Çocuklarda Kalp Hastalıkları

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Çocuklarda kalp hastalıkları, rahatsızlığın türüne göre değişen bulgular gösterebilir. Doğuştan kalp hastalıklarında genellikle bebeklikte belirtiler ortaya çıkar. En sık karşılaşılan bulgular; bebeğin sık ve zor nefes alması, emzirme esnasında ve yorulması, kilo alamaması, ağız çevresinde, dilde ve tırnak diplerinde morarma görülmesidir.

Bazı bebeklerde bu belirtiler olmadan olağan muayeneler esnasında doktorun kalbi dinlemesiyle duyduğu üfürüm, önemli bir bulgudur. “Üfürüm”, kalp atışları arasında kalpte “üfleme” şeklinde farklı bir sesin duyulması durumudur. Şiddetli üfürüm,  kalp hastalığının bulgusu olarak kabul edilebilir ancak her zaman kalp hastalığına bağlı değildir. Sağlam kalpte de üfürüm duyulabilir; kalp hastalığı tanısı için ekokardiyografi gibi tetkiklere başvurulur.

Çocuklarda kalp hastalıkları; “doğuştan (konjenital)” ya da  daha çok çevresel faktörlerin etkisiyle “kazanılmış (edinsel)” olarak iki gruba ayrılabilir. Yetişkinlerin aksine çocukluk çağındaki kalp hastalıkları, genellikle doğuştan gelir.  Doğuştan kalp hastalıkları (DKH) tüm doğumların % 1’inde görülen ve bebeklerde en sık tespit edilen anomalilerdir. Bu hastalıkların anne karnında tanısı, bazen de tedavileri mümkündür.

Çocuklarda kalp hastalıklarının tanısı için dikkatli bir genel ve kalp muayenesini takiben;

• EKG, telekardiyografi (hastanın ayakta, röntgen tüpüne 2 m uzaklıkta göğüs filminin çekilmesi), Ekokardiyografi, gibi tetkiklerle muayene bulgularının sağlaması yapılır.
• Eğer hasta bir enfeksiyon geçiriyor ise, soluk görünüyor ise, hemogram ve biyokimyasal analizler veya daha etraflı kan tetkikleri yapılır. Özellikle doğuştan kalp hastalıkları için kateter-anjiokardiyografi, MR (magnetic rezonans) tetkikleri de yapılmaktadır.
• Ritm bozukluklarında 24 saatlik HOLTER EKG ve hipertansiyon durumunda HOLTER-kan basıncı ölçümleri yapılmalıdır.

Çocuklarda kalp hastalıkları; tam teşekküllü, bünyesinde çocuk kalp uzmanı, çocuk kalp cerrahisi ekibi ve uygun teknik koşulları olan hastanelerde incelenip tedavi edilmelidir.

KAZANILMIŞ (EDİNSEL) KALP HASTALIKLIKLARI

Genellikle 5-15 yaş arasında görülen romatizmal kardittir. 5 yaşında veya daha önce kalp tutuluşu oranı yüksektir. Kız çocuklarında MİTRAL, erkek çocuklarda AORTA kapağı tutuluşu ön plandadır. Disiplinli bir tedavi ile hastalık bulguları minimuma indirilebilir veya kaybolabilir. Ağır olgularda kalp cerrahi tedavisi gerekebilir. Süt çocukluğu döneminde (1 ay – 2 yaş) geçirilen gripal enfeksiyonlar, pnömoni, viral bronşit ve çocukluk hastalıklarının (kızamık, kızamıkçık, kabakulak, boğmaca, çocuk felci, su çiçeği) kuluçka veya iyileşme döneminde “kalp kası hastalıkları (miyokardit)” veya “kalp zarı hastalıkları (perikardit)” görülebilir. Günümüzde çocukluk hastalıkları, aşılarla tamamen temizlenmiş veya minimuma indirilmiş durumdadır. Ancak, süt çocuğu dönemi ve bütün yaş dönemlerinde, aşılanmayı disiplinli, çok sıkı şekilde kontrol etmek gerekir.

DOĞUŞTAN KALP HASTAKLARI

Çocuk kardiyolojisi, fekondasyonun 14. gününden itibaren başlar. Gebeliğin 14. gününden itibaren, embriyo gelişiminde, pulsasyon gösteren kan damarları, ilerleyen dönemlerde kalbi oluşturur. Gebeliğin 16. haftasından itibaren, fötal ekokardiyografinin yardımı ile fotüs kalbi incelenebilir.

