Altıncı Hastalık Roseola

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Hepimiz çocukluk döneminde pek çok rahatsızlıklar geçirmişizdir. Bu hastalıklar kızamık, su çiçeği, altıncı hastalık, yenidoğan sarılığı ve kaba kulak gibi hastalıklardır. İlk dört yaş çocukların enfeksiyonlara sık sık yakalandığı dönemdir. Çünkü çocukların bağışıklık sistemi yaşları ilerledikçe ve sağlıklı beslendikçe daha da güçlenir. Özellikle okula giden çocuklarda bu enfeksiyona kapılmak daha da sık görülür. Çocuklarda en sık rastlanan enfeksiyonlar nezle, kulak iltihabı, bronşit, kızamık, su çiçeği, grip gibi hastalıklar en başta yer almaktadır.

Altıncı Hastalık Nedir?
Altıncı hastalık özellikle küçük yaşta olan çocuklarda ve daha sık bebeklerde görülen bir tür hastalık çeşididir. Altıncı hastalık virüs yolu ile kolayca geçebilen döküntülü ve bulaşıcı bir hastalıktır. Altıncı hastalık bebeklerde ve çocuklarda kısa süreli huysuzluk ve ateş gibi belirtilerini beraberinde getiriyor. Bu huysuzluk ve ateş gibi belirtileri pek çok ebeveynler diş çıkarma belirtileri olarak görüyor. Özellikle bahar aylarında daha çok görülen bu altıncı hastalıkta hastalığa karşı direnci için temizlik kurallarına dikkat edilmelidir. Bu hastalığa yakalanan çocukların ateşleri yükseldiği için öncelikle mutlaka ılık bir duş ile ateşi düşürülmeli ve kontrol altında tutulmalıdır. Bebeklik döneminde en sık rastlanan iyi huylu bu döküntü hastalığı bulaşıcıdır. Altıncı hastalık en sık altı ay ve üç yaşında görülür. Altıncı hastalığa yakalanan hastaların %95’i üç yaşının altındadır. Altıncı hastalık en sık bebeklerde dokuzuncu ayda görülür.

Altıncı hastalık özellikle ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde daha sık karşımıza çıkmaktadır. Altıncı hastalığa sebep olan bu virüslerin iki ayrı çeşidi vardır. Bunlar A ve B tipidir. Altıncı hastalığın çoğunda etken olan tip B’dir. Bu B tipi hastalık bir kere tekrarlanır ve bir daha tekrarlanmaz. Vücutta hayat boyu bağışıklık oluşur. A tipinde ise bu durum tam tersidir. Bu tipte bağışıklık baskılandığında yeniden vücutta aktif bir duruma gelebilir. Hastalık nadiren bile olsa farklı bir tipte yeniden tekrarlanabilir.

Altıncı Hastalığın Belirtileri
Bebeklerdeki ateş en iyi ipucudur. Altıncı hastalığın kuluçkası yaklaşık olarak dokuz ya da on gün sürer ve genellikle ateşle başlar. Altıncı hastalığın belirtisi olan ateşte bebeğin ateşi kırka kadar çıkabilir. Bu dönemde altıncı hastalığa yakalanmış olan bireylerin %10 nöbet geçirmektedir. Ateş dönemi yaklaşık üç ve ya dört gün sürdükten sonra hemen vücutta döküntü başlar. Bu döküntüler gövdede başlayarak boyun, kol ve bacaklara yayılır. Bu kaşıntısız döküntüler iki ya da üç gün sürer. Burun akıntısı, göz kapaklarında şişlik, hafif boğaz kızarıklığı ve bazen hafif ishal de eşlik edebilir.

Altıncı hastalıkta bazen boğazda yaralar ile karşılaşabilinir. Altıncı hastalıkta nadiren beyin dokusu ve beyin zarı, karaciğer ve akciğer iltihabı yapabilmektedir. Eğer çocuğunuzda ateşi çıkmadan döküntüler başlamış ise, dalgınlık ve uykuya eğilim görülüyorsa, ciddi baş ağrısı var ise, üç ya da dört gün süren ateşlenmeden sonra hala ateş devam ediyorsa, ense sertliği ve kusma görülüyorsa, su kaybı bulguları varsa mutlaka hemen doktora başvurulmalıdır. Çünkü bu belirtiler başka bir hastalığın belirtileri olabilmektedir. Bu hastalığa yönelik tetkik ve tedavi gerekebilir. Bu bazı belirtileri ebeveynlerde diş çıkarmanın belirtileri olarak görebilir. Çünkü diş çıkaran bebeklerde hafif ateş, sürekli ağlama, bebekte huzursuzluk, uyku düzensizliği, iştahsızlık gibi benzer belirtileri vardır. Bu bebekteki bu iki rahatsızlık ebeveynler tarafından çok karışmaktadır.

Altıncı Hastalığı Neden Olur
Altıncı hastalığın belli bir olma nedeni yoktur. Altıncı hastalığı bir virüsün sebep olduğu döküntülü, ateşli bir çocukluk dönemi hastalığıdır. Altıncı hastalığın hiçbir şekilde tehlikesi yoktur ve oldukça masum bir hastalıktır. Her bebekte görülme olasılığı vardır.

Altıncı Hastalığının Tedavisi
Altıncı hastalığın bir ilaç ya da aşı ile korunabilme gibi tedavileri yoktur. Altıncı hastalık yaklaşık olarak bir hafta sürebilir. Tehlikeli bir hastalık türü değildir. Altıncı hastalık spesifik bir tedavi gerektirmeyen hastalıktır. Ancak altıncı hastalık üç ya da dört gün boyunca şiddetli bir şekilde ateşi var ise bu ateş döneminde bebeklerin %6-15 sıklığında ateşli havale görülebilmektedir. Altıncı hastalık antibiyotik ile tedavi yöntemleri gerektirmez. Bu altıncı hastalığa yakalanmış olan bireyin bolca sıvı tüketmesi ve bolca istirahat etmesi gerekmektedir. Bebekteki geçmeyen ateşi dindirmek için sık sık ılık su ile bebeğinize duş aldırın.

Bebeklerde ateşli havaleleri azaltmak için ateş düşürücüler kullanılabilir. Altıncı hastalık çok fazla bulaşıcı bir hastalık olmadığı için henüz bir aşısı bulunmamaktadır. Altıncı hastalıktan korunmanın en kolay yöntemi hijyenik olmaktır. Sürekli olarak yıkamak ve hijyen kurallarına uymak altıncı hastalıktan korunma yöntemlerinden biridir. Altıncı hastalığı geçirmiş olan bebek mutlaka bir hekime başvurmalıdır. Hasta olan bir çocuk eğer ateşi düşmeden döküntüleri başlamış ise, ciddi bir şekilde baş ağrısı ve ensesinde kasma varsa, kusma sayıları giderek artmaya başlamışsa, nefes alma güçlüğü ve şiddetli öksürük var ise, çocukta göğüs ağrısı var ise ve çocuk başlangıca göre çok daha kötüye doğru gidiyorsa mutlaka yeniden bir çocuk hekimine başvurmalısınız.

Nedir Bu 5. Hastalık?

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Beşinci hastalık, virüsler tarafından bulaşan deride döküntüler oluşturan bir hastalıktır. kabakulak, kızamık, suçiçeği ve kızamıkçıktan gibi hastalıklardan sonra, çocuklarda rastlanan ve virüs yoluyla geçen hastalıklar sıralandığında beşinci sırada yer aldığı için beşinci hastalık adını almıştır. Hapşırık ve öksürük gibi solunum yoluyla bulaşan bir hastalıktır. Genelde 5-15 yaş arası çocuklarda görülür fakat daha önce bu hastalığı geçirmemiş yetişkinler, hasta çocuklarla muhattap olurlarsa yetişkinlerde de görülebilir. Beşinci hastalığın aşısı yoktur. Hastalığı geçirdikten sonra hastalığı geçiren kişi bu hastalığa karşı ömür boyu bağışıklık kazanır.

Virüs, canlı hücreleri etkisiz hale getiren mikroskopik taneciktir. Virüsler ancak bir konak hücrenin içinde çoğalabilirler. En temel haliyle bir virüs, kapsit denilen bir protein örtü içinde yer alan genetik malzemeden meydana gelir. Virüs kelimesi Latince zehir anlamına gelir. Virüsler birçok insani hastalığa neden olabilirler bunlara AIDS, grip ve ya kuduz örnek verilebilir. Bu tür hastalıkların tedavi süreci ve tedavi edilmesi zordur, çünkü virüsler antibiyotiklerden etkilenmez.

Bu hastalık parvovirüs B19 denen bir virüsten kaynaklanır. Parvovirüs B19, tek DNA zinciri olan, zarfsız bir virüstür. Lipidli bir organik zarfı olmadığından ısıya ve deterjanlara dirençlidir.

Virüsün 1-2 hafta gibi bir kuluçka süresinde bulaşır. Kuluçka döneminden sonra döküntüler oluşmaya başlar ve kuluçka dönemi sonrasında hastalık bulaşıcı olmaktan çıkar. Döküntüler yaklaşık olarak 10-15 günde geçer.

Beşinci hastalık, hafif bir hastalıktır ve bu hastalığa yakalanmış çocuklar genelde kendilerini iyi hissederler. Herhangi bir ciddi sorunla karşılaşmazlar. Boğaz şişmesi, hafif ateş ve uyuşukluk gibi belirtilerle başlar. Bir haftadan sonra en belirgin özelliğini ortaya çıkarır: Yanaklarda tokatlanmış gibi döküntüler yaratan parlak kırmızı ve genelde sıcak isilikler. Birkaç gün içerisinde bu isilikler gövdeye, kollara, bacaklara ve popoya sıçramaya başlarlar.

İsilikler iyileşene kadar genelde 7-10 gün geçer ve ilk önce yüz, daha sonra da kollar, gövde ve bacaklardaki isilikler zamanla geçer. Bazı çocuklarda isilikler birkaç hafta içerisinde yeniden çıkabilir. bu duruma dikkat etmek gerekir.

Daha büyük çocuklarda ve yetişkinlerde isiliklerle beraber eklem ağrıları da görülebilir.

Beşinci hastalık bazen diğer hastalıklarla karıştırılabilir. Bunlar ilaç ve gıda alerjileridir. Ama döküntüsü çok farklı olduğu için tecrübeli insanlar tarafından direkt olarak teşhisi konulacaktır. Teşhis için kan testlerine ve ya başka testlere genelde gerek duyulmamaktadır. Oluşan görüntü sayesinde teşhis hemen konacaktır.

Bu hastalık bazı riskli kişi grupları dışında tehlikeli bir hastalık değildir, çok çok önemli olmayan döküntülü bir hastalıktır.

Bu riskli gruplar ise önceden virüsle karşılaşmamış hamile kadınlar (Hamile kadın virüsü alırsa çok küçük bir ihtimal olan %5‘lik bir oranla bebeğe de geçebilir. Bu durumda bebekte doğuştan itibaren sürecek ciddi kansızlıklara yol açabilir. Çok düşük bir ihtimalle de düşük veya ölü doğumlara da neden olabilir.) Bağışıklık sistemi zayıf hastalar. Kronik kansızlığı olan hastalardır.

Hastalığın tedavisinde ise belirli bir tedavi yöntemi yoktur. Hastalık geçiren çocukların güneşten ve yoğun ısıdan korunmaları ve banyo zamanında ılık suyla yıkanmaları gerekir. Fakat tedavisi gecikirse hastalığı yoğun bir şekilde atlatılır. Hastalık esnasında farklı sağlık problemleri de ortaya çıkabilir.

