Bebek ve Çocuklarda Göz Çapaklanması

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Göz çapaklanması gibi göz problemleri pek çok insanın hayatı boyunca belirli dönemlerde karşılaşmış olduğu rahatsızlıklardan olmaktadır. Ancak elbette göz çapaklanması probleminin ciddiyeti belirli nedenler ile yetişkinlere oran ile bir miktar daha fazla olmaktadır. Bilindiği üzere çocuklar vücutları çok fazla korunaklı olmadığı için hijyenden uzak durumlardan çok kolay bir şekilde etkilenebilmektedirler. Bu da onların vücutlarında bazı bir takım rahatsızlıkların oluşmasına neden olabilmektedir. Özellikle bebeklerde ve de çocuklarda göz çapaklanması rahatsızlığı sık sık görülebilmektedir. Hatta bu rahatsızlığın havaların soğuması ile birlikte görülme ihtimalinin de arttığı bilinmektedir. Konjunktivit adı ile bilinen ve göz çapaklanması ile oluşan bu rahatsızlık pek çok farklı neden ile hem yetişkinlerde hem de çocuklarda meydana gelebilmektedir. Ancak doğru bir tedavi yöntemi izlenildiğinde ve erken bir şekilde bir göz doktoruna başvurulduğunda çocukların göz çapaklanması probleminden kurtulması mümkündür. Fakat bu süreçte de göz doktorunun önermiş olduğu tedavi yöntemini ebeveynlerin harfiyen uygulaması gerekmektedir. Bu konuda ebeveynlerin görevleri bir miktar daha fazladır. Çünkü çocuklar tek başlarına gözleri için gereken tedaviyi uygulayabilecek yetkinliğe henüz sahip olmamaktadır. Konu göz olduğu için hem bakımı hem de hastalığın tedavi edilmesi de ekstra bir önem teşkil etmektedir. Çünkü göz en değerli organlarımızdan bir tanesidir ve en ufak bir sağlıksızlık gözümüzü ve görmemizi kötü bir şekilde etkileyebilmektedir.

Çocuklarda Göz Çapaklanması Nedir?
Göz çapaklanması yani tıbbi adı ile konjunktivit gözün yüzeyinde bulunan tabakanın iltihaplanması ile ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte bu göz çapaklanması durumu bazı hallerde gözün içerisine girmiş olan bir takım kimyasal maddeler nedeni ile de oluşabilmektedir. Göz çapaklanması ve bunun nedeni olan konjunktivit hastalığı bulaşıcı olmaktadır. Hatta virüsler yolu ile bulaşan bu hastalık çeşidi bir salgın halini bile alabilmektedir. Genellikle bu göz çapaklanması doktorun göz muayenesi ve gerekir ise bir takım testler ile kolay bir şekilde teşhis edilebilmekte ve sonrasında tedavi edilebilmektedir. Tedavi sürecinde ise bu enfeksiyonu önleyici ilaçlar ağırlıklı olarak tercih edilmektedir.

Çocuklarda Göz Çapaklanması Neden Olur?
Göz çapaklanması ağırlıklı olarak hijyen eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Kötü hijyen özellikle çocuklarda göz çapaklanmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle de hastalığı önlemek için ebeveynlerin çocukların ellerini düzenli bir şekilde yıkamasına dikkat etmesi gerekmektedir. Benzer şekilde gözde herhangi bir enfeksiyon bulunduğunda da mümkün mertebe göz dokunmamak, dokunulduğunda ise hemen elleri iyice yıkamak gerekmektedir. Özellikle bir gözde bulunan göz çapaklanmasına neden olan bakteri ve virüsler kişiden kişiye göz yaşı ile birlikte dahi geçebilmektedir. Şayet kişi kontak lens kullanıyor ise göz çapaklanması riski bir miktar daha artmaktadır. Bu yüzden kontak lens kullanımında hijyen eksikliği bu problemi de beraberinde getirebilmektedir. Hatta küçük çocuklarda tozlu ortamlarda bulunmak ve o ortamdaki maddelerin göze temas etmesi de göz çapaklanması problemini beraberinde getirebilmektedir. O yüzden çok küçük yaşlardan itibaren çocuklara hijyenin öğütlenmesi ve kişisel hijyenlerine önem vermelerinin gerekliliğinin anlatılması çok ama çok önemli bir konu olmaktadır. Bu en azından göz sağlıkları için birincil önem teşkil etmektedir.

Çocuklarda Göz Çapaklanması Belirtisi
Göz çapaklanmasının en önemli belirtileri arasında gözlerde bol miktarda sulanma, normal üstü ve sürekli devam eden göz kızarıklıkları, sürekli yanma hissi ve batma hissi, kirpik diplerinde oluşan bir takım salgılar ve kirpiklerin sürekli olarak birbirine yapışması bulunmaktadır. Bu belirtilerden en az bir tanesi dahi sürekli olarak devam ediyor ise bir göz doktoruna görünmenin önemi oldukça büyük olmaktadır. Çünkü eğer ki gözde ciddi bir enfeksiyon oluşmuş ise ve bu enfeksiyon tedavi edilmez ise enfeksiyona bağlı olarak oluşan lekeler gözde kalıcı bir hale gelebilir ve görme ile ilgili bir takım problemleri de beraberinde getirebilir. Herhangi bir görme kusuru yaşanmaması için bu konuda büyük bir çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Özellikle bu doğrultuda çocuklara en iyi yönlendirmeyi anne ve babaları yapacaktır. Onların da bu konuda bilinçli olmasının önemi çok büyüktür.

Çocuklarda Göz Çapaklanması Tedavisi
Pek çok insanın ve çocuğun hayatı boyunca belirli dönemlerde yaşayabildiği göz çapaklanması probleminin doktorlar için yaygın olan belli başlı tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Göz çapaklanmasının tedavisi için ağırlıklı olarak antibiyotik içeren göz damlaları ve merhemler kullanılmaktadır. Bu göz damlaları ve merhemler genellikle bakterilerin yol açtığı konjunktivit hastalığı için geçerli ve tedavi edici olmaktadır. Şayet gözdeki çapaklanma durumu virüs kaynaklı ise tedavi diğer şekildeki gibi kolay bir şekilde gelişememektedir. Çünkü virüslerin neden konjunktivit rahatsızlığı antibiyotikler ile birlikte kolay bir biçimde iyileşememektedir. Bu süreçte göz doktorunun özel bir tedavi yöntemi uygulaması gerekebilmekte ve de gözü rahatlatmaya yönelik uygulamalar yapılmaktadır.Göz çapaklanması bir alerji nedeni ile ortaya çıkar ise bu durum da bakteri kaynaklı olan rahatsızlık gibi bir takım alerjiyi önleyen ve alerjiyi gideren göz damlaları ile birlikte iyileşebilmektedir. Ancak bu tedavi süreçlerinin her birinde doktorun önerdiği ilaçların, göz damlalarının ve merhemlerin doğru bir biçimde ve düzenli olarak eksiksiz şekilde uygulanması gerekmektedir. Aksi takdirde hastalık tekrar edebilmektedir. Örneğin gözdeki şikayetlerin geçtiği düşünülerek göz doktoru tarafından önerilmiş olan tedavi yöntemi bir neden ile yarıda kesilir ise hastalık yüksek ihtimal ile tekrar edebilmektedir.

Aynı şekilde bazı bir takım alerjik durumlara maruz kalındığında da göz çapaklanması problemi yeniden ortaya çıkabilmektedir. Genel olarak göz çapaklanmasına neden olan pek çok farklı alerji türü, bakteri ve virüs bulunmaktadır. Ayrıca bu alerjiler, bakteriler ve virüsler sürekli olarak bir değişim halinde olmaktadır. Eğer göz yeni ve farklı bir alerji, bakteri ya da virüs ile karşılaşır ise şikayetler yeniden tekrar edebilmektedir. Bu konuda da erken davranmak ve erken bir şekilde bir göz doktoruna görünmenin yararı bir hayli büyük olmaktadır. Ancak her koşulda temizliğe önem vermek ve gözü hijyen dışı durumlardan korumaya özen göstermek göz çapaklanmasını önlemek için çok etkili bir yöntem olmaktadır.

