğum anı gelmiştir. 37. haftadan 41. haftaya kadar yaşanan doğumlar normal doğumlardır. Normal doğum için beklemekte fayda vardır. Zamanı geçmiş ve doğum başlamamışsa suni sancıyla doğum yaptırılabilir. Eğer bu da olmazsa sezaryen düşünülebilir. Doğum konusunda anne ve babayı, en doğru yöntem konusunda doktor bilgilendirecektir.

Süt Alerjisi

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

İnek Sütü Alerjisi Nedir?

İnek sütü içindeki proteinlere karşı IgE aracılı oluşan istenmeyen reaksiyon oluşmasıyla meydana gelmektedir. Egzamalı bebek ve çocukların üçte birinde besinlere karşı alerji bulunmaktadır.

IgE aracılı inek sütü alerjisinde görülen şikayetler; Deride kurdeşen, anjioödem, egzama ve kontakt reaksiyon (temas dermatiti) görülebilmektedir. Solunum sisteminde astım ve bahar alerjisine rastlanabilir. Bulantı, kusma, kolik, karın ağrısı, ishal, kabızlık, gastroözefageal reflü, dışkıda kan olması; ağız etrafı ve dudaklarda kızarıklık, kaşıntı ve şişlik gibi oral alerji sendromları ve mide-bağırsak (gastrointestinal) reaksiyonlar görülebilmektedir. Nadir de olsa, sütün başlattığı kronik akciğer hastalıkları da görülebilmektedir.

IgE aracılı olmayan inek sütü alerjisinde görülen şikayetlerde ise; belirtiler geç ortaya çıkmakla birlikte karın ağrısı, sık dışkılama, ishal ya da kabızlık olarak görülmektedir.

Karışık tip (IgE ve IgE olmayan) vakalar ise; geç görülen ve kronik şikayetlerle ortaya çıkan inek sütü alerjisi olarak tanımlanabilir.

Bebeği, biberonla beslerken ağız etrafında kızarıklık; bebekte kaşıntı, şişlik, huzursuzluk, kusma, karın ağrısı, ishal, kabızlık, vücutta döküntü ya da kabarıklık olması inek sütü alerjisinde sık rastlanılan şikayetlerdir. Soy geçmişinde (anne, baba ve kardeşte); inek sütü ya da besin alerjisi (yumurta, balık alerjisi gibi), atopik dermatit, egzama, kurdeşen (ürtiker), alerjik rinit (bahar nezlesi), astım (nefes darlığı), ilaç alerjisi, evcil hayvan alerji öyküsü bulunan bebekler, inek sütü alerjisine daha yatkındır. Muayene sırasında öncelikle; hastanın boy, kilo, büyüme ve gelişmesi, büyüme eğrisi ile ağız, dudak, boğaz, dil, burun ve kulak bulguları uzman hekim tarafından incelenir. Deri, burun, akciğer, mide-bağırsak ve diğer sistem muayeneleri gerçekleştirilir. Kan testleri, alerji deri testleri (Prick deri testi, Patch testi)* ve yükleme testleri (açık yükleme, tek kör oral yükleme, çift kör oral yükleme**) hastaya uygulanmaktadır.

İnek sütü alerjisi tedavisinde;

Anne sütü bebeğin tek maması konumundadır. Bebek beslenmesinde anne ve babaya anne sütü yararları anlatılarak bebeğin emzirilmesine devam edilmesi konusunda bilinç kazandırılmalıdır.

Ek besin kullanımı zorunlu görülen durumlarda ise; aminoasit formula ya da tam hidrolize soya bazlı formula mamaların kullanılması gerekmektedir.

İnek sütü alerjisi olan bebekte ve çocukta beslenmesinde, alerji sebebi olan inek sütü ve inek sütü temelli mamalardan, süt ürünlerinden (yoğurt, peynir,çökelek veya kesik ,kaymak, tereyağ gibi besinlerden) uzak durmak gerekmektedir.

İnek sütüne alerjisi olan bebeklerde, diğer memeli hayvanların sütüne karşı da bir alerji olasılığı bulunmaktadır. Buna çapraz reaksiyon denilmektedir. Koyun sütü, keçi sütü, at sütü, eşek sütü gibi gıdalara da dikkat edilmesi gerekmektedir.