Doğuştan kalp hastalıkları, tüm doğumların % 1’inde görülen ve bebeklerde en sık tespit edilen anomalilerdir. Çocukluktaki kalp hastalıklarının %8-%12’sini oluşturmaktadır. Kalıtımdan daha baskın olarak çevresel faktörler (yoksulluk, açlık, hijyenik faktörlerin eksikliği) ön plandadır. Hamilelikte aktif veya pasif sigara kullanımı, embriyo veya fötus damarlarında patolojik değişikliklere neden olmaktadır.

Doğuştan kalp hastalıkları, bebeğin anne karnındayken kalbin normal gelişim sürecini tamamlayamamasından kaynaklanır. Akraba evliliği, anne veya babanın doğumsal bir kalp rahatsızlığının bulunması, gebeliğin özellikle ilk 3 ayında geçirilen çeşitli enfeksiyonlar, gebelikte radyasyona maruz kalınması, annenin diabet oluşu, annede ağır beslenme bozukluğu, çevresel yetersizlikleri (selenyum eksikliği vb.) ve çeşitli genetik hastalıklar, doğuştan kalp rahatsızlıklarında risk faktörleridir.

Doğuştan kalp hastalıkları, kalbin iskelet dokusunu (matrix) tutarsa: daha çok kapak hastalıkları görülür. Mitral stenozu, mitral kapak atrezisi, aorta valv stenozu , atrezisi, bikusbit veya unikusbit aortic kapak, pulmoner stenoz ve atrezisi gelişebilir. Ayrıca kalıtsal mitral valv prolapsusu (MVP) da kalbin matriksinin gelişmesi sırasında oluşmaktadır. MVP, daha çok anneden çocuklara kalıtımla geçmekte, mitral kapakta ilerleyen yetersizliğe neden olarak, cerrahi tedaviye ihtiyaç duyulmaktadır. Kazanılmış MVP olguları, romatizmal kardit olgularının bir komplikasyonu olarak karşımıza çıkabilir.

Ülkemizde sıklıkla görülen doğumsal kalp hastalıklarının başında “kalpte delik” olarak bilinen doğumsal kalp anomalileri gelmektedir. Karıncık ve kulakçıklarda görülen gelişme bozuklukları, karıncık ve/veya kulakçıklar arasındaki delikler, kalbin göğüs kafesindeki yerleşim anomalileri (sağda, solda veya göğüs kafesinin ortasında yerleşme), kalbe giren ya da çıkan damarlarda görülen problemler, kalp kapakçılarında darlık ve/veya yetersizlikler ve koroner damar anomalileri de doğumsal kalp hastalıklarındandır.

Kardiyomiyopati
Kalp kası hastalığı, özellikle endokardiyal fibroelastoz, kalp kası hücrelerinin yerini kompat bir doku almasıdır. Lokalize olan olgularda, yaşam bir süre devam edebilir. Lezyon yaygınsa, kalp transplantasyonu tek tedavidir. Dilate kardiyomiyopati, kalp yetmezliği ile seyreder. Hipertrofik kardiyomiyopatilerde ritm bozuklukları ön plandadır.

Kardiyovasküler inflamatuvar hastalıkların başında “Kawasaki” ve “İnfetif Endokardit” gelmektedir. Kawasaki, 5 yaş altındaki çocuklarda görülür. Koroner arterleri tutan bir hastalık olduğundan erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcıdır. İnfektif endokardit; stafilakok, pnömokok gibi adi bakterilerle oluşan ciddi, kronik ve sekel bırakabilen bir hastalıktır. Tedavi edilmekle beraber, beyin ve böbrekler gibi hayati organlara infekte pıhtı yayılımlarına neden olur.

Lupus, hipertiroidi, hipotiroidi, juvenil romatoid artrit, akut glomerulonefrit gibi sistemik hastalıklar ise kalp kası ve kapaklarında inflamasyona neden olurlar. Kalp tutuluşu, sistemik hastalığın tedaviyle gerileyip iyileşmesi ile bir paralellik gösterebilir.

Ritm Bozuklukları
“Disritmi”, sık görülen bir kalp hastalığıdır. Kalbin ileti sistemi ve tenbih oluşturan bölgelerin (jeneratör) hastalığıdır. İyi huylu disritmiler olduğu gibi kalp yetmezliğine,  senkop ve hatta ani ölüme neden olan ritm bozuklukları da çocuklarda görülebilir.
Sinüzal aritmi veya solunum aritmisi, genellikle iyi huyludur. %20 oranında normal çocuklarda görülebilir.