Bazı durumlarda küçük yaşlardaki çocuklar da kontak lens kullanabilmektedir. Bu her ne kadar doktorlar tarafından çok tavsiye edilmese de eğer ki çocuk kontak lens kullanıyor ise hijyene bir miktar daha fazla dikkat etmelidir. Bu noktada da anne ve babanın çocuğa kontak lens kullanırken nelere dikkat etmesi konusunda bilgi vermesi gerekmektedir. Çünkü göz çapaklanmasına neden olan enfeksiyonlar yoğun olarak kontak lens kullanımı sonucunda oluşmaktadır. Bir şekilde kontak lens kullanımı ile oluşan enfeksiyonlar da dolaylı olarak göz çapaklanması problemini beraberinde getirmektedir. Aynı zamanda eğer ki kişi kontak lens kullanımı ile alakalı olarak bu problemleri sürekli şekilde yaşıyor ise artık yavaş yavaş kontak lens kullanımını sonlandırması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki bir göz bozukluğu olan kişiler için en hijyenik ve en sağlıklı araç gözlük olmaktadır. Anne ve babaların da böyle bir problem yaşayan çocukları var ise daha doğru ve daha sağlıklı yöntemlere teşvik etmek için çaba sağlaması gerekmektedir.

Sigaranın Bebeğinize Zararları

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Sigaranın bilindiği üzere zararları saymakla bitmeyecek kadar fazladır. Sigarayı hem içen, hem yanında içilen kişi açısından çeşitli tehlikeleri vardır. Bu kadar çok zararı olmasına rağmen, ülkemizde sigara tüketimi bir hayli fazladır. Yapılan araştırmalara göre ülkemiz sigara tüketimi açısından, maalesef diğer modern ülkelere göre oldukça üst seviyelerde yer almaktadır.

Aile bireylerinden birisi dahi sigara kullanıyorsa bu durumdan tüm aile fertleri etkilenir. İşte kişinin kendisi kullanmamasına rağmen, yanında sigara içilmesi durumunda oluşan duruma pasif içicilik denir. Bu durumda kişi aynı sigara içiyor gibi, sigaranın tüm zararlarından, hastalıklarından etkilenmektedir. Özellikle de bu durum aile içerisinde bulunan çocuklar için daha tehlikelidir. Edinilen bilgiye göre ülkemizde her üç ya da dört yaşındaki çocuğun pasif içici olduğu öğrenilmiştir.

Sigara dumanından iki kademeli olarak bahsedilebilir Sigara ilk yandığı zaman ortaya çıkan duman, orta akım dumanıdır. Sigara içildikten sonra nefes ile geri verilen duman esas akım dumanıdır. Sigara içerken ortaya çıkan dumanın yaklaşık yarısı orta akım dumanı, diğer yarısı ise esas akım dumanıdır. Bu dumanların içerisinde de bir çok kimyasal madde barınmaktadır. Orta akım dumanı, daha düşük sıcaklıkta olduğu için, bu dumandaki kansorejen maddeler daha fazladır. Nikotin ise esas akım dumanında daha fazladır. Sigara dumanı zaman geçtikçe daha da yaşlanır ve içerisindeki partikül fazındaki maddeler buhar fazına geçer. Esas akımdaki partiküller daha büyük iken, zamanla küçülür ve bu sebeple küçük hava yollarına kadar girebilir. Diğer bir ifadeyle, orta akım dumanı ve havada bulunan sigara dumanı, esas akım dumanından oldukça fazla tehlikeli ve zararlıdır. Bu zararlı durumdan hem içen kişi, hem de yanında içilen çocuk etkilenir.
Sigaranın Çocuklar Üzerindeki Zararları
Sigaranın içerisinde başta nikotin olmak üzere bir çok zehirli ve zararlı madde bulunmaktadır. Bu maddeler sigaranın içilmesiyle birlikte duman halinde ortamın her yerine yayılmaya başlar. Hatta aile bireyleri kendilerini rahatlatmak için çoğu zaman sigaralarını balkonda ya da eve ait bahçede içmeyi tercih edilir. Fakat uzmanların da ispatlamasıyla balkonda içilen sigara dahi içerideki çocuğun ciğerlerini etkilediği belirtilmektedir. Yani sigaranın dumanından kaçılacak hiçbir yer yoktur. Sigara içen kişilerin sigara dumanı, eline, saçına, tenine, giysilerine dahi bulaşır. Hatta sigara içilen evin duvarlarına, eşyalarına, halı ve perdelerine dahi sigara kokusu geçer. Gün içerisinde bu koku tekrar tekrar havaya yayılır.

Kanser Riski

Sigara kokusu sinen nesnelerde çoğu kanser yapıcı olan ve insan beynine zarar veren, arsenik, kurşun, hidrojen syanid gibi zehirli maddeler barındırmaktadır. Çocuklar pasif içici olarak bu durumdan etkilenir ve defalarca bu havayı solumak zorunda kalır. Ayrıca bu nesnelere sinen sigara kokusuna, çocuklar dokunup temas edince, zehir önce çocukların ellerine sonra ağızlarına geçmektedir. Her gün bu şekilde zehirli maddelere maruz kalan çocuklarda, bu zehir birikir ve sonrasında kanser riski artmaya başlar. Bu yolla vücuda giren ve beyin biriken ağır metaryaller çocuk beynine de zarar vermektedir. İşte uzmanlar tarafından, sigara dumanı dağıldıktan sonra bile nesnelere yapışıp kalan bu zehir, sigara dumanının üçüncü el zehiri olarak tanımlanır. Bunun için anneler ve babalar en azından çocuklarınız için evde sigara içmemelidirler ve birinin içmesine de izin vermemelidirler.

Bunun yanında toplum olarak da bilinçlenmek çok önemlidir. Sadece evlerde değil dışarıda, lokantalarda, parklarda, toplu taşıma araçlarında, kısacası kamuya açık tüm alanlarda çocukların bulunduğu ortamlarda da kesinlikle sigara içmek ve içilmesine izin vermek yanlıştır. Çocukların sağlığının söz konusu olduğu bu durumlarda hassas olmak önemlidir. Böyle yerlerde sigara içen biri varsa mutlaka uyarılmalıdır ve mekanın sorumlusuna durum bildirilmelidir.

Yapılan araştırmalarda hemen hemen her evden bir çocuğun pasif içici olduğunu gösteriyor. Her yıl maalesef sıfır ile beş yaş arası bin beş yüz çocuk anne ya da babası sigara içtiği için çeşitli hastalıklardan zarar görmektedir. Hatta bazıları üzücü bir şekilde ölümle sonuçlanmaktadır. Yanında sigara içilen çocuklar, yılda üç ile yetmiş paket sigarayı kendileri tüketmiş gibi, sigaranın içindeki zararlı maddelerden etkilenmektedirler. Böyle düşünüldüğünde sigara içmek anne ve babaların çocuklarına yaptıkları çok büyük bir haksızlıktır.

Eğer çocuğun yaşı daha da küçükse, durum daha da tehlikelidir. Özellikle yeni doğan bebeklerde, solunum sistemi de dış dünyaya tam alışkanlık göstermediği için, bebeğin soluduğu havada bulunan karbonmonoksit molekülleri sigara içenlerde olduğu gibi bebeğin ciğerlerine de yapışır. Onların solunum sistemleri bunu tolere edemediği için, uyurken özellikle soluk alamama durumları olabilir ve ani bebek ölümleri ortaya çıkabilir.