Ateş düşürücü ve bazen beşinci hastalık virüsüne karşı antiviral özellikli ilaçlar beşinci hastalık tedavisinde kullanılan bazı ilaçlardır. Tabi ki bunun dışında da doktorların kullanılabilecekleri bir çok alternatif ilaç vardır. Hastalar bu ilaçları düzenli olarak kullandıklarında beşinci hastalık şikayetlerinde kurtulabilirler.

Beşinci hastalık tedavisi için ilaç tedavisiyle birlikte hastalar kendi kişisel temizliklerine daha çok dikkat etmeliler, çevresel kirlilikten uzak durmak, çocukları öpüp sevmemek, iyi beslenmek beşinci hastalığın iyileşme sürecini hızlandırabilirler. Beşinci hastalık ilaç tedavisi ile daha hızlı ve etkili şekilde tedavi edilir. Hastalar kısa süre içinde normal hayatlarına dönebilirler. Beşinci hastalık için ilaçsız tedavi etki göstermeyebilir ve hasta için ciddi sağlık problemlerine neden olabilir. Bu nedenle beşinci hastalık için temel tedavinin ilaç tedavisi olduğu unutulmamalı ama diğer önerilerle beşinci hastalık için iyileşme süreci hızlandırılabilir.

Beşinci hastalık geçiren çocuğun bakımı ise şöyle olmalıdır:

Yatak istirahatı
Çocuğun kırıklık ve yorgunluk durumuna göre gerekirse çocuğa yatak istirahatı yaptırılmalı. Çocuk yatmak istemese bile, döküntüleri geçene kadar okula gönderilmemeli.

Diyet
Çocuk sulu ve yumuşak gıdalarla beslenir. Aslında normal beslendiği şekilde beslenmesi gerekmektedir.

Ateş kontrolü
Mutlaka ateşi belirli aralıklarla kontrol edilmelidir. Çocuğun ateşi yükselirse, kilosuna göre doktorun önerdiği, sadece hasta çocuğa ait ateş düşürücü verilmeli.

Sıvı kaybı önlenmeli
İştahsız artabilir. Bu durumda buna bağlı olarak, su kaybı oranı yükselebilir. Su kaybını önlemek için çocuk olabildiğince sıvı ağırlıklı, hafif gıdalarla beslenmeli. Acılı, baharatlı yiyecekler, karbonatlı içeceklerden uzak durulmalıdır. Ağrısı olan çocuklar yemek istemeyeceği için beslenmelerini, ağrı kesici ilaç verdikten sonra yapmak daha kolay olur. Fakat ağrı kesici kullanımına dikkat edilmesi gerekir. Aç olduğu durumda verilen ağrı kesici midesini etkileyebilir.

Bebeklerde Bronşit

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Bronşit hava taşıyan bronş tüplerinin (solunum borularının) iç yüzeyinde oluşan zarın iltihaplanmasıdır. Bronşit iki farklı şekilde meydana gelir. Bunlar akut ve kronik olarak iki şekildedir. Akut bronşiti pek çok kişide genellikle kızamık, boğmaca, grip veya tifo gibi hastalıkların sırasında görülür. Kronik bronşit ise çok daha ciddi bir iltihaplanmadır. Genellikle akut bronşiti tedavi edilmediğinde görülür. Kronik bronşit mutlaka tedavi edilmelidir. Bronşit kadın ya da erkek genç ya da yaşlı demeden herkeste görülebilecek olan bir hastalıktır. Ancak bebeklerde henüz tam gelişmemiş olan bağışıklık sisteminden dolayı bronşit bebeklerde daha sık karşılaşılabilen bir durumdur. Bronşit öksürükle beraber balgamda çıkartır. Bu balgam genellikle şeffaftır. Eğer bu öksürük ile çıkan balgamın rengi yeşil veya sarı ise bu bakteriyel enfeksiyona işarettir.

Akut bronşit: Soluk borusuda başta olmak üzere bronşların ani inflamasyonudur. Akut bronşiti sonucunda alt solunum yollarında ödem oluşmaktadır. Bu durumda mukus artışı olmaktadır.

Kronik bronşit: Akciğer ile soluk borusunu birbirine bağlayan bronşların enflamasyonudur. Bu bronşların iltihaplanması sonucunda akciğerler mukus ve salya üretimine başlarlar, akciğere giren ve çıkan hava akışı azalmaktadır.

Bebeklerde Bronşitin Belirtileri

Şiddetli Öksürükler
Bronşit bebeklerde şiddetli kuru öksürüğe neden olabilir. Bu kuru öksürük özellikle uyku sırasında daha da kötüleşir. Öksürürken boğazı acımaya da başlayabilir. Bu kuru öksürük belirtisi yaklaşık dokuz ya da on gün sürebilmektedir.

Hırıltılı Solunum
Hırıltılı solunum genellikle solunum sistemi hastalıklarıyla ortaya çıkar. Hastanın kendisi ya da başkaları bu hırlama seslerini duyabilir. Hırıltılı solunum dar bir alandan geçen havanın oluşturduğu ses ile birlikte nefes alıp vermedir. Akciğerlere hava girişini çıkışını sağlayan boruların iltihap veya balgam nedeniyle daralmasıdır.

Halsizlik
Bebeklerde bronşit vücudun halsiz düşmesine neden olmaktadır.

Hafif Ateş
Hafif ateş tüm hastalıkların belirtisinde olduğu gibi bronşitin de belirtileri arasındadır. Bu nedenle hafif ateş sonrası bebeğinizi mutlaka doktora götürmelisiniz.

Bebeklerde Bronşitin Nedenleri Nelerdir?
1. Bakteriler
Bakteriler pek çok hastalıkta rol onadığı gibi bronşittede büyük bir role sahip. Özellikle mikoplazma pnömoni adlı bronşite neden olan en yaygın bakteri türüdür.

2. Solunum Yollarını Tahriş Eden Maddeler

Günümüzde fabrikaların ve sanayileşmenin artışıyla doğaya, çevreye ve havaya zarar vermekte. Hava kirliliğine yol açan fabrika ve egzoz dumanları, toz, sigara dumanı gibi tahriş eden maddeler henüz tam gelişmemiş olan bronş tüpleri bebeklerde bronşite neden olmaktadır.

3. İnfluenza Virüsü
Her yaşta karşımıza çıkabilecek olan bronşit hastalığının en yaygın ve en bilinen virüs çeşidi influenza virüsüdür. İnfluenza virüsü grip virüsü olarak da bilinir.

4. Zayıf Bağışıklık Sistemi
Bebeklerin bağışıklık sistemi sürekli gelişme aşamasındadır. Bu nedenle bebeklerin bronş tüpleri kolayca enfeksiyon kapabilmektedir.

5. Anne Sütü İle Beslenmeyen Bebekler
Bilimsel araştırmalara göre anne bağışık sistemini güçlendirdiği için anne sütü az içen bebeklerin bağışıklık sistemi zayıf olduğu için pek çok enfeksiyonla karşılaşabileceği söyleniyor. Bu nedenle bebeklerin pek çok hastalığı karşı daha dirençli olabilmesi için bebeklerde ilk altı ay sadece anne sütü verilmesi gerektiğini ve ek gıdaya gerek duyulmadığı vurgulanmaktadır.

Bebeklerde Bronşitin Tedavisi
Dengeli Beslenme
Dengeli beslenme yaşamımızın her döneminde çok önemlidir. Dengeli beslenen bireylerin vücutların hastalıklara karşı direnci daha da fazla olur. Dengeli beslenen bireyler daha sağlıklı görünüme sahip olurlar. Vücutlarının hastalıklara karşı direnci çok daha fazla olur. Sık sık hastalanmazlar. Dengeli ve düzenli beslenmek çocukkenden alışılması gereken bir durumdur. Çünkü bebeklerin bağışıklık sistemi normal bir bireyden çok daha zayıftır hastalıklara olan direnci daha azdır. Bu nedenle anneler bebeklerini ilk altı ay sadece anne sütü ile beslemelidir. Çünkü anne sütü bebeği enfeksiyonlara karşı koruyacaktır. Dengeli beslenen bebeklerin bronşit olma olasılığı diğer bebeklere göre daha küçüktür.

Hijyen
Evlerimizin temiz olması oldukça önemlidir. Çünkü evinizde uzun süre kalan mikroplar pek çok hastalığa neden olabilir. Özellikle bebeği olan anneler bebeğinizin temas edebileceği her şey temiz olmalıdır. Eğer eviniz temiz ve hijyenik yapıda değil ise bebekler bronşit gibi pek çok hastalığa yakalanabilirler.

Nem Miktarı
Eğer bebeğinizde öksürük şiddeti gittikçe artmaması için evinizin kuru bir havada olmamasına dikkat edin. Evinizde yeterli nem oranına sahip olmak için hava nemlendiri cihazlar kullanabilirsiniz. Eğer hava nemlendirici yok ise büyük bir tencereye bir miktar su ekleyerek kaynatırsanız bu evdeki kuru havanın yerine nemli bir hava elde etmiş olursunuz.

Dinlenme
Bronşit virüsün vücutla savaşabilmesi için bağışıklık sisteminizi güçlü tutun. Bağışıklık sisteminizi korumak için dinlenin ve günde en az sekiz saat uyuyun.

Bitki Çayları
Çocuğunuzun öksürüğünü ve boğaz ağrılarını yumuşatmak için onlara bitki çayları içirin. Örneğin nane ve zencefil çayları boğazdaki öksürüğün gitmesine yardımcı olur.

Ağır Kokular
Ağır parfüm kokusu, oje kokusu gibi ağır kokan her güçlü kokular bronşite neden olmaktadır. Bu nedenle bebeğinizi bu gibi ortamlardan uzak tutmalısınız. Özellikle sigara içilen ortamları bebeğinizden uzak tutmalısınız.

Boğmaca

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Boğmaca adında anlaşılacağı gibi genellikle çocuklarda nöbet nöbet boğulurcasına öksürmektir. Bu öksürmenin yanında kusmalarda görülmektedir. Boğmaca oldukça bulaşıcı ve mikropların neden olduğu bir hastalıktır. Her mevsimde görülebilen boğmaca özellikle sonbahar ve kış aylarında gözlenir. Her yaşta görülebilme olasılığı vardır ancak bebeklerde ve çocuklarda hastalığa kapılma olasılığı çok daha fazladır. Boğmacaya neden olan mikrop bordetela cinsi olan mikroplardır. Mikropların kuluçka dönemi altı ile yirmi gün sürmektedir. Bu mikrop insanın vücuduna yerleşir. Bulaşıcı olan temastan yedi gün sonra başlar. Boğmaca hastalığının ilk üç haftası devam eder. Boğmacaya yakalanan her yüz bebeğin dördü maalesef hayatını kaybediyor. Boğmaca toksini ile solunum epiteli siliyalarını felce uğratabilir. Boğmaca için olan bu antibiyotikler bu toksinin etkilerini ortadan kaldıramaz.