Paroksismal supraventriküler taşikardi, daha çok ergenlik çağında veya öncesinde, kız çocuklarında daha sık görülür. Kalp hızı, dakikada 300’dür. Çocuk, genellikle “Kalbim göğsümde çırpınıyor” diye durumu ifade eder. Bazı manevralarla çoğu zaman geçer. Komple kalp blokları ve atriyal fibrilasyon, ciddi ritim bozukluklarıdır. İlaçlarla tedavi edilemeyen olgularda, pace-maker (kalp pili) uygulanır. Son yıllarda kalbin elektrofizyolojik çalışmalarla, bozuk iletim sistemi “radiofrequency yöntemi” ile tedavi edilmektedir.

Kalp Yetmezliği
Doğuştan ve kazanılmış kalp hastalıklarında sık rastlanan bir tablodur. Bu konuda, etkili ilaçlar mevcuttur. Eğer temelde doğuştan bir defekt veya kazanılmış kalp hastalığı mevcut ise, tedavi edilir ve kalp yetersizliği giderilmiş olur.

Sistemik hipertansiyon, özellikle obez çocuklarda karşımıza çıkmaktadır. Obezite, aynı zamanda, gelecekte erişkin yaşlarda ortaya çıkacak olan metabolik sendrom ve koroner kalp hastalığına zemin hazırlamaktadır. Bütün kalp hastalıkların gelişmesinde, damar endoteli üzerine etkili olan aktif ve özellikle çocuklarda pasif sigara solunması ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.

Çocuk yaşlarında görülen diğer önemli bir tablo ise, “Pulmoner Hipertansiyon”dur. Özelikle doğuştan kalp hastalıklarının, cerrahi tedavisi geç kalmış olgularda görülür (Sekonder PH). Pirimer PH, kalıtsal olarak 13-15 yaşlarda daha çok erkek çocuklarda görülür. İlerleyici bir tablodur. Kalp ve akciğer transplantasyonu, etkili olabilir.

Çocuklarda senkop (bayılma) ile seyreden “Adams-Stokes Sendromu” ve daha sık kalıtsal olarak görülen “uzun QT sendromu”, pace-maker implantasyonu ile tedavi edilmektedir.

Çocuklarda Egzama (Atopik Dermatit)

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Deride kaşıntı ve kızarıklığın tipik yerleşim gösterdiği kronik inflamatuvar (yangı) hastalığıdır. Hastalık; bebeğin alerjik bir bünyeye sahip olduğunun ilk göstergesi olarak kabul edilebilir. Çünkü egzama, alerjik yürüyüşün ilk belirtisi olarak bilinmektedir.

Egzamanın 3 evresi bulunmaktadır:

Bebeklik dönemi (yenidoğan – 2 yaş)

Çocukluk dönemi (3 – 11 yaş)

Adölesan ve yetişkin dönemi (12 – 20 yaş)

Egzama, çocukları ilk 6 ayda %45, bir yaşında %60 ve ilk 5 yaşta %85 oranında etkilemektedir.

Egzamada Tanı

Hanifin – Rajka Kriterleriyle egzama tanısı konulmaktadır. Bunun için 3 majör ve 3 minör kriterin hastada bulunması gerekmektedir.

Majör kriter olarak kaşıntı baz alınmaktadır. Ayrıca çocuklarda; egzama dağımı yüzde, alında, yanakta, kulak arkasında, boyunda, saç derisinde, el ve ayakların dış yüzünde gözlemlenebilmektedir.

Yetişkinlerde ise; el ve ayakların iç yüzünde egzama dağılımı görülmektedir. Ayrıca benzer şikayetlerin alevlenmesi ve tekrarlanması, kişinin kendisinde ya da ailesinde atopik dermatit, alerjik rinit ya da astım geçmişi olması tanı kriterlerini kapsamaktadır.

Kuruluk, yüzde solukluk, meme ucunda görülen egzama, piyodermi (bakteriyel deri hastalıkları), atopik dermatit başlangıcı, besin alerjileri, Pitriasis Alba, dermografizm, pişik gibi bulgular da minör kriterler olarak değerlendirilebilmektedir.

Egzama Tedavisinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

•Alevlenmeleri önlemek için egzamayı tetikleyici besinlerden, solunum yolu alerjenlerinden ve irritanlardan uzaklaşılmalıdır.