Bağışıklık Sisteminin Zayıflaması

Aynı zamanda, sigara dumanı çocukların bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olur. Bu durumda çocukların virüslere, bakterilere, mikroplara karşı daha savunmasız olmasına neden olur. Bu çocuklar hastalıklara daha çabuk ve kolay yakalanırken, hastalıktan hemen kurtulamazlar. Küçük yaşlarda ağır mikrobik rahatsızlık yaşayan çocuklar, bunun sonucunda kalıcı hasara maruz kalabilirler ve tüm hayatları boyunca bununla uğraşmak zorunda kalırlar. Çocukların tüm sistemlerinin sağlıklı bir şekilde gelişmesi, sağlıklı birer birey olarak hayatlarına uzun yıllar devam etmeleri için sigaranın tüm zararlı etkilerinden korunmaları gerekir. Bu da anne babaların en temel görevlerindendir.

Sigara kullanan ailelerin çocuklarında alt ve üst solunum yolu enfeksiyonları, astım, bronşit, nezle, orta kulak iltihabı, zatürre, şiddetli öksürük, hırıltı, sinüzit gibi hastalıklar daha yaygın görülür. Bu hastalıkların iyileşme süresi çok yavaştır. Bazıları ise kronikleşerek çocukta kalır. Özellikle sigaranın üst solunum yollarına etkisi oldukça fazladır. Bu çocuklarda üst solunum yolları enfeksiyonları oldukça fazladır. Buna bağlı olarak hastaneye yatma oranları da fazladır. Çocuğuyla aynı odada iken sigara içen bir annenin, çocuğunun hastaneye yatma riski yüzde elli altı oranında fazladır. Sigara kullanımı yetişkinlerde
kanser yaptığı bilinmektedir. Bunun yanında çocukların sigaradan etkilenmesiyle, lösemi ve lenfoma gibi kanserlere yakalanma riski de fazladır.

Solunum Sisteminin Bozulması

Anne ve babaları sigara içen çocuklarda, küçük yaşlardan solunum sisteminin bozulmaya başladığı saptanmıştır. Buna bağlı olarak da birinci saniyede zorlu soluk alıp vermede sıkıntı yaşanır. Anne ve babası sigara içen astım hastası çocuklar, daha sık ve daha şiddetli atak geçirebilir. Anne ve baba sigara kullanmayı azalttıklarında, çocuktaki astım bulguları azalabilir.

Sonuç olarak bakıldığında, pasif sigara içicilik, çocukların hem solunum sistemlerine, fiziksel gelişimlerine , psikolojik durumlarına pek çok yönde kalıcı olarak zarar vermektedir. Hem gelişme ve öğrenme sürecinde olan çocuklar en çok anne ve babalarını rol model alırlar. Kendisi sigara kullanan bir aile, çocuğuna iyi yönde bir örnek olamaz. Böyle düşünüldüğünde hiçbir anne ve baba çocuğunu böyle derecede bir zarar vermek istemez. O yüzden öncelikle ailelerin bilinçlenmesi lazım. İşin ciddiyetini anlayıp , sigarayla mücadele etmeyi öğrenmelidirler. Sigarayı bırakma yollarına başvurulması önce kişinin kendisi ve çocuğu için çok önemlidir. Çeşitli kurum ve kuruluşlardan sigarayı bırakmaya yönelik hizmetlerden yararlanılabilinir. Önce sigarayı azaltma yolu denenebilir. Konuda uzman kişilerden yardım ve destek alınabilir. Hem bu durum sadece günümüz ve kendi çocuklarımız için geçerli değildir. Gelecek nesillerin sağlığı açısından da son derece önemlidir.

Ayrıca bu konuda çocuk hekimlerine de çok iş düşmektedir. Doktorlar anne ve babaları sigara içmek konusunda sürekli uyarmalı ve çocukları sigaradan uzak tutmalıdırlar. Bu konuda aileler sık sık bilgilendirilmeli ve sigaranın çocuğa zararları hatırlatılmalıdır. Okullarda sigaranın ve pasif içiciliğin zararları hakkında ailelere ve çocuklara seminerler verilmelidir. Çocuk sigara dumanının en küçük bir partikülden bile uzak tutulmalıdır. Anne babanın sigarayı dışarıda bile içseler, içeri geldikten sonra hemen çocuğa temas etmeleri engellenmelidir. En azından kıyafetlerini değiştirip, dişleri fırçalanıp, elleri temizlendikten sonra çocuğa temas etmeleri sağlanmalıdır. Sigarayla mücadelenin ve bırakılmanın mümkün olduğu hiç unutulmamalıdır.

Hamilelikte Sigara Kullanımı

Hamilelik dönemi bir anne adayının heyecanla bebeğini beklediği en özel geçen bir süreçtir. Bu süreçte bebek tamamen annesine bağlı olduğu için, annenin her şeyinden etkilenir. Özellikle de annenin beslenme ve alışkanlıkları bebeği olumlu ya da olumsuz olarak etkiler. Sigara da maalesef bu alışkanlıklardan biridir. Uzmanların yaptığı araştırmalar sonucunda hamilelikten önce sigara kullanana annelerin, hamilelik döneminde de buna devam ettikleri ortaya çıkmaktadır. Hatta birçok anne hamilelik bitiminde ve emzirme döneminde de sigaraya devam etmektedir. Çünkü gebelikte sigara kullanımı genellikle annenin sigara alışkanlığının öncesine dayanmasıdır. Kadınlar arasında ergenlik döneminde başlayan sigara içme alışkanlığı, evlenme döneminde ve sonrasında da devam etmektedir. Sigara kullanan bayanların yüzde elli ile yetmişi hamilelik döneminde de sigara içmeye devam ettiği, araştırmalar sonucunda saptanmıştır.

Hamilelik döneminde sigara kullanmak hem anne hem çocuk için son derece tehlikeli ve zararlıdır. Sigara içerisinde 4000 ne yakın kimyasal madde içermektedir. Başta annenin solunum sistemi olmak üzere kalp, damar ve vücudun diğer organları üzerinde de olumsuz etkisi vardır.

Anne karnında sigaradan etkilenen bebekler oksijen yetersizliği yaşamaktadırlar. Buna bağlı olarak da doğum sırasında bebeğin kolaylıkla sıkıntıya girebileceği bir durum ortaya çıkmaktadır. Sigaranın içerisinde bulunan nikotin yağda eriyebilen bir maddedir. Bebek plasenta ve aracılığı ile annesinden beslenmektedir. Sigara içen annenin bebeği bu sebeple yeteri kadar oksijen taşınamadığından dolayı bebek beslenemez ve gelişemez. Karbonmonoksit ve nikotin plasentayı geçip bebeğe ulaşabilir. Sigara içen annelerin vücudundaki nikotin, bebeğe geçen nikotinden daha düşüktür. Yani nikotinin fazlası maalesef henüz doğmamış bebeğe geçmektedir. Dolayısıyla sigara içen annenin bebeği, normal bir annenin bebeğine kıyasla gelişme geriliği fazladır ve beslenme problemi vardır.

Bebek her şekilde annesine bağımlı olduğu için, annenin her türlü durumundan olumlu ya da olumsuz olarak etkilenmektedir. Hamilelik döneminde anne adayı sigarayı bırakırsa bebek de bu durumdan olumlu etkilenir. Anne sigarayı bıraktığında, annenin kanı zehirli maddelerden arınmaya başlar ve bebeğine bol miktarda oksijen gitmeye başlar. Bu nedenle anne adayı hamileliğin hangi aşamasında olursa olsun sigarayı bırakmada geç kalmamıştır. Ne kadar önce olursa bu anne ve bebek için o kadar hayati önem taşımaktadır. Sigara öncelikli hamileliğin ilk on ikinci safhasına kadar olan dönemde bırakıldığı zaman, anne karnındaki bebek diğer dönemlere göre daha az zarar görür. Anne adayı unutmamalıdır ki tek bir sigara bile bebek için zarar teşkil etmektedir.