Boğmacanın Belirtileri ?
Genellikle çocuklarda olan boğmaca hastalığının bazı belli başlı belirtileri bulunmaktadır. Bu belirtiler şunlardır;
Sık sık hapşırma
Ateşlenme
Kuru öksürük nöbetleri
Hırıltılı nefes alıp verme
Bulantı
Sık sık kusma
Boğaz ağrıları
Yemeyi ve içmeyi zorlaştıran koyu bir balgam

Boğmaca hastalığı yaklaşık 2.5 sürmektedir. Hastalık ortaya çıktıktan sonra ilk yirmi gün boğmaca hastalığının bulaşabildiği günlerdir. Boğmaca hastalığında öksürük orta çıktıktan sonra bulaşma riski vardır ancak bu öksürük döneminde bulaşma olasılığı daha azdır. Boğmaca hastalığın belirtileri iki farklı grupta incelenir. Bunlardan ilki on ya on beş günlük bir süren bu döneme kataral dönem olarak adlandırılır. Bu kataral dönemi genellikle soğuk algınlığına benzer. Bu kataral dönemin başlangıcında hapşırma, öksürme ve burun akıntısı gibi belirtiler vardır. Bu dönemden sonra paroksismal dönemi adı verilen dönem başlar. Bu dönem yaklaşık olarak bir buçuk aya kadar uzayabilen bir dönemdir. Bu dönemde de ine çok ağır ve yoğun bir şekilde öksürük gözlemlenir. Bu sert ve yoğun olan öksürük günde yirmi defa atakları olabilen bir öksürüktür. Bu öksürük nöbetlerinin ardından ise hızlı ve derin derin nefes almalar olur. Çünkü hasta öksürük nedeniyle oksijensiz kalmıştır. Bu nedenle çok fala nefes almaktadır. Boğmaca hastalığı çocuklarda morarma, kusma ya da bulantı görülebilir. Boğmacada son dönem ise konvalesan dönemidir. Bu son dönem olan konvelasan dönemi boğmaca hastalığın iyileşme dönemidir. Boğmacada bu iyileşme dönemi kişiden kişiye değişmektedir. Öksürük yaklaşık olarak bir ay içinde geçmektedir.Yetişkinlerde boğmaca hastalığı hafif geçirildiğinden dolayı iyileşme dönemi çok daha kısa sürmektedir.

Boğmaca Neden Olur?
Boğmaca bulaşıcı bir hastalıktır. Boğmacanın belli başlı bir nedeni yoktur. Bir virüsün kişiden kişiye geçmesi ile olur. Boğmaca hastalığı, burun ve boğazdan havada dolaşan bakteriler sayesinde bulaşır. Bu bakteri damlacıkları vücuda bu şekilde yayılmış olur. Boğmaca hastalığına yakalanmış olan bir kişi ile yakın temas onur hapşırması, öksürmesi halinde kolayca bulaşabilir. Bazen boğmaca hastalığına yakalanmış bir birey ile yakın bir şekilde konuşmak bile diğer bireyin hasta olmasını sağlayabilir.

Boğmaca Hastalığının Tedavileri
Boğmaca hastalığından korunmak için pek çok doğal yöntemler vardır. Bunlar;

Sarımsak

Sarımsak boğmaca için oldukça faydalı bir yöntemdir. Sarımsak doğal bir antibiyotik görevini üstlenir. Sarımsak gün içinde sık sık tüketilebilir. Sarımsak boğmaca için en doğal ve en kolay tedavi yöntemlerinden biridir. Ayrıca sarımsağın vücudumuza pek çok yararı vardır. Düzenli olarak günde bir diş sarımsak yemek bağışıklık sisteminiz güçlendirecektir. Daha sağlıklı ve daha iyi bir saça yapısına sahip olmanızı sağlar, vücutta iltihap sökücü olarak çalışır.

Zencefil

Zencefil boğmaca hastalığı için şifalı bitkiler arasında yer almaktadır. Zencefil boğmaca hastalığına birebirdir. Zencefil öksürük nöbetlerini hafifletir. Bir çay kaşığı zencefilin içerisinde bir diş sarımsak ve limon eklenebilir. Bu karışım boğazda ağrı varsa bu boğazdaki ağrıyı keser ve boğazı yumuşatır. Ayrıca zencefil mide bulantısını azaltır, iltihap önleyicidir, astım ve diyabet gibi hastalıkların oluşumu önler, bağışıklık sisteminizi güçlendirir hastalıklara karşı direncinizi artırır. Zencefil kan dolaşımını sağlar, vücudunuzu düzenli bir kiloya sahip olmasını sağlar. Ayrıca zencefil ağız sağlığı içinde oldukça önemlidir.

Bal

Hepimizin bildiği gibi balın vücudumuza pek çok yararı bulunmakta. Ayrıca balın pek çok yararı var olduğu gibi de pek çok tedavide de kullanılmakta. Boğmaca hastalığına sık sık görülen öksürük nöbetlerinde bal etkili çözüm yollarından biridir. Bal boğazımızı yumuşatırken aynı zamanda bağışıklık sistemimizi de güçlendiriyor. Hastalıklara olan direncimizi arttırıyor. Bal ayrıca soğuk algınlığının tedavisinde de kullanılabilir. Boğmaca hastalığına yakalanmış olan hastalar her gün azda olsa biraz bal tüketmelidirler.

Bitkisel Çaylar

Bitkisel çaylar hafif ılık bir şekilde içildiği takdirde boğazınızı yumuşatır. Boğazınızda bulunan bakterilerin ölmesini sağlar. Boğazınızdaki öksürüğü azaltır. Bitkisel çayların özellikle yatıştırıcı ve sakinleştirici özelliği vardır. papatya çayı, zencefil çayı, yeşil çay bu öksürük döneminde kullanılabilir. Günde sık sık kullanılmasında bir sakınca yoktur. Özellikle öksürük ve soğuk algınlığına bu bitki çaylarının pek çok tedavisi vardır. Bitkisel çaylar ayrıca vücudumuzda metabolizmamızın hızlanmasını sağlıyor. Yani bitki çayların metabolizmanın hızlandırmasının sayesinde kilo vermemiz daha kolay olmaktadır.

Tuzlu Su

Tuzlu suyu boğmaca hastalığına yakalanmış olan hastalar rahatlıkla kullanabilirler. Bir bardak ılık suya bir çay kaşığı tuz eklenip karıştırılmalıdır. Bu oluşan tuzlu su ile gargara yapılmalıdır. Tuzlu su boğazınızdaki bakterileri öldürerek öksürükten kurtulmanızı sağlayacaktır.

Zerdeçal

Zerdeçal da boğmaca için harika bir tedavi yöntemidir. İsteğe göre zerdeçala biraz bal da eklenebilir. Zerdeçal sadece boğmaca hastalığına değil daha pek çok hastalığında tedavi yöntemidir. Zerdeçal kanser tedavilerinde doğal bir yöntem olarak kabul edilir. Zerdeçal ilerlemiş yaşlarda daha sık görülen romatizma ağrılarının tedavisinde kullanılabilir. Zerdeçal vücuttaki diyabeti, yüksek kolesterol seviyesini dengeler ve düzenler, bağışıklık sistemini güçlendirir, hızlı ve sağlıklı bir şekilde kilo vermeye yardımcı olur. Bir beyin hastalığı olan özellikle yaşlılarda çok daha fazla görülen alzheimer hastalığı önleyebilir. Zerdeçal sindirim sistemini korur ve hastalıklara yakalanmasını önler, karaciğer hastalıklarına iyi gelmektedir.

Nane

Doğal yöntemlerden biri olan nane boğaz ve hava yollarını nemlendirmesine yardımcı olur. Nane yağı sıcak bir suya eklenebilir. Çıkan buharı içinize çekebilirsiniz. Boğmaca için nane çayı da tedavileri içerisinde kullanılabilir. Nanenin bize olan faydaları saymakla bitmez. Bunların bazılarını sıralamak gerekirse; nane sindirimi düzenler, nefesi tazeler, nane vitamin ve mineral deposudur, solunum yollarını rahatlatır yani burun tıkanıklığına iyi gelmektedir, nane idrar söktürücüdür. Nane pek çok hastalığın tedavisinde doğal bir tedavi yöntemidir Bu hastalıkların en bşında astım hastalığı gelmektedir. Astım hastalığı burun tıkanıklığı, nefes alamama hastalığıdır. Genellikle gece yaşanır. Eğer astım hastaları gece yatmadan önce nane tüketmeleri kolayca nefes almasına yardımcı olur. Ancak gereğinden fazla kullanılan nane sonucunda boğaz bazı tahrişlere yakalanabilir.

Düzenli Beslenme

Boğmaca hastalığı sırasında hasta olan kişide iştahsızlık görülebilir. Bu nedenle hasta dengeli ve düzenli beslenmelidir. Boğmaca nedeniyle vücut direncini kaybedebilir. Bu kaybedilen vücut direnci besinler yardımıyla geri alınabilir.

Boğmaca Aşısı
Boğmaca hastalığına yakalanmamak için bazı önlemler alınabilir. Bu önlem boğmaca aşısı olabilir. Boğmaca hastalığını geçirenler bu hastalığa karşı bağışıklık kazanırlar. Hastalıktan korunmanın yolu boğmaca aşısıdır. Yapılan boğmaca hastalığı bu şekilde vücut boğmaca hastalığına karşı bağışıklık kazanır. Boğmaca aşısı aktif olmayan bir aşı olduğundan bireye bir kere aşı olmak tamamen koruyuculuk sağlanamaz.

Bebek ve Çocuklarda Göz Çapaklanması

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Göz çapaklanması gibi göz problemleri pek çok insanın hayatı boyunca belirli dönemlerde karşılaşmış olduğu rahatsızlıklardan olmaktadır. Ancak elbette göz çapaklanması probleminin ciddiyeti belirli nedenler ile yetişkinlere oran ile bir miktar daha fazla olmaktadır. Bilindiği üzere çocuklar vücutları çok fazla korunaklı olmadığı için hijyenden uzak durumlardan çok kolay bir şekilde etkilenebilmektedirler. Bu da onların vücutlarında bazı bir takım rahatsızlıkların oluşmasına neden olabilmektedir. Özellikle bebeklerde ve de çocuklarda göz çapaklanması rahatsızlığı sık sık görülebilmektedir. Hatta bu rahatsızlığın havaların soğuması ile birlikte görülme ihtimalinin de arttığı bilinmektedir. Konjunktivit adı ile bilinen ve göz çapaklanması ile oluşan bu rahatsızlık pek çok farklı neden ile hem yetişkinlerde hem de çocuklarda meydana gelebilmektedir. Ancak doğru bir tedavi yöntemi izlenildiğinde ve erken bir şekilde bir göz doktoruna başvurulduğunda çocukların göz çapaklanması probleminden kurtulması mümkündür. Fakat bu süreçte de göz doktorunun önermiş olduğu tedavi yöntemini ebeveynlerin harfiyen uygulaması gerekmektedir. Bu konuda ebeveynlerin görevleri bir miktar daha fazladır. Çünkü çocuklar tek başlarına gözleri için gereken tedaviyi uygulayabilecek yetkinliğe henüz sahip olmamaktadır. Konu göz olduğu için hem bakımı hem de hastalığın tedavi edilmesi de ekstra bir önem teşkil etmektedir. Çünkü göz en değerli organlarımızdan bir tanesidir ve en ufak bir sağlıksızlık gözümüzü ve görmemizi kötü bir şekilde etkileyebilmektedir.

Çocuklarda Göz Çapaklanması Nedir?
Göz çapaklanması yani tıbbi adı ile konjunktivit gözün yüzeyinde bulunan tabakanın iltihaplanması ile ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte bu göz çapaklanması durumu bazı hallerde gözün içerisine girmiş olan bir takım kimyasal maddeler nedeni ile de oluşabilmektedir. Göz çapaklanması ve bunun nedeni olan konjunktivit hastalığı bulaşıcı olmaktadır. Hatta virüsler yolu ile bulaşan bu hastalık çeşidi bir salgın halini bile alabilmektedir. Genellikle bu göz çapaklanması doktorun göz muayenesi ve gerekir ise bir takım testler ile kolay bir şekilde teşhis edilebilmekte ve sonrasında tedavi edilebilmektedir. Tedavi sürecinde ise bu enfeksiyonu önleyici ilaçlar ağırlıklı olarak tercih edilmektedir.