Alerjik Rinit

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Alerjik rinit (bahar alerjisi) en sık karşılaşılan alerjik hastalıktır. Alerjenlerle karşılaşıldıktan sonra burunda oluşan IgE aracılı inflamatuar hastalıktır.

Günde en az bir saat süren burun akıntısı, tekrarlayan ve birbiri ardına gelen hapşırık, burun tıkanıklığı, burun kaşıntısı, gözde kaşıntı ve yaşarma alerjik rinitin (bahar alerjisi) belirleyici özellikleri arasındadır.

ISAAC (International Study of Asthma and Allergies in Childhood) tespitine göre; alerjik nezle (alerjik rinokonjonktivit) sıklığı, 13-14 yaşlarında %1.4-39.7 arasında görülmektedir.

Rinitli (burun iltihabı) olguların yaklaşık %50’si alerjiktir. Hastalığın; yaşam kalitesi, iş ve okul performansını üzerine çok etkisi vardır. Okul başarısının düşmesi, dikkat eksikliği, konsantrasyon ve uyku bozuklukları hastanın yaşam kalitesinde bozulmalara yol açar. Alerjik rinit (bahar alerjisi) hastalığına sahip kişilerde astım, sinüzit, seröz otit sık görülmektedir. Alerjik riniti bulunan (bahar alerjisi) her hastanın astım gelişimi yönünden dikkatle izlenmesi gerekmektedir.

Alerjik riniti bulunan hastaların %30-35’inde astım, astımlı hastaların ise %80-85’inde alerjik rinit vardır. Alerjik rinit, astım için önemli risk faktörüdür.

Alerjik Rinit Sınıflandırması

Mevsimsel Alerjik Rinit (MAR): Hastada hapşırık, burun tıkanıklığı, burun kaşıntısı ve burun akıntısı polen mevsiminde görülür. Bu alerji türüne ot, ağaç, çiçek polenleri, küf mantarları gibi dış ortam alerjenleri neden olmaktadır.

Perennial Alerjik Rinit (PAR): Hastada yıl boyu alerjik bulgular devam eder. Ev tozu akarları, hamam böcekleri ve evcil hayvanların tüyleri etken olarak kabul edilmektedir.

Mesleksel Alerjik Rinit: Meslek hastalığı olarak hastalarda görülmektedir. Örneğin; 14-18 yaş arası kuaför çırağı olarak çalışan çocukların %42.8’inde hapşırık, %35.2’sinde burun tıkanıklığı gibi mesleki alerjik rinit bulgusu görülmektedir.

Alerjik Rinitte Klinik Bulgular

Burun Kaşıntısı: Genellikle alerjik selam (hastanın burnunun ucunu yukarıya doğru sık sık avuç içi ile silmesi) şeklindedir. Kişinin boğazı da kaşınmaktadır.

Hapşırık: Birbirini takip eden 10-20 kez oluşan hapşırıklardır.

Burun: Hastanın üst dudak ve dış burun derisi devamlı silinmeden dolayı kırmızıdır ve burun derisi soyulmaya başlamıştır.

Ayrıca, burundaki tıkanıklık ile sinüslerin östaki tüpü havalanmasını etkilenmesiyle baş ağrısı ve kulak ağrısı da görülmektedir.

Yaşam Kalitesi: Alerjik rinit hastalığına sahip kişilerin %79’u uykusuzluk, %75’i spor aktivitelerine katılamama, %73’ü işte/okulda konsantrasyon düşüklüğü, %51’i ise sosyal katılım güçlüğü gibi problemler yaşamaktadır.

Bulgulara Göre Alerjik Rinit Sınıflandırması (ARIA)

Alerjik hastalıklar, genetik yatkınlık ve çevresel etkenler arasında etkileşim içerisindedir. Batı tipi yaşam tarzı, sigara kullanımı, çevre kirliliği, enfeksiyonlar ve evcil hayvanlarla yaşama önemli risk faktörleri olarak kabul görmektedir.

Alerjik Riniti Etkileyen Faktörler

Alerjik riniti ev dışında etkileyen faktörler; polenler, otlar, ağaçlar, çiçekler, mantarlar, hava kirliliği, egzoz ve gaz partikülleri olarak sıralanmaktadır.

Alerjik riniti etkileyen ev içi etkenler ise; ev tozu akarları, evcil hayvanlar, hamam böceği veya fareler, sigara kullanımı, mantarlar, mesleki alerjenler ve ev içi hava kirliliği olarak belirtilebilir.