Hatta, eğer anne adayı iradi davranabilirse hamilelik gerçekleşmeden önce sigara azaltılarak bırakılmalıdır. Mümkünse bu süreç gebelik gerçekleşmeden en az üç ay önce başlamalıdır.

Sigaranın Anne Adayı Üzerindeki Fizyolojik Etkileri

Akciğerler sigara kullanımıyla daraldığı için, ciğerlere daha az hava girer ve buna bağlı olarak nefes almada zaman zaman güçlük yaşanır. Damarlar sürekli daraldığı için tansiyonun yükselmesine sebep olur bu durum da hamilelikte anne ve bebek için son derece tehlikelidir. Nabız olması gerekenden daha hızlı atar ve bu durum anne adayını sıkıntıya sokar. Olası hamilelik bulantıları sigaranın kokusu ve içindeki maddeleri yüzünden daha da artar. Bu durumda anne adayının iştahı kapanabilir ve yemede problem çıkabilir. Oysaki hamilelikte dengeli ve düzenli beslenme anne ve bebek açısından çok önemlidir. Ayrıca sigara kullanmak çabuk yorulmaya neden olur. Anne adayı normalden farklı güçsüz ve enerjisizdir. Sigara kullanan annelerin koku ve tat alma duyularında azalma meydana gelir.

Gebelikte Sigara Kullanmanın Plasenta Üzerindeki Etkisi

Hamilelikte sigara kullanmak anne karnındaki bebeği saran zarın erken dönemde yırtılmasına yol açabilir. Ayrıca aşırı vajinal kanama yaşanabilir. Yine sigara kullanımı plasentanın anneye doğru şekilde yerleşmemesine ya da erken zamanda ayrılmasına neden olur

Sigaranın Bebek Üzerinde Etkileri

Hamilelikte erken doğum tehdidini arttırır. Gebelik sırasında düşük tehlikesi çok fazladır. Bebek anne karnında henüz tam gelişmeden düşük kilolu doğmasına neden olabilir ki düşük kilolu bebeğin hayat tutunması daha zordur. Gebelik sırasında kanamalara bağlı olarak, bebeğin kaybedilme riskini arttırır. Bebeğin yeni doğan döneminde ölme riskini arttırır. Doğumla birlikte bir çok hastalık bebekte görülebilir. Lohusalık döneminde annenin süt oranını azaltır. Bebekte pnömoni ve bronşit olma riskini arttırır. Bebeğin doğum sonrasında yoğun bakım ünitesine ihtiyaç duyulabilir. Bebekte kalp anormallikleri görülme riski fazladır. Bebekte karın duvarında anormallik görülebilir. Yarım damak dudak yapısı oluşabilir. Bebeğin göğüs kafesi gelişmemiş vaya eksik olabilir. Bebeğin kürek kemikleri anormal gelişmiş olabilir. Kusurlu omurga ve böbrek oluşabilir. Bebekte zeka geriliği görülebilir. Cilt yapısı aşırı ince alabilir ve cildin altındaki yağ tabakası eksik olabilir. Sigara kullanan annelerin çocuklarında ileride, hiperaktif görülme olasılığı vardır. Anneleri sigara kullanan bebeklerin soluk almanın durma riski son derece fazladır. Sigara kullanan annelerin bebeklerinde beşik ölümü adı verilen ani bebek ölümü riski, normal bir annenin bebeğine oranla iki kat fazladır.

Sigara kullanan annelerin bebeklerinde büyüme çağında boy uzama problemi yaşanabilir. Sigara bebeğin anne karnında ölme riskini arttırır. Gebelik sırasında sigaraya maruz kalan bebeklerin büyüdüklerinde sigara bağımlısı olma olasılığı fazladır. Sigara kullanan annelerin bebekleri sık sık hastalanırlar ve hastane gibi kalabalık ortamlara girmek, ilaç tedavisi almak zorunda kalırlar.

Sigara Kullanmanın Emzirme Dönemine Etkileri

Sigarada bulunan nikotin gibi kimyasal maddeler anne sütü ile bebeğe geçmeye devam eder. Sigara anne sütünde bulunan ve bebek için faydalı olan C vitamini miktarını azaltır. Sigara süt üretimini azaltarak, bebek için en faydalı olan anne sütünden gerektiği kadar yararlanmasına engel olur .Sigara kullanan annelerde genelde iştahsızlık görüldüğü için, bebeklerde doğumdan sonra yeteri kadar beslenemez. Sigara kullanan annelerin sütündeki besleyicilik oranı daha azdır. Sütün kalitesi düştüğü için, daha erken ek gıdaya yada mamaya geçiş gerekebilir. Sigara bazı annelerde sütün kokusunu ve tadını değiştirebilir. Böyle bir durumda bebek annesini emmeyi tamamen reddedebilir. Sigara kullanan annelerin bebeklerinde emmeden sonra daha çok kusma, kolik, gaz ağrıları gibi rahatsızlıklar görülebilir.

Eğer anne sigarayı bırakamıyorsa en azından şu tedbirleri almalıdır:

Sigara içtikten sonra ne kadar çok vakit geçerse sütteki nikotin oranı o kadar azalmaktadır. O yüzden sigara içtikten hemen sonra bebek emzirilmemelidir. En az bir iki saat beklenmelidir. Evde yada arabada bebekle aynı ortamda sigara içilmemelidir. Sigara mümkün olduğu kadar açık alanda içilmelidir. Gün içerisinde mümkün olduğu kadar az sigara içilmelidir. Emzirirken bir taraftan sigara kesinlikle içilmemelidir. Çünkü bu esnada bebeğin küçücük ciğerleri sigara dumanından çok etkilenecektir. Sigara içilen ortam mutlaka düzenli havalandırılmalıdır. Hatta sigara içtikten sonra eller yıkanmalı, kıyafet değiştirilmelidir. Çünkü sigara dumanı kıyafete ve cilde çok siner. Nikotin seviyesi daha düşük olan sigaralar tercih edilebilir. Mutlaka bir uzmanla ya da sigarayı bırakma danışma hattıyla irtibata geçilip, profesyonel yardım almak gereklidir. Unutulmamalıdır ki sigara bir bağımlılıktır ve eğer insan isterse bunu başarabilir. Özellikle de minicik bir bebeğin hayatı ve sağlığı söz konusu ise bu yapılmalıdır. Eğer bu durumlara dikkat edilmez de bebek pasif içici durumuna geçerse, bebekte zatürre, bronşit, astım, ani ölümler gibi sorunlar artabilir.Bu durumda hayata yeni tutunmaya çalışan bebek için son derece zararlıdır.

Sigarayı Bırakmanın Bebek İçin Faydaları

Bebeğinizin zamanından önce doğmasını engellemiş olursunuz. Bebeğin düşük kilolu olması engellenir. Bebeğin ciğerlerinin daha iyi gelişmesine katkı sağlanış olur. Bebeğin herhangi bir sağlık sorunu ile doğma riski azaltılmış olur. Bebeğin sigara bağımlısı olma riski azalır. Her şeyden önemlisi evinize sağlıkla bebeğinizle dönme şansınız yüksektir.

Sigarayı Bırakmanın Anne İçin Faydaları

Sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiğiniz için suçluluk duygusu yaşamayacaksınız. Kendinizi daha enerjik hissedeceksiniz. Öksürmeniz, nefes alışınız düzene girecek. Kanser olma riskiniz, kalp krizi ve felç geçirme riskiniz azalacak. Ailenizle ve bebeğinizle mutlu bir hayat geçirebileceksiniz. Sigara dumanına maruz kalmaktan kurtulacaksınız. Sağlıklı dişlere ve vücuda sahip olacaksınız. Çocuğunuza büyüdüğünde iyi bir rol model olacaksınız.