Çocuklarda Göz Çapaklanması Neden Olur?
Göz çapaklanması ağırlıklı olarak hijyen eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Kötü hijyen özellikle çocuklarda göz çapaklanmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle de hastalığı önlemek için ebeveynlerin çocukların ellerini düzenli bir şekilde yıkamasına dikkat etmesi gerekmektedir. Benzer şekilde gözde herhangi bir enfeksiyon bulunduğunda da mümkün mertebe göz dokunmamak, dokunulduğunda ise hemen elleri iyice yıkamak gerekmektedir. Özellikle bir gözde bulunan göz çapaklanmasına neden olan bakteri ve virüsler kişiden kişiye göz yaşı ile birlikte dahi geçebilmektedir. Şayet kişi kontak lens kullanıyor ise göz çapaklanması riski bir miktar daha artmaktadır. Bu yüzden kontak lens kullanımında hijyen eksikliği bu problemi de beraberinde getirebilmektedir. Hatta küçük çocuklarda tozlu ortamlarda bulunmak ve o ortamdaki maddelerin göze temas etmesi de göz çapaklanması problemini beraberinde getirebilmektedir. O yüzden çok küçük yaşlardan itibaren çocuklara hijyenin öğütlenmesi ve kişisel hijyenlerine önem vermelerinin gerekliliğinin anlatılması çok ama çok önemli bir konu olmaktadır. Bu en azından göz sağlıkları için birincil önem teşkil etmektedir.

Çocuklarda Göz Çapaklanması Belirtisi
Göz çapaklanmasının en önemli belirtileri arasında gözlerde bol miktarda sulanma, normal üstü ve sürekli devam eden göz kızarıklıkları, sürekli yanma hissi ve batma hissi, kirpik diplerinde oluşan bir takım salgılar ve kirpiklerin sürekli olarak birbirine yapışması bulunmaktadır. Bu belirtilerden en az bir tanesi dahi sürekli olarak devam ediyor ise bir göz doktoruna görünmenin önemi oldukça büyük olmaktadır. Çünkü eğer ki gözde ciddi bir enfeksiyon oluşmuş ise ve bu enfeksiyon tedavi edilmez ise enfeksiyona bağlı olarak oluşan lekeler gözde kalıcı bir hale gelebilir ve görme ile ilgili bir takım problemleri de beraberinde getirebilir. Herhangi bir görme kusuru yaşanmaması için bu konuda büyük bir çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Özellikle bu doğrultuda çocuklara en iyi yönlendirmeyi anne ve babaları yapacaktır. Onların da bu konuda bilinçli olmasının önemi çok büyüktür.

Çocuklarda Göz Çapaklanması Tedavisi
Pek çok insanın ve çocuğun hayatı boyunca belirli dönemlerde yaşayabildiği göz çapaklanması probleminin doktorlar için yaygın olan belli başlı tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Göz çapaklanmasının tedavisi için ağırlıklı olarak antibiyotik içeren göz damlaları ve merhemler kullanılmaktadır. Bu göz damlaları ve merhemler genellikle bakterilerin yol açtığı konjunktivit hastalığı için geçerli ve tedavi edici olmaktadır. Şayet gözdeki çapaklanma durumu virüs kaynaklı ise tedavi diğer şekildeki gibi kolay bir şekilde gelişememektedir. Çünkü virüslerin neden konjunktivit rahatsızlığı antibiyotikler ile birlikte kolay bir biçimde iyileşememektedir. Bu süreçte göz doktorunun özel bir tedavi yöntemi uygulaması gerekebilmekte ve de gözü rahatlatmaya yönelik uygulamalar yapılmaktadır.Göz çapaklanması bir alerji nedeni ile ortaya çıkar ise bu durum da bakteri kaynaklı olan rahatsızlık gibi bir takım alerjiyi önleyen ve alerjiyi gideren göz damlaları ile birlikte iyileşebilmektedir. Ancak bu tedavi süreçlerinin her birinde doktorun önerdiği ilaçların, göz damlalarının ve merhemlerin doğru bir biçimde ve düzenli olarak eksiksiz şekilde uygulanması gerekmektedir. Aksi takdirde hastalık tekrar edebilmektedir. Örneğin gözdeki şikayetlerin geçtiği düşünülerek göz doktoru tarafından önerilmiş olan tedavi yöntemi bir neden ile yarıda kesilir ise hastalık yüksek ihtimal ile tekrar edebilmektedir.

Aynı şekilde bazı bir takım alerjik durumlara maruz kalındığında da göz çapaklanması problemi yeniden ortaya çıkabilmektedir. Genel olarak göz çapaklanmasına neden olan pek çok farklı alerji türü, bakteri ve virüs bulunmaktadır. Ayrıca bu alerjiler, bakteriler ve virüsler sürekli olarak bir değişim halinde olmaktadır. Eğer göz yeni ve farklı bir alerji, bakteri ya da virüs ile karşılaşır ise şikayetler yeniden tekrar edebilmektedir. Bu konuda da erken davranmak ve erken bir şekilde bir göz doktoruna görünmenin yararı bir hayli büyük olmaktadır. Ancak her koşulda temizliğe önem vermek ve gözü hijyen dışı durumlardan korumaya özen göstermek göz çapaklanmasını önlemek için çok etkili bir yöntem olmaktadır.

Bazı durumlarda küçük yaşlardaki çocuklar da kontak lens kullanabilmektedir. Bu her ne kadar doktorlar tarafından çok tavsiye edilmese de eğer ki çocuk kontak lens kullanıyor ise hijyene bir miktar daha fazla dikkat etmelidir. Bu noktada da anne ve babanın çocuğa kontak lens kullanırken nelere dikkat etmesi konusunda bilgi vermesi gerekmektedir. Çünkü göz çapaklanmasına neden olan enfeksiyonlar yoğun olarak kontak lens kullanımı sonucunda oluşmaktadır. Bir şekilde kontak lens kullanımı ile oluşan enfeksiyonlar da dolaylı olarak göz çapaklanması problemini beraberinde getirmektedir. Aynı zamanda eğer ki kişi kontak lens kullanımı ile alakalı olarak bu problemleri sürekli şekilde yaşıyor ise artık yavaş yavaş kontak lens kullanımını sonlandırması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki bir göz bozukluğu olan kişiler için en hijyenik ve en sağlıklı araç gözlük olmaktadır. Anne ve babaların da böyle bir problem yaşayan çocukları var ise daha doğru ve daha sağlıklı yöntemlere teşvik etmek için çaba sağlaması gerekmektedir.

Çocuk Felci

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Çocuk felci hastalığı bulaşıcı olan bazı virüslerin neden olduğu bir enfeksiyon hastalığıdır. Üç farklı tipi olan çocuk felci virüsü, bağısaklarda çoğalarak, vücudun diğer bölgelerine yayılır. Çocuk felci yaşayan her 200 vakadan bir tanesinde, hastalık etkeni olan virüs omuriliğe geçer ve daha sonra orada kasların sağlayan sinir hücrelerini tahriş eder. Bu sinir sisteminde oluşan tahrip kalıcı olur. Çocuk felci en sık beş yaşının altındaki küçük çocuklarda görülür. Çocuk felci özellikle omurilikteki kasların kasılmasını başlatan sinir hücrelerine zarar veren bir hastalıktır. Çocuk felcine tıp dilinde polimelitis denir. Bu çocuk felci genellikle sonbahar ve yaz aylarında görülür. Çocuk felcine çocuklar yakalanabileceği gibi büyüklerde yakalanabilir. Çocuk felci mikrop vücuda girdikten 7 ile 21 gün içerisine ortaya çıkar.

Hastalık ilk başladığında hemen tedaviye başlanması gerekir. Tedaviye başlanmadığı takdirde hasta olan bireyde özellikle kol ve bacaklarında felç görülür. Felçler genel olarak çocuğun kendi ayağı kaldırmasında ve yürümesinde güçlük çeker. Çoğu hastada felç olan bacak ya da kol duyu kaybı olmaz. Hastalığın başında hastayı diğer kimselerden ayırmak gerekmektedir. Çünkü çocuk felci enfeksiyonları bulaşıcıdır. Hastalık farkına varıldığında mutlaka zaman geçmeden tedaviye başlanılması gerekir. Çocuk felci geçmişte çok sayıda insanın sakat kalmasına ya da ölümüne sebep olmuştur. Çocuk felci bir kişide birden fazla bulaşabilir. Bir yaşından büyük olan yaş grubundaki hassas çocuklar ve yetişkinler mikrobu kaptıklarında felç gelişmesi açısından büyük bir risk altındadırlar. Bu felç gelişen hastalarda ölme durumu %2 ile %22 arasında değişmektedir. Ancak bu felç beyindeki solunum merkezinin etkilenmesiyle bu ölme durumu %40’a kadar çıkabilmektedir.

Çocuk felci bazı gruplar da daha da riskli olabilir. Bu gruplar yaşlı insanlar, bebekler ve çocuklar, hamile bayanlar, çocuk felcinin görüldüğü yerlerde bulunmak (salgın yoluyla bulaşabilmektedir) çocuk felci aşısı olmayan bireylerin çocuk felci olma olasılıkları çok daha riskli olabilir. Bu nedenle hijyene ve çocuk felci aşılarının düzenli olarak yaptırılması gerekmektedir.
Çocuk Felcinin Belirtileri Nelerdir?

Çocuk felcinin pek çok belirtileri vardır. Bunlar;
Çocukta ateş
Yorgunluk
Yüksek ateş
İştah kaybı, yememe istediği
Baş ağrısı
Boğaz ağrısı
Halsizlik
Ensede ağrı
İshal
Kusma

Ensede sertlik gibi belirtileri vardır. Felcin daha sonraki belirtileri genellikle bacaklarda ve kollarda görülür. Vücuttaki kaslar oldukça duyarlı hale gelmiş ve oldukça ağrılıdır. Felcin başlangıç zamanlarında kaslar erimeye ve zayıflamaya başlar. Bu çocuk felci hastalığı ilerledikçe hasta konuşma güçlüğü çekecektir ve bir zaman sonra konuşamamaya başlayacaktır. Çocuk felci hastalığı olan birey bir zaman sonra öksüremez ve yutma problemi yaşar.

Çocuk Felci Neden Olur?
Çocuk felci hastalığının nedeni polio virüsü adı verilen mikroptur. Polio bir virüs tarafında oluşturulan enfeksiyonlara neden olan bulaşıcı bir virüstür. Bu polio virüsü hasta olan bir kişiden başka bir kişiye geçtiği takdirde çocuk felcine neden olmaktadır. Çocuk felcine neden olan bu polio virüsü sadece kişiden kişiye geçmez. Polio virüsü çevre faktörlerinin kötü olduğu ortamlarda kişiye geçebilir. Bu virüs hastaların çıkardığı dışkı ile yayıldığı için çevre koşulların dikkat edilmeyen zamanlarda büyük salgınlara yol açmıştır. Çocuk felci besinlerin mikroplu ve kalabalık ortamlarda havaya yayılan mikropların solunmasıyla da bulaşabilir. Hastalık etkeni virüsün uzun sürenli taşıyıcısı yoktur, hayvanlarda hastalık etkeni taşımazlar.

Çocuk Felcinin Tedavisi
Çocuk felci hastalığının henüz bir tedavisi bulunmamaktadır. Bu felcin geliştiği sırada kol ve bacakların nötral pozisyonda tutulması gerekmektedir. Eğer felç olan hastanın solunum kasları ve diyaframı tutulmuş ise hastaya solunum yolu cihazı ile destek uygulanması gerekmektedir. Hastalığın aktif dönemi geçtikten sonra hastaya fizik tedavi ve bazı kalıcı felçler cerrahi operasyonlar uygulanmaktadır. Çocuk felcinin ilk görüldüğü zamanlarda hasta iyice dinlenmesi gerekir. Çünkü çocuk felci sürekli hareket eden, aktif olan kaslarda daha kolay ve çabuk yayılır. Çocuk felci süresince vücutta pek çok ağrılar meydana gelecektir. Bu nedenle vücuttaki kas ağrılarına ağrı kesici ve hastanın ateşini düşürmek için ateş düşürücü verilir.