Alerjik Rinitte Tanı

Alerji uzmanı tarafından hastanın ayrıntılı öyküsü (atopi öyküsü) alınıp muayene edildikten sonra, durum laboratuar sonuçlarıyla birlikte değerlendirilmektedir.

Çocuklarda Dikkat Edilmesi Gereken Bulgular

Çocuğunuz elinde mendil ile sürekli burnunu siliyor, üst dudağında ve burun derisinde kızarıklık ya da soyulma belirginse bu bulgular alerjik rinite ait olabilir. Ayrıca; sürekli ağızdan solumaya bağlı olarak, dişlerde şekil bozukluğu, diş eti hipertrofisi, diş çürükleri ve harita dili görülebilir.

Alerjik rinit hastalığından şüphelenilen çocuklarda gözlenmesi gereken davranışlar da bulunmaktadır. Örneğin; alerjik selam olarak adlandırılan, çocuğun burnunun ucunu yukarıya doğru sık sık avuç içi ile silmesi, ovuşturması ve kaşımasına dikkat edilmelidir. Burnun üst kısmında oluşan ve burnun sürekli silinmesi veya kaşınması sonucu oluşan yatay çizgi adı verilen bulgu da gözden kaçmamalıdır.

Aileler tarafından yanlış yorumlanmaya açık olan tikler de alerjik rinit nedeniyle çocuklarda görülebilmektedir. Sık sık burun çekme ve yüz kaslarını oynatma, çocuk tarafından burun kaşıntısını azaltmaya yönelik bir çözüm olarak oluşmuş olabilir.

Alerjik rinit hastalarında görülebilen bir diğer bulgu ise; Alerjik Shiners adı verilen; hastanın alt göz kapağında mor halkanın meydana gelmesi ve beraberinde gözde kaşıntının, kızarıklığın ve şişliğin eşlik ettiği durumlardır.

Alerjik rinit hastalığı için; alerjiyi tetikleyen alerjenlerden ve irritanlardan kaçınma ve korunma, ilaç tedavi uygulamaları, alerji aşıları (immunoterapi) ve hasta eğitimleri tedavi yöntemleri olarak kullanılmaktadır.

Arı Sokması

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Arı sokmasıyla oldukça sık karşılaşılmaktadır. Çocuklarda %56, yetişkinlerde ise %94 oranında en az bir kez arı sokması vakası görülmektedir. Arı sokması ile gelişen ağır alerjik reaksiyon, hayatı tehdit etmesi nedeniyle önemli sağlık problemleri arasında yer almaktadır.

Arı Sokması ile Görülen Reaksiyonlar

Lokal Reaksiyon: Küçük veya geniş alanda olabilir. Sokulan yerde ağrı, kızarıklık, şişlik ve kaşıntı görülmektedir.

Sistemik Reaksiyon: Kaşıntı, ürtiker, kızarıklık, kusma, karın ağrısı, solunum güçlüğü, tansiyon düşüklüğü ve bilinç kaybı meydana gelir.

Toksik Reaksiyon: Birçok arının kişiyi sokmasıyla ortaya çıkmaktadır. Anafilaksi gibi ölümcül sonuçlara sebep olabilir.

Arı Sokmasında Tanı

Öncelikle arı sokması ve türü (bal arısı, yaban arısı, eşek arısı) belirlenmelidir.

Standart arı ekstresi ile Prick deri testi, alerji uzmanı tarafından çok küçük dozlarda başlanır.

Prick testi negatif olursa intradermal (deri içi) test uygulanır.

Arı venom alerjenleri ile deri testleri ve spesifik IgE tayini değerlendirilir.

Arı Sokmasına Karşı Nasıl Önlem Alınmalıdır?

Açık renkli (sarı, pembe vb.) giysi ve yoğun parfüm kullanımından kaçınılmalıdır.

Arı kovanlarından ve çiçek topluluklarından uzak durulmalıdır.

Açıkta çöp, evsel atık, şekerli gıda ve içecekler bulundurulmamalıdır.

Anafilaksi riski taşıyan birey; kart kolye ya da bileklik taşımalıdır.

Risk taşıyan hastaların ilaçlarını (adrenalin) kendileri uygulayabilmelidir. (Otoenjektör önerilmektedir.)

Arı venom alerjenleri ile aşı uygulaması tavsiye edilmektedir. (İmmünoterapi)

1 8 9 10 11 12 13 14 20