Sigara için ayırdığınız parayla aile bütçesine katkı yapabilir daha güzel şeyler için birikiminizi harcayabilirsiniz.

 

Bebeklerde Gaz Sorunu

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Bebeklerde gaz sancısı olarak adlandırılan infantil kolik, yeni bebek sahibi olan pek çok anne ve babanın ortak sorunu. Nedeni tam olarak bilinemeyen bu rahatsızlık her 10 bebekten 3′ ünde gözlenmektedir. Pek çok anne ve babanın şikayet ettiği bu durumdan kurtulmak mümkün. Bu durumu önceden hazırlıklı olarak hem bebeğinizi hem de kendinizi rahatlatmanız faydalı olacaktır.

Bebeklerde Gaz Nedir ve Neden Olur?
Bebeklerde gaz, sık görülmesi ve ebeveynlere rahatsızlık vermesine karşın bazı uygulamalar ile kolayca geçebilen bir hastalıktır. Bebeği besleme esnasında doğru pozisyonda tutmamak, bazı şekerlerin sindirimindeki yetersiz durum ve bebeğin bağırsak hareketlerini sağlayan sinir sisteminin yeteri kadar gelişmemiş olması gaz oluşumuna sebep olarak gösterilebilir. Ayrıca anne ve babanın acemiliği de bebek üzerinden etkisini göstermektedir.

Bebeklerde gaz iki şekilde olur. Bunlardan biri sindirim sitemine bağlı görülürken diğeri de merkezi sinir sistemi gelişimi ile alakalıdır. Bebeklerde gaz sancısının bir diğer sebebi de interaksiyonel teorisi ile de açıklanabilir.

1- Sindirim Sistemine Bağlı Gerçekleşen Gaz Sancıları

Bebeklerdeki bağırsak hareketliliğinin artması durumunda normal olmayan bağırsak hareketleri sonucu ağrı ortaya çıkmaktadır. Bu bebeklerin serum motilin düzeyleri diğer bebeklere oranla daha da yüksektir. Motilin, mide boşalmasını hızlandırır ve bağırsak hareketliliğini arttırıcı etki göstermektedir. Bu durumda olan bir bebeğin kord kanı ve ilk gün venöz kanda motilin düzeyi yüksek olmaktadır. Annenin beslenme esnasında aldığı inek sütü içeriğinin bağırsak geçirgenliğini arttırması sonucunda bebeğe geçmesiyle alerji gelişmektedir. Gaz sancısı yaşayan bebeklerin yaklaşık %10-25′ inde bu sebeplerden dolayı rahatsızlık görülebilir.

Annenin beslenmesindeki diğer yiyeceklerde benzer alerjik reaksiyon ya da intolernas oluşabilir. Bu yiyeceklere soya, fındık, kahve, kabuklu deniz ürünleri, baharatlı yiyecekler örnek olarak gösterilebilir. Tam olarak kanıtlanamasa da emilmeyen ve parçalanmayan karbonhidratlar kalın bağırsakta kısa zincirli yağ asitlerine dönüşmektedir. Bu gazlarda soluk yolu ile atılmaktadır. Böylece mide gazının, ağlamanın sonucu olduğunu söyleyebiliriz.

2- Merkezi Sinir Sitemi Gelişimine Bağlı Gaz Sancıları

Sindirim sisteminin dışında merkezi sinir sisteminin gelişiminin de gaz sancısı üzerinde etkisi bulunmaktadır. İnsanda mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren serotonin, bağırsak düz kasını kasarak kramplara neden olmaktadır. Melatonin ise tam tersine bağırsakları gevşetir. Serotonin ve melatonin akşamları sıçrama yapar ve belirli bir ritimde salınmaktadır.

Serotonin doğumdan itibaren ritmik olarak salgılanmaktadır. Bu sebep ile ilk aylarda melatonin yetersizliği nedeni ile gevşeme süresi de yeterli olamamaktadır.

3- İnteraksiyonel Teori

Bebeklerde gaz sancısına sindirim sistemi dışında daha farklı nelerin sebep olabileceği hakkında bazı hipotezler öne sürülmüştür. Bunlar, ağlama şeklinin süre olarak daha uzun ve ağlamanın şiddetinin aşırı olmasıdır. Bunların dışında alışılmamış anne-babalığın yansıması ya da uyumsuz anne-bebek ilişkisi de olabilmektedir.

Ailede otaya çıkan çatışmalar, annenin bebeğine yeteri kadar vakit ayıramaması, stres ve eşinin desteğinin yetersiz olması da risk faktörleri arasındadır. Ayrıca gebelikte aşırı sağlık problemlerinin olması ve zorlu doğumlar da sebepler arasında gösterilebilir.

Bebeklerde Gaz Sancısı Nasıl Anlaşılır?
Bebeklerdeki gaz sancısının olduğunu gösteren en birincil durum, bebeğinizin huzursuzluğunun artması durumudur. Ağzı sürekli emmek için aranır, dizlerini karına çekerek sinirli bir halde ağlayarak sizi şaşırtabilir. Bu sırada bebeğinizin bağırsaklarındaki gaz sıkışmasının neden olduğu spazm canını acıtarak bebeğinizi huysuzlanmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle de emerek rahatlamak istemektedir. Emerken de ağrı devam edince ne yazık ki ağlamaya devam etmektedir.

Bebeklerde Gaz Sorunu Nasıl Çözülür?
Bebeklerde gaz problemi genel olarak 3-4 aylık iken kendiliğinden geçmektedir. Fakat anne babalar bu durumda oldukça endişelenmekteler. Bu nedenle basit bazı yöntemlerle gaz sancısını önlemeniz mümkün.

1- Eğer bebeğinizi emziriyorsanız siz de gaz yapan besinlerden uzak durmalısınız. Gaz yapan besinleri tületmek bebeğe olumsuz etki yapabilir. Gaz yapan besinlere örnek vermek gerekirse, soğan, karnabahar, lahana, portakal, limon, kepekli yiyecekler, greyfurt sıralanabilir. Bunun yanında inek sütü içeren süt, yoğurt, peynir ve tereyağı tüketimi de kontrol altına alınabilir.

2- Bebeğinizi mama ile besliyorsanız, inek sütü içeren bazı mamalar gaz oluşumuna sebep olabilir. Bu durumda doktorunuza danışarak mama değişikliği konusunu görüşebilirsiniz.

3- Bebeğinizi biberon ile besliyorsanız biberonun emziği de fazla hava yutmasına sebep olabilmektedir. Büyük delikli emzikler ya da küçük delikli emzikler bebeğin fazla hava yutmasına neden olabilir.

4- Bebeğinizi besledikten sonra muhakkak gazını çıkarmayı ihmal etmeyin.

5- Gaz sancısı içinde ağlayan bebeklere ritmik hareketler ve devamlı sesler sakinleştirici etki gösterebilir. Bu nedenle anne ve babalar telaş yapmadan bebeği kucağına alarak gezdirebilirler.

6- Bebeğinizin ayaklarına karnına sıcak havlu koyabilirsiniz. Ya da havlu içine yakmayacak sıcaklıkta su torbası koymak da işe yarayabilir.

7- Ilık bir banyo da bebeğinizin rahatlamasına yardımcı olabilir.

8- Anne sütü ile beslenen ve 6 aydan küçük bebeklerde doktora danışılarak papatya, rezene ve ıhlamur gibi çaylar verilebilir.

Bebeğinizin gaz sancısına iyi gelebilecek bir diğer yöntem ise masaj yapmaktır. Bebeğinizde gaz sıkışması sonucunda oluşan spazmlar esnasında karın duvarı gergin ve sert bir haldedir. Hemen bebeğinize masaj yapmaya başlamak canını daha da acıtacağı için daha da ağlamasına neden olabilirsiniz. Bu nedenle bebeğinize masaj yapmaya başlamadan önce ilk olarak bebeğinizi kucağınıza alın. Ardından bacağınızda hafifçe sallayın. Diğer bir taraftan da avcunuzu birbirine sürterek iyice ısıtın ve sıcak avcunuzu bebeğinizin karnına kapatın. Bu şekilde avcunuz ile uygulayabileceğiniz sıcak bir uygulama bebeğinizin karnındaki spazmı az da olsa rahatlatacaktır. Hatta bazen bebeğinizin sadece bu şekilde bile rahatladığını fark edebilirsiniz.