Çocuk Felci Aşısı ve Korunumu
Hastalara ve gıdalarla temastan sonra el yıkamak çok önemlidir. Çocuk felcinden korunmanın en etkili yöntemlerden biri aşılama yöntemidir. Bu aşılar iki farklı şekilde mevcuttur. Bu aşılama yöntemlerinden ilki OPV (oral polio aşısı) ağızdan damla olarak verilir, ikincisi ise IPV (inaktive polio aşısı) diğer aşılar gibi enjeksiyon yolu ile verilir, hastalık yapıcı özelliği yoktur. Bu uygulanan aşılar sayesinde tüm dünyada yok etme noktasına kadar ulaşmıştır. Ülkemizde yaklaşık 1998 yılından beri görülmemektedir. Çocuklarda bazı önerilen aşı zamanları vardır. Bunlar 2 ay, 4 ay, 6-18 ay, 4 ve 6 yaşlarıdır. Çocuk felci aşısı yapıldıktan sonra çocuğun beslenmesinde sınırlama yapılmasına gerek yoktur. Anne rahatlıkça çocuğunu besleyebilir. Çocuklarda ciddi hastalık ve ya bağışıklık sistemi zayıfladığında (lenf bezi kanseri, bağışıklık sistemi yetmezliği hastalıkları, kan kanseri ve diğer kanserler) sağlık personeline bu durum bilgilendirilmesi gerekmektedir.

Bebeğim Ne Zaman Oturabilir?

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Bebekler bir mucize olarak dünyaya gelirler. Kimi aile bir çok uğraş sonucu bir evlada sahip olurken kimi aileye de plansız bir şekilde gelmektedirler. Ancak nasıl gelirlerse gelsinler bebekler bir ailenin her şeyi olabilme gücüne sahiptir. Doğdukları andan itibaren bütün ilgi onların üzerinde toplanır. Mis gibi kokuları ile etraflarındakileri büyülerken diğer yandan hassas ve narin yapıları oldukça özen gerektirmektedir.

Bebekler doğdukları andan yaklaşık üç yaşına gelene kadar kemik yapıları kıkırdağa daha yakındır. Bu nedenle incinme ihtimalleri daha yüksektir. Bebekleri tutarken, yatırırken ve oturturken gerekli bilgiler doğrultusunda ilerlenmelidir. Bebeklere özgü ay ay tutma şekilleri ve yatırma yöntemleri mevcuttur. Bu yöntemler dikkatli bir şekilde uygulanmalıdır. Aksi durumda bebeğin kemik yapısına veya iç organlarına zarar verebilirsiniz. Bir çok insanda ilerleyen yaşlarda ortaya çıkan iskelet sistemi rahatsızlıklarından çeşitli iç organ rahatsızlıklarına kadar bir çok hastalık bebekken uygulanan yanlış yöntemlerden kaynaklanmaktadır. Üstelik eğer bebeğinize zarar veren bir hareket yapıyorsanız bunun farkına varmanız bir hayli zaman alabilir ve bu bebeğinizde meydana gelen aksi durumun tedavisi için oldukça geç olabilmektedir. Bu tip üzücü ve müdahale şansını kaybetmiş durumlarla karşılaşmamak adına bebeğiniz için daha özenli olmanız gerekmektedir.

Bebeklerin oturtulması ile ilgili de bir çok şehir efsanesi hikayelerini duymanız mümkün. Bebeğin elbette belirli bir döneme kadar oturtulması sakıncalı olacaktır. Ancak bebeğiniz bu durumun yaklaştığını zaten size kendisi haber vermektedir. Doğduğu andan yaklaşık dördüncü aya kadar bebekler başlarını ve üst bedenlerini taşıyamamaktadırlar. Bu nedenle o dönem içerisinde bebeğinizi oturtmaya çalışmanız bebeğinizin zorlanmasına ve zorlandığı durumda sakıncalı pozisyonlar almasına sebep olacaktır. Ancak bebeklerin bu dönemde oturtulması ile ilgili ‘bebeğin beli eğrilir’ ve ‘ omurgası yamulur’ gibi efsanelere çok fazla inanmamak gerekmektedir. Bu tip rahatsızlıklar ancak çok ileri düzeyde bebeğin zorlanması ile meydana gelmektedir. Dördüncü aya kadar bebeğinizi yatar pozisyonda bulundurmanız sağlıklı olacaktır. Dördüncü aydan sonra bebeğin boyun kaslarının gelişimini desteklemek adına yüz üstü pozisyonda yatırarak gövdesini yumuşak bir yastık ile destekleyerek başının yukarıda olmasını sağlayın. Bu hareket bebeğinizin boyun kaslarının işlevini arttırarak bebeğin kafasını taşıyabilme ve kafasına hakim olabilme yeteneğini geliştirecektir. Burada dikkat etmeniz gereken nokta bebeğinizin gövdesini desteklerken çok sert cisimler kullanmamanız olacaktır. Sert cisimler bebeğinizin kaburga kemiklerini rahatsız edebilir, sürekli uygulanması durumda şekil bozukluğuna sebep olabilir. Ayrıca yumuşak bir yastık tercih etmenizi gerektiren diğer bir sebep ise bebeğin midesine uygulanacak baskı olacaktır. Sert bir cisim tercih ederseniz ve sürekli uygulama gerçekleştirirseniz bebeğinizin midesine fazla bir baskı uygulamış olursunuz. Bu baskı bebeğinizin midesinde çeşitli fonksiyonel bozukluklara yol açabilmektedir. Çocuk yaşlardan itibaren bebeğinizin mide sorunları ile karşılaşmasını rahatça bu uygulamaya bağlayabilirsiniz. Ancak bebeğinizin kafasını hafifçe yukarıda tutmasını sağlayacak bir yastık ile sağlıklı bir şekilde dördüncü ay gelişimine destek verebilirsiniz. Bu uygulamayı altıncı aya kadar yapabilirsiniz. Zaten altıncı ayda bebeğinizin gövde gelişimi ve baş kontrolü gelişimi oldukça tamamlanmış olacaktır. Bebeğiniz yavaş yavaş yatırdığınız yerden kalkma sinyalleri verecektir. Çeşitli oyuncaklara veya hareketlere karşı atılma hareketi yaptığını gözlemleyebilirsiniz. Bu gibi belirtilerin tamamı bebeğin yavaş yavaş oturmaya ve yarı oturur pozisyona geçişinin göstergesidir. Bu seviyeye ulaştığı anda bebeğinizi destekli bir şekilde oturtuyor olmanızda hiç bir sakınca yoktur. Bebeğinizi hem daha sağlam oturması adına hem de herhangi bir denge sorunu yaşadığında zarar görmemesi adına yumuşak yastıklar ile desteklemeniz daha sağlıklı olacaktır.

Bebeğiniz bu şekilde oturmaya başladığında yaklaşık olarak altı aynın içerisinde olacaktır. Bu standart olarak gelişen durum bebeğinizin gelişim seviyesi hakkında size olumlu ipuçları vermektedir. Bu evrede bebeğinizi destekleyerek kucağınızda oturtma pozisyonunda bulundurmanızda da bir sakınca yoktur. Üstelik artık bedenine hakim olmaya başlamış bir bebeğe bu pozisyon daha iyi gelecektir. Artık bu tip eğilimleri artmaya başlamış bebeklerde yatmaktan sıkılma ve yatış pozisyonlarında rahatsızlığını dile getirir ağlamalarla karşılaşabilirsiniz. Hatta gelişimi bu yönde sağlıklı bir şekilde ilerleyen bebeklerde sürekli yatar pozisyonda durmak hayli huysuzluğa sebep olacaktır. Sürekli sızlanıp ağlayan bebeğinizin sorunu sürekli yatar pozisyonunda bulunması olabilir. Çünkü o da gelişen hareketlerinin farkındadır ve bunları uygulamak isteyecektir. Aylardır yatar pozisyondan sıkılmış olabileceğini de unutmamak gerekir.

Bebeğiniz size gelişim sinyallerini vermeyebilir. Siz bebeğinizi teşvik edici hareketler yaptırabilir kas ve iskelet sistemini destekleyen masajlar yapabilirsiniz. Aslında dört ve altı aylıkken yavaş yavaş oturma evresine geçen bebeğiniz hala yatar pozisyonda duruyor ve atılma ve kalkma gibi eğilimler göstermiyorsa siz onu yavaş yavaş oturtabilirsiniz. Bu konuda isteksiz bir bebeğiniz olabileceğini unutmayın. Eğer isteksiz bir bebeğiniz varsa biraz özenerek onunla ilgilenmeniz gerekecektir. Oturma pozisyonu için alıştırmalar yapmalı, başını taşıyabilmesi için güçlendirebilecek hareketler yapmalısınız. Ancak bunların uygulamasında oldukça dikkatli ve özenli davranmanız gerekir. Bebeğinizin oldukça hassas olduğunu unutmamak gereklidir.

Bebeğinizin desteksiz bir şekilde kendi kendine oturması ise yaklaşık olarak yedi veya sekizinci aylarda kendini göstermektedir. Bu aylardan önce bebeğinizi desteksiz bir şekilde sizin kontrolünüz dışında oturtmamaya özen gösterin. Bu herhangi bir bedensel zaafiyete sebep olmayacaktır ancak bebeğinizin her an kendini kontrol edemeyip düşmesi bebeğinizin canının acımasına ve yaralanmalara sebep olabilir. Ancak kulaktan kulağa yayılan efsaneler gibi bel eğrilmesi ve türevi gibi rahatsızlıklara meyil vermemektedir. Bu tip efsanelere kulak asıp bebeğinizin uzun süre yatar pozisyonda olması sizin düşündüğünüzün aksine bebeğinizde gelişim geriliğine sebep olabilmektedir. Hareket etmeyen bir çocuğu siz teşvik etmelisiniz. Aksi taktirde bebeğinizde çeşitli bedensel gerilikleri gözlemlemeniz kaçınılmaz olacaktır. Bebeğiniz sırt kaslarındaki ve boynundaki gelişimi tamamlayıp kendi başına oturmaya başladığı andan itibaren ise ek gıda zamanının oldukça yakın olduğunu söylemek doğru olacaktır. Çünkü bu gelişim bebeğinizin hareketlerindeki artışa işaret etmekte olup daha çok enerjiye ve besine ihtiyaç duyduğunun göstergesi olacaktır. Ancak ek gıda geçişine bebeğinizin kendi başına oturması ile karar vermeden önce bebeğinizin hekimine danışarak karar vermelisiniz.

Bebeğinizin gelişimi ile ilgili ona yapacağınız en büyük iyilik onunla iyi bir iletişim kurmanız olacaktır. Çünkü henüz kendi sorunlarından bile bahsedemeyen bir canlının tüm isteklerini ve sorunlarını anlamak oldukça zordur. Anneliğe atılan ilk adan itibaren aslında anne ve bebek arasında oldukça kuvvetli bir bağ gelişmektedir. Bu nedenle bebeğinizin sorunlarına yanıt vermek sizin için zor olmayacaktır. Beslenme, temizlenme gibi isteklerini oldukça kolay anlıyor ve ona yardımcı oluyor olacaksınız elbette. Ancak bebeğinizin yukarıda bahsedilen gibi oturma, emekleme gibi isteklerini ve gelişimini anlamanız oldukça önemlidir. Ona doğru zamanda doğru pozisyonlara alıştırmak ve gelişimini desteklemek ise direk olarak anne ve babaların görevidir. Bu görevi en iyi şekilde yerine getirebilmek adına ise bebeğinizle iyi bir iletişim kuruyor olmanız onu gözlemlemeniz ve gelişim sürecini takip ediyor olmanız anlamına gelmektedir. Oturma aşamasına gelmiş bir bebek size bunun sinyallerini açık açık verebilmektedir. Siz bu sinyalleri almadığınız takdirde bebeğinizde huysuzluklar ve çeşitli bedensel sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Ancak siz onun anlatmak istediğini anladığınızda bebeğinizde hızlı bir gelişim gözlemlemeniz mümkün olacaktır. Günümüz şartlarında uygulaması ne kadar kolay bilinmez ancak bu işin en önemli anahtarı ise bebeğinizle oldukça fazla vakit geçiriyor olmanızdır. Her annenin bir bakıcıdan ziyade bebeğini kendi büyütmesi en çok da bebek gelişim uzmanları tarafından bebeğin gelişiminin istenilen düzeylerde ve sağlıklı gerçekleşmesi adına önerilmektedir.