Bu şekilde bebeğinizi rahatlattıktan sonra masaj aşamalarına başlayabilirsiniz. Bebek masajının ilk adımı ince bağırsağı uyarmaktır. Bunun için ilk olarak sıcak ellerinizi uygun bir bebek yağıyla birlikte göğüs kafesinin altından kasıklarına doğru, bebeğinizin karnını boşaltıyormuş gibi çekin. Her bir adımı uyguladıktan sonra 10 saniye kadar süre ile bebeğinizin dizlerini karnına doğru itin.

Bebek masajının diğer bir aşaması da kalın bağırsak üzerine uygulanmaktadır. Kalın bağırsağın hareketleri saat yönündedir. Bu nedenle bebeğinizin karnında sanki bir saatolduğunu düşünün ve sol elinizi saatin 6′ yı gösterdiği noktaya koyun. Bu şekilde saat yönüne doğru sol elinizle ilerleyin. Bu sayede bebeğinizin karnında saat yönünde daireler çizeceksiniz. Sağ elinizle de saatin 10 noktasından saatin 5 noktasına doğru yarım daireler yapın. Bu işlemleri 6 kez uyguladıktan sonra, bir önceki aşamada olduğu gibi 10 saniye bebeğinizin dizlerini karnına doğru itme hareketini uygulayın.

3. aşama olan son adımda da baş parmaklarınızı bebeğinizin tam olarak karın deliğine koyun. Ardından parmaklarınızı karnın yanlarına doğru çekin ve sanki kitap sayfalarını düzeltiyormuş gibi hareketler yapın. Bu hareketi de 6 kez tekrarlayın. Son olarak da 10 saniye bebeğinize diz itme adımını tekrarlayın.

Bu aşamaların ardından bebeğinizin karnı yumuşacık olacaktır. Bu sayede de gazını rahatça çıkarabilecek duruma gelmiş olacaktır.

Çocuklarda Baş Ağrısı

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Genellikle yetişkin yaş grubunda karşılaştığımız baş ağrısı, çocuklarda yaşla birlikte sıklıkla görülüyor. Çocuklarda ciddi rahatsızlıkların belirtisi olabilecek baş ağrısını küçümsemeyin. Baş ağrısı, toplumda  çok sık karşılaşılan bir  yakınmadır. Erkeklerin yaklaşık % 91’inde, kadınların % 96’sında  en az yılda bir kez baş ağrısı olur. Çocuklarda baş ağrısı sıklığı yaşla artmaktadır. Okul öncesi dönemde % 20-24 iken, ergenlikte % 75’e ulaşır. Çocuk nörolojisine ilk kez başvuran hastaların % 8-10’unu baş ağrısı hastaları oluşturur. Çocukların  % 12’si baş ağrısı nedeniyle  yılda en az bir gün okula gidemez. Çalışmalar, en sık görülen baş ağrısı türünün  migren olduğunu ve çocuklarda %3-10 arasında  görüldüğünü göstermektedir. 3-5 yaşları arasında baş ağrısı sıklığı erkeklerde daha fazlayken, 5 yaşından sonra kızlarda artmakta ve 9-11 yaşlar arasında her iki cinste eşit sıklıkta görülmektedir.

Baş ağrısı neden oluşur? 
Başın ağrıya duyarlı yapılarının fiziksel, kimyasal veya iltihabi olarak etkilenmeleri sonucu başağrıları ortaya çıkar. Beyin ve beyin üzerini örten zarların büyük bir bölümünde ağrıyı algılayan yani “ağrı reseptörleri” olarak adlandırılan yapılar yoktur.  Başın ağrıya duyarlı yapıları; kafa içinde  kafatasının iç yüzeyini kaplayan zarlar, periost, beyin içindeki damarlar, özellikle toplardamar çeperleri iken kafa dışında; kafa derisi ve atardamarları, diş etleri ve kaslardır. Paranazal sinüs hastalıkları, gözler, dişler, baş ve yüz kemiklerinin hastalıkları da baş ağrısına neden olabilir.

Baş ağrısına yol açan risk faktörleri 
Enfeksiyonlar (Menejit , “ensefalit” yani beyin zarları ve beyin dokusu iltihapları, sinüzit, mastoidit, kulak-göz-ağız-boyun enfeksiyonları)

Kafa içi kanamaları, kafa travmaları
Yer  kaplayan oluşumlar (Tümör,  kist, hematom)
Sistemik hastalıklar (Kanserler, ateş, hipertansiyon, beyin ödemi,  kanamalar, “hipoksi” yani oksijen yetmezliği, “kan şekeri ve kan sodyumu düşüklüğü” yani hipoglisemi ve hiponatremi)

Epilepsi nöbetleri ve nöbet sonrası
İşlemler (Cerrahi sırasında başın uzun süreli gerilmiş  tutulması, beyin –omurilik suyu alınması vb…)
Kafa içi basınç artması (İlaçlar, damar iltihaplanmaları, hipo-hipervitaminozlar)
Gerilim, depresyon, tedirginlik, stres, psikojenik nedenler

Baş Ağrısı Çeşitleri
Akut Baş Ağrıları :  Ani başlayan, şiddeti artan başağrıları; yerel ise, sinüzit, kulak, göz, diş enfeksiyonları veya ilk migren atağı olabilir. Yaygın ağrı varsa; sistemik enfeksiyon, ateş, travma, hipertansiyon, hipoglisemi, merkezi sinir sistemi enfeksiyonu, elektrolit bozukluğu veya ilk migren atağı da olabilir.

Migren : Çocuklarda akut-yineleyen baş ağrılarının en sık nedenidir. Son 20 yılda çocuklarda migren görülme sıklığı artmıştır. Baş ağrıları  ataklarla seyreder, huzursuzluk, başını sallama, keyifsizlik, ışık ve sesten rahatsızlık görülür. Ağrı göz arkasında, alında, kulak arkalarında, sıklıkla çift taraflı  ve zonklayıcıdır. Bulantı, kusma  ağrıya eşlik edebilir. Ağrıyı, stres, yorgunluk, uykusuzluk, egzersiz, açlık, gürültü, yolculuk, soğuk hava, çeşitli kokular, kafein, nitrit, monosodyum glutamat içeren yiyecekler başlatabilir.

Auralı Migren: Baş ağrısından 30-60 dakika önce görülen duyusal, görsel, motor belirtiler (Ağrının başlayacağını haber veren belirtiler “aura” olarak tanımlanır.  Çocuklarda en sık  görülen aura; solukluk, keyifsizlik, iştahsızlık ve görsel belirtilerdir.)

Aurasız-Basit Migren: Çocuklarda migren ataklarının %85’ini  oluşturur. Ağrı öncesinde aşırı hareketlilik, huzursuzluk, depresyon, aşırı susama ve solukluk olabilir. Baş ağrısı, 1-72 saat sürebilir. Işık ve sesten rahatsızlık olabilir. Hasta ciddi ağrıdan sonra 8-10 saat uyuyabilir.

Gerilim Tipi Baş Ağrısı : Kas kasılmaları  nedeniyle oluşur.  Ataklar 30 dakika  kısa süreli olabileceği gibi  1 hafta süren ağrı da olabilir. Toplumda en sık görülen baş ağrısı tipidir. Genellikle çift taraflı,  basınç yapıcı, sıkıştırıcı karakterdedir, fiziksel aktivite ile artmaz, kafa arkasına ve boyuna yayılabilir. Hafif  ve  orta  şiddettedir.

Kronik, Günlük Baş Ağrıları : Bir ayda 15 gün veya daha uzun süreli, gün boyu devam eden baş ağrılarıdır. Bu tür baş ağrılarında %45 oranında psikolojik nedenlerin eşlik ettiği saptanmıştır.

Kronik İlerleyici Baş Ağrıları : Tüm baş ağrıları içinde en kötü prognozu olan ağrılardır. Kafa içi basınç artışı, kitle lezyonları, tümör, abse, hidrosefali vb ..  nedenler araştırılmalıdır.

Küme Tipi Baş Ağrısı : Çocuklarda ve ergen gençlerde seyrek  görülür. Tek taraflı ve göz arkasında ortaya çıkan ağrılardır. Birlikte gözlerde kızarma, yaşarma ve burun akıntısı  gözlenir.

Baş ağrısı olan çocuklarda beyin görüntüleme hangi durumlarda yapılır? 
• Çok ani başlangıçlı şiddetli  baş ağrısı
• Kronik, ilerleyici baş ağrısı
• Anormal nörolojik muayene bulguları
• Anormal göz hareketleri
• Uykudan uyandıran baş ağrısı, uyanırken kusma
• Ağrı ile birlikte denge bozukluğu
• 3 yaşından küçükse

Baş ağrısı nasıl tedavi edilir? 
Baş ağrısı olan hastaların hastaneye başvuruları genellikle  ağrıların sıklaştığı, şiddetinin arttığı veya  günlük aktivitesini aksattığı zaman olmaktadır. Öykü, muayene ve gerekli tetkikler yapılarak, baş ağrısının altta yatan bir nedene bağlı (enfeksiyon, tümör, kanama vb..ikincil baş ağrısı) olmadığı gösterilmelidir. Baş ağrısının ciddi bir nedene  bağlı olmadığını göstermek ebeveynleri ve çocukları rahatlatır.

Çocuklarda ara sıra olan, kısa süreli, ve hafif ağrılar sık görülür, genellikle tedavi gerektirmez. Orta şiddette-tekrarlayan veya ilerleyici, günlük aktiviteye, sosyal yaşama, okula olumsuz etkileri olan baş ağrılarında tedavi gerekir.

Hasta ve ailenin eğitimi, baş ağrısını kontrol etmede önemlidir. Aile ile birlikte baş ağrısı günlüğü oluşturulması gerekir.

İlaç Dışı Tedaviler
Özellikle migrende ağrıyı başlattığı bilinen etmenlerden kaçınmak, migreni tetiklediği bilinen  gıda maddelerini saptamak,  katkı maddesi içeren fabrikasyon besinleri diyetten çıkarmak gerekir.

Düzenli uyku, okul ve ödev zamanlarını ayarlamak, yemek öğünlerini atlamamak,   aç olarak okul servisine binmesini önlemek gerekir.
Okul ve arkadaş sorunları, çocuklarda baş ağrısına sebep olan önemli bir faktördür. Okul ve öğretmen ile  işbirliği yapmak gereklidir.
Baş ağrısı sırasında özellikle migren atağında çocuklar karanlık ve sessiz odada uyumak isterler ve atakları uyku ile geçebilir, bunun da bir tedavi yöntemi olduğu bilinmelidir.
Davranış tedavileri, gevşeme egzersizleri, bilişsel tedavi, stres yönetimi %80’e varan oranda  ağrı kontrolünde etkili olur.

İlaç Tedavileri
Baş ağrısı atakları, ayda 3-4 kez olduğunda ve/veya okul ve diğer aktiviteleri etkilemeye başladığında ağrı sıklığını ve şiddetini azaltmak için doktorun uygun gördüğü koruyucu ilaçlar kullanılabilir. Üçten fazla koruyucu ilaç kullanılmış ve yarar görmemişse psikolojik faktörler ve depresyon yönünden araştırılmalıdır.

Akut ağrı başlangıcında ağrı kesici ve mide bulantısı-kusmayı önleyici ilaç başlanarak çocuğun sessiz bir odada dinlenmeye veya uyumaya bırakılması önerilir. Ağrı kesici ilaçlar, haftada 2-3 kezden fazla verilmemelidir. Çoğu hastada ilaç ve ilaç dışı tedavilerin birlikte uygulanması gerekebilir.

Bebeklerde Diş Çıkarma

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Diş çıkarmak, dişin damaktan sürme sürecinin son aşamasıdır. Bebeğin 1 yaşına kadar olan gelişiminde önemli bir aşama olan dişin ağız ortamına gelişi bazı bebekler için uzun ve zorlu bir süreç olabileceği gibi, bazı bebekler için de kısa süreli ve kolayca yaşanan bir süreçtir.

DİŞ ÇIKARMAK KALITSAL FAKTÖRLERE BAĞLIDIR

Dişler anne karnında hamileliğin 3. ve 6. ayları arasında şekillenmeye başlar. Doğum sonrası genellikle 6. ve 7. aylarda alt ön kesici dişlerin belirmesiyle ağızda yerlerini almaya başlarlar. 3 ay kadar erken ya da 12 ay gibi gecikmeli olarak dişlenme süreci başlayabildiği gibi ender de olsa doğum sırasında kıkırdak formunda dişlerle dünyaya gelen bebeklerde bulunmaktadır. Diş çıkarmak kalıtsal faktörlere de bağlı olduğundan anne babanın ilk diş çıkarma süreçleri de her bebek için göz önünde bulundurulmalıdır. Her çenede 10 tane olmak üzere 20 adet diş bebeğin 6-30 aylık dönemi arasında belirli periyotlarla ağızda yerini bulmaktadır.

DİŞ ÇIKARMA BELİRTİLERİ

Dişin ağız ortamına yolculuğu dişetinin açılmasından en az 3 ay önce başlar. Bu süreçte bebekte salya artışı, hafif ateş, ağlama-huzursuzluk, ishal, burun tıkanıklığı, ağız çevresinde hafif döküntü, ellerini ısırması, uyku düzensizliği, kulakları çekmek, iştahsızlık gibi belirtiler görülebilir. Bu belirtiler görülmeye başladığında anne babalar bazı belirtilerde dikkatli ve kontrollü olmalıdırlar. Salya artışı ilk görülen belirtilerdendir. Çene ve ağız çevresinde kızarıklık ve döküntüye yol açabilir. Bu durumda bebeğin yüzü temiz ve yumuşak bir bezle silinerek uygun bir nemlendiricili krem uygulanmalıdır.

DİŞ ÇIKARMA SÜRECİNDE ATEŞ

Diş çıkarma sürecinde 37 derece civarında hafif bir ateş normal kabul edilmektedir. Daha yüksek takip edilen ateşlenmelerde bebeğin dişlenme sürecindeki bağışıklığının azalmasından kaynaklı viral bir enfeksiyon olabileceği düşünülebilir. Çocuk doktoruyla mutlaka konsulte edilmeli ve uygun medikal destek verilmelidir. Dişlenme sürecinde dişetleri çok hassaslaşır. Katı besinlere başlamış olan bir bebek, bir süre besinleri reddetmek isteyecektir. Anne babaların bu durumda telaşlanmaması ve bebeği beslenme yönünde zorlamaması gerekmektedir. Bebeğin sadece anne sütü ya da mama takviyesiyle beslenmesi bu süreçte ona yetecektir. Dolaylı olarak kilo alma da yavaşlama da bu süreçte görülebilir. Yoğun salya varlığında bir kısmının bebek tarafından yutuluyor olması dışkıda sulu bir form yaratabilir fakat çok yoğun ya da günde 2 den fazla sulu dışkı varlığı mevcutsa mutlaka çocuk doktoruna başvurulmalıdır.