Bebeklerde Aşı Takvimi

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Aşı, hastalığa karşı bağışıklık sağlamak amacı ile vücuda verilen, zayıflatılmış hastalık virüsü, hastalık etmeninin parçaları ya da salgıları ile oluşturulan bir çözeltidir.

Aşıların Bileşimi
Aşı; bakteri, virüs gibi hastalık etkeni mikroorganizmalardan ya da bunların üretmiş olduğu zehirlerden yapılmaktadır. Yan etkilerin olmaması için öncelikle gerekli işlemlerden geçmektedir fakat vücutta antikor üretmesine tamamen engel değildir.

Canlı (Aktif) Aşılar

Canlı aşılar, virüslerin doğal ya da suni tarzda attenüasyonları sonunda elde edilen canlı virüslerden hazırlanmaktadır. Bu aşılar vücuda verildikleri anda, ürer, yayılır ve immun sistemi (lenfoid ve miyeloid hücreleri) uyarırlar. Bu uyarımın, derecesi, vücuda giren virüsün, antijenik yapısına, virulensine, miktarına, giriş yoluna ve konakçının bağışıklık durumuna, yaşına, cinsine ve duyarlılığına göre değişebilir. Canlı aşıların bazı avantajlı yönler ve dezavantajları bulunmaktadır. Daha iyi bir uyarım yapmaları, çeşitli yollardan (derialtı, peroral, kas içi, sprey, içme suyu, burun-göz damlası, vs.) vücuda verilebilmesi ve hazırlanışının kolay olması avantajları arasındadır. Ayrıca bağışıklığı uzun süreli olabilmektedir. Tekrar virulens kazanabilmesi, aşı kombinasyonlarının olmaması, etrafa bulaşıp yayılmaası dezavantajları arasındadır. Ayrıca immun yetmezliği olanlarda ve immunsupresif ilaç alanlarda infeksiyon oluşturabilirler, virüs konsantrasyonu gerekebilir. Başlıca canlı aşılar; Çiçek aşısı, Sığır vebası, Polio aşısı (sabin), At vebası, Kabakulak, Kızamık, Kızamıkcık, Sarı humma, Gumboro, vs.


Ölü (İnaktif) Aşılar

Ölü (inaktif) aşılar virulensi yüksek suşların çeşitli yöntemlerle (fiziksel ve kimyasal) inaktive edilmesi sonucunda hazırlanmaktadır. İnaktivasyonda kullanılan inaktivanlar virüslerin antijenik yapılarına zarar vererek ya da değiştirerek, vücutta oluşturduğu yanıtta farklılık meydana getirebilir ve virulent suşlara karşı koruma gücünde azalma yaratabilmektedir. İnaktif aşının da bazı avantajlı ve dezavantajlı yanları bulunmaktadır. Ölü aşının avantajları: Kontaminasyonlardan etkilenmez, aşı kombinasyonları mümkündür, infeksiyon oluşturmaz, etrafa bulaşmaz ve yayılmaz, her canlıya istenilen miktarda aşı materyali verilebilir. Ölü aşının dezavantajları ise: Bağışıklık kısa sürelidir ve lokal reaksiyonlara yol açabilmektedir. Başlıca inaktif aşılar; Influenza A ve B, Kuduz, Hepatitis B vs. Ayrıca aynı aşının hem aktif hem de inaktif hazırlanmış formları bulunmaktadır.

Aşıların Mekanizması
Aşılar insan vücuduna girdikten sonra 2-3 hafta içerisinde bağışıklığı kuvvetlendirir ve bağışıklığı yıllarca sürmektedir. Ölü aşılar vücutta antikor üretmektediler ve hastalık belirtilerine rastlanmamaktadır. Tam bağışıklığı sağlamak adına, ölü aşının birkaç defa yapılması gerekir. Ölü aşının ömrü çok uzun değildir. Bebeklere ilk aşı 2 aylıkken yapılır. Anne sütüne bağlı çocukların, bağışıklık sistemi çok gelişmediği için aşının tutulması daha zordur. Bu nedenle en etkili sonuçlar ergenlik ve çocukluk döneminde olunan aşılardan alınmaktadır.

Aşıların Yan Etkileri
Bebeğin bünyesie ve çeşitli sebeplere bağlı olarakyan etkilerde bazı değişiklikler ortaya çıkabilmektedir. Canlı aşı yapılmasından sonra hafif bir şekilde atlatılır. Kızamık aşısının ardından hafif ateş ve döküntü olabilir. Aşı ağır ve hafif komplikasyon olarak ikiye ayrılır. Ağır komplikasyon nadir görülen bir durumdur. Çırpınma nöbetleri ve ender olarak da beyin iltihabı görülür. Çocuklarda boğmaca, kızamık, çiçek aşılarından sonra görülür. Hafif komplikasyon da ise deride yol açtığı belirtilerdir. Aşı olan bölgede lenf bezlerinde şişkinlik oluşur.

Bebeklere Neden Aşı Yapılır?
Aşılar genellikle bulaşıcı hastalıkları önlemek amacı ile yapılmaktadır. Aşılar günlük hayatta ölümcül hastaları bile önleyen bakteri, virüs gibi enfeksiyon etkenlere karşı bir panzehirdir. Aşılar; zayıflatılmış hastalık virüsü, hastalık etken parçaları, çeşitli zehirli maddelerinden oluşmaktadır. Vücut aşıyı aldığı zaman antikor üreterek bağışıklık sistemi oluşmaktadır. Aşı ile önceden oluşan antikorlar, karşısına gelen maddelere karşı savaşarak vücudu hastalıklara karşı korumaya hazır hale gelir. Bu nedenle bebeklerede bazı aşıların uygulanması gerekmektedir.

Bebeklere Hangi Aşılar Uygulanır?
Bebeklere doğumdan sonra bir takım aşılar yapılmaktadır. Bu aşılar; verem (BCG) aşısı, karma aşı (DBT) çocuk felsi (polio) aşısı, kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşıları, hepatit A aşısı, hepatit B aşısı, hemofilus influenza B aşısı, grip aşısı ve su çiçei aşısı.

Bebeklere Aşı Ne Zaman Yapılır?
Bebeklere doğduğu anda itibaren aşılar yapılmaya başlanır. Bebeklerin doğduğu anda, ilk ayın sonunda, ikinci ayın sonunda ve bu gibi periyodik zamanlarda bazı aşılar yapılmaktadır.

Hastaneden Çıkmadan Yapılan Aşı
Hepatit B1 aşısı:

“Hepatit B aşısı”, yenidoğan bebeğin ilk aşısıdır ve bebek doğar doğmaz ilk dozu hastanede yapılır. Ancak bebek evde doğmuşsa ya da herhangi bir nedenle ilk aşısı yapılmamışsa, bebeğin taburcu olduktan sonraki ilk doktor muayenesinde, mutlaka “hepatit B aşısı” yapılmalıdır. Doğduğu anda 2000 gr’ ın altında ağırlığa sahip prematüre bebeklerde, aşı biraz daha geç yapılabilmektedir.

K Vitamini:

Bebeklerde K vitamini yetersizliği ilk iki ay içerisinde göbek bağı yerindeki basit kanamayla ortaya çıkabilir. Böyle bir eksikliğin ortaya çıkma durumunda eksikliği gidermek amacı ile doğumdan sonra tüm bebeklere üst bacak kası içine K vitamini yapılır. Ağızdan K vitamini içirmek de önerilmemektedir.

1. Ayın Sonunda Yapılan Aşı
Hepatit B2 aşısı:

Hepatit B ağır karaciğer enfeksiyonu yapan bir virüstür. Her yaşta hastalığa neden olabilir. Ancak bebeklerde ve çocuklarda daha ciddi sorunlar yaratır. Çocukluk çağında geçirilen hepatit B enfeksiyonu önemli oranda kronik karaciğer yetersizliğine yol açmaktadır bu nedenle çocukların hepatit B2 aşısı olması şarttır.

Aşının yan etkileri:

Genellikle Hepatit B aşısı sonrası ciddi bir sorun görülmemektedir. Buna rağmen bazen aşının yapıldığı yerde hafif şişme, kızarıklık ve hassasiyet gözlenebilmektedir. Bazen de aşıya bağlı hafif huzursuzluk olabilir. Bu yan etkiler çok hafiftir ve 3 gün içerisinde tamamen kaybolmaktadır.

2. Ayın Sonunda Yapılan Aşılar
BCG – (Verem) sol omuza deri içine yapılır
KPA 1 – (Pnömokok) Bacağa kas içine enjekte edilir
DaBT – İPA – HİB 1- (BEŞLİ KARMA AŞI) Bacağa kas içine enjekte edilir
ROTAVİRÜS 1 – İlk dozu ağızdan verilir.

Beşli KARMA AŞI:

Difteri, Tetanoz, Asellüler Boğmaca, Polio (Çoçuk felci Hemofiluz İnluenza tip B)

Aşı Sonrası Bakım:

Çocukların üçte birinde karma aşıdan sonra iki-üç gün sürebilen ateş gözlenir. Bacağında, aşının yapıldığı yerde kırmızılık veya şişlik gelişirse birkaç günde kendiliğinden kaybolur. Günde dört kez onar dakika süre ile soğuk kompres uygulayabilirsiniz. Aşıya bağlı huzursuzluk ve ateş üç günden uzun sürerse doktorunuza mutlaka danışınız.

4. Ay Aşıları
KPA 2 – (Pnömokok) Bacağa kas içine enjekte edilir
DaBT – İPA – HİB 2- (BEŞLİ KARMA AŞI) Bacağa kas içine enjekte edilir
ROTAVİRÜS 2 – Ağızdan verilir

Aşı Sonrası Bakım:

DaBT aşısı ateş ve huzursuzluk yaparsa doktorunuzun önerdiği ateş düşürücüyü verebilirsiniz. Genellikle aşıdan iki-dört saat sonra, ateş yükselir. Ateş bazen iki-üç gün de sürebilmektedir.

6. Ay Aşıları
Hep B3 (Hepatit B)
KPA 3 – (Pnömokok) Bacağa kas içine enjekte edilir
DaBT – İPA – HİB 3- (BEŞLİ KARMA AŞI) Bacağa kas içine enjekte edilir
OPA 1 – Oral Polio Aşısı

Aşı Sonrası Bakım:
Ateş ve aşı yerinde şişlik gibi yan etkiler daha önceki aşılarda görülmemiş bile olsa tekrarlanan dozlarda daha çok yan etki gelişme olasılığı bulunmaktadır. Daha önceki aşılarda aşırı ateş ve huzursuzluk oluşmuşsa, doktorunuzun önerdiği ateş düşürücüyü bebeğinize verebilirsiniz. Ateş aşıdan hemen sonra yükselebileceği gibi ertesi gün de yükselebilmektedir. Aşıya bağlı huzursuzluk ve ateş üç günden uzun sürerse mutlaka doktorunuza danışmalısınız.

9. Ay Aşısı
Meningokok Aşısı-1 ilk doz dokuzuncu ayda bacak kası içine yapılır.
Aşı programlarına sonradan eklenen menenjit aşısı, meningokok aşısıdır. Meningokok hastalığı, 2 – 18 yaş arasında görülen bakteriyel menenjitlerin en önemli etkenidir. Menenjit beyin ve omuriliği saran zarların enfeksiyonudur. Bu nedenden dolayı önemli bir aşıdır.

12. Ay Aşıları
KKK_1 (Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak aşısı)
KPA-4 – (Pnömokok) Bacağa kas içine enjekte edilir.
Su Çiçeği-1 (Varicella) Aşı üst kola deri altına enjekte edilir.
Meningokok Aşısı– 2 ikinci doz

Aşı sonrası bakım:

Suçiçeği aşısı nadiren de olsa ateş ve vücutta döküntü yapabilir. Endişe edilecek bir durum değildir.

Bebeğiniz Sürekli Hıçkırıyor mu?

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Hıçkırığın ne olduğunu bilirsek, bebeklerde hıçkırığın ne için olduğu konusunda daha fazla bilgi sahibi olur, hıçkırığın sorun olup olmadığını anlarız. Hıçkırığın tıp dilindeki açıklaması, göğüs boşluğu ile karın boşluğunu birbirinden ayıran diyafram kasının birden kasılması sonucunda, ses telleri arasındaki açıklığın istem dışı kapanması ile gerçekleşen ani soluk alımı ve bu sırada oluşan sesin dışarı çıkmasıdır.

Hıçkırık Neden Olur?
Diyafram kası, kişinin göğüs boşluğu ile karın boşluğu arasındaki kastan yapılmış bir organdır. Akciğerleri kasıp gevşetmek suretiyle, düzenli nefes alış verişini sağlar. Diyafram yukarıya doğru kubbe görünümündedir, bu kubbenin orta kısmı kalp çukurudur. Diyaframın etrafı kas demetlerinden oluşur. Diyaframın düzensiz çalışması hıçkırığa neden olur.

Hıçkırık sadece yeni doğan bebek, çocuk ve yetişkinlerde değil anne karnındaki bebeklerde de görülebilir. Bebekler anne karnında nefes alıp vermeye başlamasıyla, anne karnındaki amniyotik sıvıyı yutarlar ve diyaframlarında meydana gelen kasılma ile hıçkırmaya başlarlar. Hıçkırmaları yuttukları amniyotik sıvıyı hıçkırarak dışarıya atabilmesi içindir. Genellikle annenin çok yemek yediği zamanlarda anne adayı bebeğinin hıçkırmasını daha çok hisseder. Çok kısa süren bu hıçkırıklar gün içinde üç dört kez tekrarlayabilir. Anne karnındaki bu hıçkırık halk arasında genelde kötü yorumlanan bir durum olmasına karşın, bilim adalarının, anne karnında hıçkıran bebeğin diyaframının gelişmesi açısından faydalı olduğunu söylerler. Ayrıca anne karnında hıçkıran bebeklerin, doğduktan sonra emme reflekslerinin daha gelişmiş ve güçlenmiş olduğu sonucunu hatırlatırlar. Bu yüzden anne karnındaki bebeklerin hıçkırması olumlu bir reflekstir, korkmak ve endişelenmemek gerekir, çünkü bebeğe faydası vardır.

Bazen de hıçkırığı kesilen bebek, biraz sonra tekrar hıçkırmaya başlayabilir. Bu anneleri ister istemez endişelendirebilir. Bebeğinizin tekrar hıçkırmaya başlaması tamamen doğal bir olaydır, çünkü çok fazla emmiş ve karnını iyice doyurmuştur, bu sebep ile hıçkırıkları devam ediyordur. İlk defa anne olan kişiler bazen bebeklerindeki bu hıçkırık yüzünden endişelenebilirler, ancak şunu unutmayın anne babalar, yeni doğan bebeğinizin veya çocuğunuzun hıçkırması normal bir reflekstir.

Hıçkırmanın birden fazla sebebi vardır, bunlar; aşırı yemek yendiğinde midesinin şişmesi, gaz problemi varsa ve gazını çıkaramıyorsa, hava yutması durumunda, sıcaklığın ya da soğuk havanın birdenbire değiştiği ortamlarda ve heyecanlanacak bir olay olduğunda gerçekleşen durumlardır. Panik yapılmasına hiç gerek yok, çünkü bu hıçkırığa tutulan çocuğunuzun veya bebeğinizin sindirim sisteminin normal çalıştığının ve midesinin sağlıklı olduğunun göstergesidir.

Bebeğiniz bu hıçkırıktan rahatsız olmaz, bunun nedeni ise kalp ve ciğerlerinin gelişiyor olmasıdır. Yeni doğmuş bebeğiniz hıçkırıyorsa, bu karnının doyduğunu gösterir, çünkü bebeğinizin midesi gelişiyor. Hızlı emdiği içinde midesi şişiyor, bu durum hıçkırmasına neden oluyor. Sürekli hıçkırık ise bebeklerin çok hızlı emmeleri sonucunda, hızla nefes almaları nedeniyle, çok fazla hava yutarlar, yutulan bu fazla hava ise diyaframın kontrolsüz olarak kasılması sebep olur, bunun sonucunda da hıçkırık oluşur. Çocuklarda; sakız çiğnemek, çok fazla gülmek, oyun oynarken ani hareketler de hıçkırığa sebep olan hareketlerdir.

Hıçkırık Tedavisi

Bazen herhangi bir sebep yokken de bebeğiniz veya çocuğunuzu hıçkırık tutabilir, nedensiz hıçkırığa tutulan bebeğinizi kucağınıza alıp, sırtını ovma hareketi yaparak bebeğinize yardımcı olabilirsiniz. Bu durum hem bebeğiniz ile duygusal olarak iletişimin artmasına hem de eğlenceli bir zaman geçirmeniz bakımından bebeğinizin hoşuna gidecektir. Aynı zamanda bebek sakinleşip rahatladığı için hıçkırık geçecektir. Hemen panik yapmayın sevgili anneler. Bebeğinizin hıçkırması, bebeğinizin uykusunu, beslenmesini, anne sütü almasını, emmesini etkilemiyorsa kendi kendine geçmesini bekleyin.

Bebeğiniz emzirme işlemi bittiğinde hıçkırmaya başlıyorsa, telaşlanmayın ve müdahalede bulunmayın. Kendi kendine geçecektir. Ancak hıçkırık uzun sürüyorsa sadece emzirin, bebeğiniz emerken, yutkunma eylemi sayesinde hıçkırığın geçmesine yardımcı olacaktır. Bebeğinize, karnının üzerine yatırıp sırtına masaj şeklinde ki ovma hareketiyle de hıçkırığının geçmesine yardımcı olabilirsiniz. Bebeğinizin emmesi hızlı ise, bebeğinizi uzun süre emzirmek yerine kısa aralıklarla ve sık emzirmek de hıçkırık sorununun çözümüne yardımcı olacaktır. Bebeğinizi emzirirken bir memeden diğer memeye geçerken, bebeğinizin gazını çıkarmanız da bebeğinizin hıçkırmamasını sağlayacaktır.

Anneler genelde bebeklerini emzirirken, bebeğin başını düz tutmaya gayret ederler, oysa bu şekilde meme emen bebeğin karnının şişmesine ve hava yutmasına neden olabilirsiniz. Onun için bebeğinizi emzirirken bebeğin başının çok dik veya düz olmamasına dikkat edilmeli, hafif eğik ile dik durma arasındaki pozisyonda olması bebeğinizin hıçkırmasına engel olacaktır. Ayrıca eğer bebeğinizi düz konumda emzirirseniz bebeğinizde orta kulak iltihabı olmasına da yardımcı olmuş olursunuz. O yüzden emzirme pozisyonun doğru bir şekilde olmasına dikkat etmeniz gerekir. Bebeğinizi biberon ile besliyorsanız biberonun da belirli bir açıda tutulması gerekmektedir ki bebeğiniz biberonla karnını doyururken oluşan hava biberonun dibinde toplansın.

Nefesi tutmak da hıçkırığın kesilmesinde etkili olan eski bir yöntem. Nefes alırken oksijen alan vücut, verirken karbondioksit veriyor, nefesi tutarak karbondioksit vermenin engellenmesi, diyafram kasını rahatlattığı için hıçkırığı durduracaktır. Bir poşete nefes alıp vermek de hıçkırığı geçiren yöntemlerden biridir. Hıçkırık için diğer bir yöntem de uzman birinin ya da bir doktorun yapacağı boyun kısmında ki karotis artere masajdır. Her tür sinir boyundan geçtiği için bilmeyen kişilerin boyun kısmına yaptıkları masaj tehlikeli olabilir.

Çocuğunuz gelişim çağındaysa psikolojik olarak da hıçkırabilir. Korkular, stres, endişeler, ayrılıklar, kazalar da hıçkırık sorununu tetikleyen sebeplerdendir. Bu durumlar da çocuğun sakinleşmesi ve bol su içmesi hıçkırığına iyi gelecektir. Kısaca hıçkırığın olmamasını sağlamak için, yemekler yavaş ve sindirerek yenmeli, yemek sırasında çok fazla konuşmamak ve gülmemek, gazlı içecek ve stresten uzak durmak, sakin olmaya gayret etmek, en iyi çözümdür. Bu işlemleri yaptığınız halde hıçkırığı geçmeyen bebeğinize bir çay kaşığı su verebilirsiniz, ortamı değiştirebilirsiniz. Ayrıca halk arasında hıçkırığı geçirmek için söylenilen çözüm yollarından biri de, hıçkırığa tutulmuş kişiyi korkutarak şok etkisiyle kişiyi hıçkırıktan kurtarmaktır. Bu yöntem tavsiye edilen bir yöntem değildir. Ani şoklar hıçkıran kişiye sağlığı açısından zararlıdır ya da başka sorunların oluşmasına neden olabilir.

Çocuğunuz kortizon içeren ilaç kullanıyorsa da hıçkırıkları kesilmeyebilir. Bebeğinizde bir yaşına kadar olan hıçkırık genelde normal bir durumdur. Hıçkırık için ilaç kullanılmaması gerekir, çünkü hıçkırık bir hastalık değil, doğal bir reflekstir. Ancak bebeğinizin hıçkırıkları bir saati geçiyorsa, bebeğinizi rahatsız edici durumdaysa doktorunuza danışmakta fayda vardır. Geçmeyen bu hıçkırıklar, birkaç gün veya birkaç hafta, hatta ay bazında süren hıçkırıklar ise bu kadar uzun süreli hıçkırıklar kişide uykusuzluk, halsizlik ve bitkinlik, kilo kaybı olarak kendini gösterir. Uzun süren ve geçmeyen hıçkırıklar bazı hastalıkların habercisi olabilir. Bu hastalıklar, reflü, zatürre, yemek borusu travması, böbrek yetmezliği, sinir travması, mide kanseri, bağırsak tıkanması, kalp büyümesi gibi hastalıklar olabilir.

Diyafram kasında bulunan sinirlerin bazı sebeplerle hasar görmesi de geçmeyen hıçkırıklara neden olabilir, bu hıçkırık bir saat değil günlerce süren hıçkırıktır. Günlerce süren hıçkırıkların sebep olduğu hastalıkları yazmamız, anne ve baba olarak sizi korkutmak amacıyla değil tedbir anlamında doktora gitmenizin faydalı olacağı içindir.