DİŞETİNDE ŞİŞME VE KIZARIKLIK

Ağız ortamında da bazı değişiklikler gözlemlenmektedir. Dişin çıkacağı bölgede dişetinde şişme ve kızarıklık olabilmektedir. Bir süre sonra diş etinde beyazlaşma başlar bunu dişin ağızda görülmesi takip eder. Dişin dişetini açacağı bölgede kan pıhtısı görülebilmektedir. Diş tamamen çıkmadan önce yeri şiş, koyu mavi-siyah arası bir renk alarak ödemli bir alan oluşabilir. Dişin ağızda belirmesiyle bu bölgede biraz kanama görülebilir. Buna diş hematomu denir. Genelde kendi kendine iyileşir fakat iyileşemediği noktada mutlaka diş hekimine başvurulmalıdır. Lokal anestezi eşliğinde ufak bir kesiyle dişin önünün açılması gerekebilmektedir.

DİŞ KAŞIYICI PLASTİK VE BOYALI OLMAMALIDIR

Bebekler ön dişleri daha kolay çıkarırlarken, arka azı dişlerini daha uzun sürede ve daha zorlu bir şekilde çıkarırlar. Bu zorlu dönemde anne babalar bebeklerine yardımcı olmalıdırlar. Örneğin çiğneyerek dişetlerini kaşımaya yardımcı olmak hem de biraz soğutulmuş olarak bebeğe verildiğinde dokudaki ödemi de rahatlatmak adına bebeğe havuç, muz, elma, salatalık verilebilir. Bebeğe çiğnemesi için bir şey verildiğinde koparabileceği bir parçanın solunum yoluna kaçmaması için mutlaka anne babaların bebeğin yanında bulunması ve bebeği oturur pozisyonda tutmak önemlidir. Benzer durumu buzdolabından çıkmış su dolu bir diş kaşıyıcı halka ile de uygulanabilmektedir. Diş kaşıyıcı plastik ve boyalı olmamalıdır. Bunların dışında eller yıkandıktan sonra parmakla dişetlerine yavaşça masaj yapılması bebeği rahatlatacaktır.

AĞRI KESİCİ ŞURUPLARDAN YARDIM ALINMALI

Bebeğin dikkatini dağıtacak aktiviteler; dışarıda gezinti, oyun oynamak, kucakta anne teması bebeği rahatlatacaktır. Medikal olarak bazı lokal anestezik içerikli kremlerden beslenme öncesinde yardım alınabilinir. Mutlaka doktor kontrolünde olmak kaydıyla ağrı kesici şuruplardan da yardım alınmalıdır. Bebeğin dişetleri çok kızarık ve ödemliyse, evde hazırlanacak soğutulmuş alman papatyası çayıyla yapılacak gazlı bez kompresi dişetlerinde antiseptik etki yaratacak hem de bebeği rahatlatacaktır.

DİŞ TEMİZLİĞİNE NE ZAMAN BAŞLANMALI?

Bebeğin ilk dişini çıkarmasıyla diş temizliğine başlanmalıdır. Dişler ilk başlarda nemli bir bezle silinmeli 1 yaşından sonra anne baba tarafından fıçalanmalıdır. 2 yaşından sonra çocuklar için üretilen florür oranı ayarlanmış diş macunu kullanımı kokusu gelecek kadar sürülerek kullanılmaya başlanabilir. 3 yaş itibariyle rutin diş hekimi kontrolleri başlamalı diş hekimi tarafından güçlendirici ve çürüğe karşı koruyucu bazı uygulamalar yapılabilmektedir.

Diş Hekimi Şeniz Yeşilkaya
Hürriyet Aile

Bebeğim çok mu uyuyor?

Gönderildiği yer: Sağlık | 0
Annelerin uykunun çocuk gelişimindeki önemini bilmediğini dile getiren Uzm. Dr. Saral; “Maalesef annelerin çoğu bebeklerinin beslenmesine aşırı dikkat ederken, bebeklerin büyümesi için uykunun genel olarak gerekli olduğu dışında, kaliteli ve kesintisiz gece uykusunun bebeklerin büyümelerinde ve beyin gelişiminde ne kadar önemli role sahip olduğunun farkında değiller. Mükemmel bir gece uykusu, bebeğinizin gün boyu öğrendiklerini düzenlemesini, enerji depolarını yenilemesini ve yeni güne mutlu, zinde ve en önemlisi öğrenmeye açık olarak başlamasını sağlayarak zihinsel gelişimini hızlandırır. Bebeklerin uyku problemleri yaşaması beyin gelişiminde geriliğe neden olacak ve sağlıklı büyümesine engelleyecektir. Çünkü 0-3 yaş dönemi zihinsel gelişim ve sağlıklı büyüme için çok kritik bir dönemdir. Bu dönemde bebekler çok hızlı büyür ve gelişirler. Sonraki dönemlerde büyüme ve gelişme hızı düşer. Özellikle beyin gelişimi için 0-3 yaş dönemi hayati önem taşır. Beyin gelişiminin % 80’i bu dönemde tamamlanır ve beyin ölçüsü neredeyse yetişkinlikteki büyüklüğe ulaşır. Ayrıca bu dönemdeki hataların ve ihmallerin telafisi mümkün değildir. Eğer 0-3 yaş döneminde çocuk ihmal edildiyse; kesintisiz ve kaliteli uyumadıysa, sağlıklı beslenmediyse ve iyi bakılmadıysa bunlar beyin gelişimde geriliğe yol açarak ileriki yaşlarda telafisi olmayan durumlara neden olabilir. Bu nedenle kesintisiz gece uykuları bebeğin potansiyel beyin gelişimini gerçekleştirmesi için çok önemli role sahiptir” açıklamasında bulundu.

Hangi dönemde ne kadar uykuya ihtiyaç var?
* Yenidoğan döneminde bebekler günde toplam yaklaşık 11-18 saat uyurlar. 3-4 kez gündüz uyumaları da vardır.
* 2-3 aylık dönemde 3-4 saat aralıksız uyur ve beslenmek için uyanır. Aktif uyku %43’e düşer.
* 3 aylık olduklarında bebeklerin %71’i tüm gece boyunca uyurlar.
* 4 aylık dönemde, geceleri daha uzun; gündüzleri daha kısa uyurlar.
* 6 aylık periyotta 5-6 saatlik uyku döngüsünde 1-2 kez uyanırlar. Uyandıktan sonra bebeklerin 1/3-1/2’si kendi kendine yeniden dalarlar. Günde toplam yaklaşık 11-14 saat uyurlar ve bu bebeklerin %84’ü tüm gece boyunca uyuyabilir.
* 10 aylık bebeklerin 90%’ı tüm gece boyunca ve günde ortalama 10-13 saat uyurlar.
* 12 aylık bebekler günde toplam yaklaşık 10-13 saat uyurlar.
* 18-21 ay arası gündüz uykusu teke düşer.
* 21-36 ay arası çocukların büyük kısmı günde 1 kez yarım saat ile 3 saat arası öğlen uykusuna ihtiyaç duyarlar. 2 yaşında günde 10-12 saat uyurlar.
* Oyun çağı çocukları ise gün içinde 12-14 saat uyur. 1-3 kez gündüzleri uyurlar; ancak bunun akşam uykusuna yakın bir dönemde olmamasına özen gösterilmelidir.
* Okul öncesi dönemde ise geceleri 11-13 saat arası uyurlar, genellikle gündüz uyumazlar.
* 5-12 yaş arası çocuklar geceleri 11 saat uyurlar.
* Son yapılan çalışmalar ergenlerde gecede 10 saatlik bir uykuya ihtiyaç olduğunu göstermiştir. Ortalama 7-7,5 saattir.
* Erişkinlerde ise optimal uyku süresi 8 saattir. Yaş ilerledikçe uyku, uykuya dalma ve uykuda kalma süreleri değişiklik gösterir.Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Dr. Birol Saral

Haberin kaynağı: Hürriyet Aile