Bebeklerde Konak

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Yeni doğan bebeklerde ortaya çıkan konak hastalığının, bebeklerin kafa derisinde meydana gelen kabuklu, sarı renge sahip ve bazen de kızarıklık şeklinde görülen bir tabaka olduğu bilinmektedir. Bebeklerdeki görülen konak hastalığının bebeğin doğumundan itibaren üçüncü ayına kadar görülme ihtimali bulunmaktadır ve genel olarak kaşıntıya neden olmamaktadır. Bebeğin algılayabileceği gibi ağrısı ya da acısı olan bir hastalık olma özelliğine sahip değildir. Bebeğin kafasında yer alan derinin yüzeyinde ortaya çıkan konak hastalığı kalınlaşmaya ya da yayılmaya başlarsa bebek için sıkıntı oluşturabilir. Bebeğin kulak, göz ya da kaşının etrafında kızarıklık görülebilme ihtimali bulunmaktadır. Konak hastalığı bebeğin cildine yayılırsa seboroik dermatit olarak adlandırılır, çünkü konak hastalığının yayılması ve daha çok ilerlemesi ile başka bir cilt hastalığına doğru ilerleme yaşanması demektir. Yeni doğan bebeklerde yaklaşık olarak orta şiddetli bir şekilde konak hastalığı görülebilir. Bazı aileler, çok sık görülen bir hastalık olması nedeni ile çok önemsemezler ve ciddiye almazlar, daha çok kendi kendine geçeceğini düşünmektedirler. Bazı aileler doktora gitmek yerine evde yapılan eski usul ilaçları kullanırlar ama bu konak hastalığının çözümü olmamaktadır. Her türlü hastalıkta mutlaka doktora başvurulup, doktorun verdiği ilaçlar kullanılmalıdır. Bebeğin doktora erken bir zamanda, hastalığın ilk zamanında götürülmesi durumunda hastalığın geçmesi kolaylaşır.

Konak hastalığı yeni doğan bir bebeğin ilk olarak üç ya da altı ay arasında yer alan bebeklerde çok sık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bebeklerde ortaya çıkan konak hastalığı adolesan dönemlerinde de meydana gelmektedir. Konak hastalığına neden olan birtakım nedenler arasında genetik yatkınlık, annenin beslenme programı, beslenme tarzı ya da bebeğin vücudunun alerjiye yatkınlık bulunmaktadır

Genel olarak yeni doğan bebeklerde çok daha sık görülen konak hastalığı bir çeşit egzama türü hastalığıdır. Konak hastalığı düzenli ve kontrollü bir tedavi sürecinin ardından bebek için sorun oluşturmaktan çıkmaktadır. Yeni doğan bebeklerin saç derisinde oluşan sarı renkte, kabuklanma ortaya çıkmaktadır fakat bu hastalık bebekler için herhangi ciddi bir durum teşkil etmemektedir. Konak hastalığı aynı zamanda yeni doğmuş olan bebeklerin saç derisinin kepeklenme durumu olarak da nitelendirilmektedir. Yeni doğan bebeklerin vücutlarında bulunan sıvı oranı, yetişkin bir bireyin sıvı oranı ile aynı değildir. Bu nedenle yeni doğan bebeklerde daha henüz kemikleşme gibi bir durumun tam olarak meydana gelmemesi nedeni ile vücutlarının içerisinde yer alan sıvı miktarı çok daha fazla bir oranda bulunmaktadır. Bebeklerin vücudunda fazla oranda bulunan sıvı oranı bebeğin gelişiminin tam olarak sağlanmasına kadar geçen bir sürede düzenli bir şekilde azalma göstermektedir. Yeni doğan bebeğin saç derisinde ortaya çıkan konak hastalığı vücudunun sıvı oranını dengeleyebilmek için attığı her sıvının baş ve ense kısmında çok fazla toplanarak, o kısımda bir tabaka oluşturmasından dolayı ortaya çıkmaktadır.

Bebeklerde Konak Neden Olur?
Yeni doğan bebeklerin saç derisinde ortaya çıkan konak hastalığı birçok yeni anne olmuş kişilerin paniklemesine yol açmaktadır. Konak hastalığının sık sık banyo yaptırılmaması ya da annelerin ortak düşüncesi olan bebeklerine iyi bakamama durumu ile alakası bulunmamaktadır. Konak hastalığının oluşum nedenleri tamamen farklıdır. Bazı doktorlar konak hastalığının bir çeşit egzama türü olduğunu ifade etmektedirler. Yeni doğan bebeklerin saç derisinde çok sık olarak ortaya çıkan bir deri döküntüsü rahatsızlığıdır. Bazı yeni doğan bebeklerde ilk birkaç ay gibi bir süre saç derisinde meydana gelen kızarıklık ya da pullanma şeklinde ortaya çıkmaktadır. Konak hastalığında ortaya çıkan bu pulların görünüşü ise, yağlı, kırmızı, pembemsi ya da sarı kabuklu yama şeklinde görülmektedir. Genel olarak annenin doğumundan sonraki birkaç hafta içerisinde konak hastalığı yeni doğan bebekte görülmektedir.

Yeni doğan bebeklerde konak hastalığı daha ileriki aşamalarda kulaklar, göz kapakları ya da alnı etkileyebilmektedir. Doktorlar annelere yeni doğan bebeklerde ortaya çıkan konak hastalığına endişelenmemeleri gerektiğini ısrarla söylemektedirler. Çünkü konak hastalığının asıl nedeni bebeğin kötü bir bakımının yapılması değil. Konak hastalığının esas ve gerçek sebebi, yeni doğan bebeklerin yağ bezlerinin fazla oranda çalışması sonucunda, çok fazla yağ salgılaması ve bu yağların yama şeklinde saç derisinde birikmesi ve daha sonraki aşamada yama şeklinde saç derisinde bulunan yağın kuruyarak dökülmesidir. Yeni doğan bebeklerin derisindeki yağ bezleri bazı hormonların etkisi altında bulunmaktadır. Bebeğin anne karnında çok fazla hormon seviyesine maruz kalması sonucunda bu etki doğumdan sonrada devam etmektedir. Anne karnında iken anneden geçen yüksek seviyedeki hormonlar nedeni ile yeni doğan bebeklerde konak hastalığı daha çok olmaktadır. Konak hastalığı herhangi bir hastalıktan, alerji durumundan ya da bebeğin hijyen eksikliğinden kaynaklanan bir hastalık değildir. Yeni doğan bebeklerde konak hastalığının oluşmasının bir nedeni bebeğin henüz daha gelişmemiş olan sindirim sisteminin biyotinin ve aynı zamanda B vitamini çeşitlerinin yeterinde vücudunda bulunmaması olduğu düşünülmektedir. Bir çeşit maya enfeksiyonu konak hastalığının yayılmasında etkili olmaktadır.

Bebeklerde Konak Hastalığı Belirtileri
Bir çeşit deri ve egzama türü olan konak hastalığının birtakım belirtileri bulunmaktadır. Yeni doğan bebeklerde meydana gelen konak hastalığının belirtileri her bebekte farklılık gösterebilir ama bazı bebeklerde ise ortak belirtiler gözlemlenmektedir.

Yeni doğan bebeğin saç derisi kalın yağlı bir tabaka ile kaplanmıştır ve aynı zamanda saç derisinde pullanma oluşmaktadır. Bu pullanma durumu konak hastalığının daha sonraki aşamalarında bebeğin kulağının arkasına ya da kaşlarına doğru yayılma özelliği göstermektedir.

Konak hastalığı saç dökülmesine de neden olmaktadır.
Yeni doğan bebeklerin saç derisi üzerinde bulunan beyaz ya da sarı pullanmalar olmaktadır. Konak hastalığına sahip olan yeni doğan bebeklerin saç derisi hastalığın ilerleyen aşamalarında kızarıklık ortaya çıkarmaktadır. Bu belirti nadiren görülmektedir ama saç derisinde aynı zamanda kaşıntıya neden olmaktadır.
Konak hastalığı eğer tedavi edilmez ise bebeğin saç derisinde daha kötü, hastalığın daha sonraki aşamaları olan yaralar oluşturmaya başlayabilir.
Konak hastalığının bebeğin saç derisinde hoş olmayan bir kokusu bulunmaktadır. Bebeklerin saç derisi haricinde alnında, koltuk altında ya da genital bölgede konak hastalığı ortaya çıkmaktadır.

Bebeklerde Konak Hastalığının Tedavisi
Yeni doğan bebeklerde çok sık bir şekilde görülen konak hastalığı çoğu zaman herhangi bir ameliyata, bir müdahaleye gerek kalmadan birkaç hafta içerisinde kendiliğinden yok olan bir deri hastalığıdır. Bazı bebeklerde çok sık rastlanmamakla birlikte, tedavi süresi bir yıl kadar uzamaktadır. Konak hastalığının birtakım tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Bu tedavi yöntemleri:

Yeni doğan bebeklerde ortaya çıkan konak hastalığının tedavisi için bebeğinize bebek yağı ya da bebeğinizin cildine alerjik bir reaksiyon göstermeyecek organik bitki yağları sürebilirsiniz. Bebeğinizin saç derisine yavaş bir şekilde masaj yaparak ve çok bastırmadan sürmelisiniz. Bebeğinizin saç derisine bebek yağı sürmeniz pullu ve kızarmış bir şekilde olan alanı yumuşatmaktadır. Bebek yağını sürdükten sonra bebeğinizin saç derisini sıcak tutmak için bir bezle sarın, bir saat kadar bekletin. Bebeğinizi banyo yaptırırken şampuanın ardından hemen sürmeyin, çünkü saç derisine yapışabilir.
Vazelin. Konak hastalığına sahip olan bebeğinizin saç derisine vazelin sürerek bir gece bekletin. Vazelin bebeğinizin saç derisini yumuşatır ve aynı zamanda saç derisinde bulunan pulların dökülmesini sağlar. Sabah saç derisindeki pulların dökülmesi için bebeğinizin saçına hafif bir şekilde, bastırmadan sürün ve en son olarak bebeğinizin saçını yıkayın .
Saç fırçası ile saçını tarayın. Yeni doğan bebeğinizde bulunan konak hastalığının tedavisi için, bebeğinizin saç derisini çok yumuşak kıllara sahip olan bir saç fırçası ile yavaşça tarayın. Bebeğinizin saç derisinde oluşan pullanmayı döker ve aynı zamanda saç derisinde bulunan kan sirkülasyonunun artmasına yardımcı olur. Bu tedavi şeklinde dikkat etmeniz gereken bir nokta bulunmaktadır, bu nokta saç taramasını bebeğinizin saçını yıkamadan önce yapmanızdır.
Bebeğinizin saçını her gün yıkayın. Saç derisinde bulunan pullanma azalıncaya kadar haftada iki kere saçını yıkayın.
Doktor önerisi ile ketokenazol şampuanları ya da kremlerini kullanabilirsiniz. Bu şampuanın ve kremlerin kullanımı sonucunda konak hastalığı tedavisinde çok başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Bu tür şampuanlar deriden kana geçmediği için doktor kontrolünde ve doktor tavsiyesi ile bebeğinizde kullanabilirsiniz.
Bebeğinizin saç derisindeki pulları, kabukları ellerinizle temizlemeye çalışmamalısınız, bu hareket bebeğinizin saç derisindeki enfeksiyonu arttırmakta ve ardından kabuklanmayı çoğaltmaktadır.
Bazı şampuanların içeriğinde salisilik asit bulunmaktadır, bu tür şampuanlar deriden emilerek kana karışabilir, bu durumda bebeğinize zarar verebilir. Şampuan kullanırken bu maddenin içerisinde olup olmadığına mutlaka dikkat etmeniz gerekmektedir. Hiçbir şampuanı, kremi ya da sabunu doktorunuza danışmadan asla bebeğinizin saç derisinde kullanmayın.

1 2 3 4 5 8