•Hastanın, derisini sürekli nemli tutmasına dikkat etmesi gerekmektedir.

•Alevlenmelerde ilk seçenek olarak lokal kortikosteroid krem (hafif formu) kullanılmalıdır.

•Hastanın ılık suyla banyo yapması gerekmektedir.

•Hastalar cilt temizliğinde nötr pH sabunlar kullanmalıdır.

•Hastanın tırnakları herhangi bir kaşınmaya karşı kısa kesilmelidir.

•Hastaların banyo sonrası, günde 1-2 kez nemlendirici kullanmaları gerekmektedir.

•Hastalar, sentetik, akrilik ve yün giysilerden uzak durmalıdır.

•Terlemeyi azaltmak için hastanın bulunduğu ortamın ısı ve nemi kontrol altında tutulmalıdır.

•Hasta ve aile eğitim ile tedavi süreci için desteklenmelidir.

 

Bebeklerde Emzik Alerjisi

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

LATEKS ALERJİSİ

Kauçuk ağacı sütünün hava ile teması sonucu katılaşan ve doğal kauçuk olarak kullanılan maddeye lateks denir. Tıbbi malzemelerde kullanılan lateks; eldiven, balon, kateter, kondom, maske ve kanül yapımında kullanılmaktadır.

Lateks ile bazı meyveler arasında çapraz reaksiyon bulunmaktadır. Özellikle tüylü meyveleri (şeftali, çağla badem, kayısı vb.) soyan ve yemekte zorluk çeken kişilerde lateks alerjisi akla gelmektedir. Muz, kestane, avokado ve kivi ile ise anafilaksi görülebileceği tespit edilmiştir.

Lateks; deriye temas ettiği yerde kızarıklığa, kaşıntıya, döküntüye, sulanmaya ya da kabuklanmaya sebep oluyorsa kontakt (temas) dermatitten bahsedilebilir. Lateks temas yerinde kabarma, kaşıntı ya da kızarıklık gözleniyorsa ürtiker şüphesi bulunmaktadır. Lateks alerjenler sonucu kişi nefes almakta zorluk çekiyorsa alerjik rinit ve astımla ilgili tanı ve tedavi yoluna gidilebilir.

Çocuklarda Nefes Borusuna Kaçan Cisimler

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Uzun süre devam eden hırıltı ve öksürük yakınmaları olan hastanın astım tanısı ile karıştırıldığı sık nedenlerden birisi, hastanın hava yoluna yabancı cismin kaçmasıdır. Çocuklara verilen yiyecekler, çerezler (fındık, fıstık, çekirdek vb.) veya oyuncak parçasının hava yoluna kaçması aspirasyona sebep olabilir.

Yabancı cisimlerin nefes borusuna kaçma vakaları en sık çocuğun 6. ayı ile 3 yaş arasında görülmektedir. Çocuklar ve bebekler değişken duygu ve davranışlara sahip olduklarından; ağlarken, gülerken, koşarken ağızlarında lokma bulunması nefes borusuna yabancı cisim kaçma riskini artırmaktadır. Bebeklerin ayakta sallanırken veya yattığı yerden biberonla mama ya da su verilmesi de aspirasyon riskini oluşturmaktadır.

Çocukların Nefes Yoluna En Sık Kaçan Yabancı Cisimler

Çekirdek: Ayçiçeği, kabak çekirdeği, zeytin çekirdeği, fıstık, fındık, fasulye, nohut, leblebi, portakal, erik, karpuz çekirdekleri, mandalina dilimi; elma, havuç, salatalık gibi sert meyve ve sebzelerin iyi çiğnenmemiş parçaları bu grupta sayılabilmektedir.

Küçük Malzemeler: Kalem ucu, çengelli iğne, toplu iğne gibi cisimlerin ağızda tutulması yabancı cisim aspirasyonu riskini artırır.

Ayrıca, zihinsel engelli çocukların yutma fonksiyonlarının yetersiz olması sonucu beslenme esnasında yemek ve suyun nefes borusuna kaçma riski diğer çocuklara göre daha fazladır.

Çocuklarınızı Yabancı Cisim Aspirasyonundan Koruma Yöntemleri

Çekirdek, fındık, fıstık, nohut,  leblebi fasulye gibi yiyecekleri ve çerezleri bebeklere ve 4-6 yaş çocuklara vermeyiniz. Mandalina, portakal, erik, zeytin, karpuz, üzüm gibi çekirdekli olan meyvelerin çekirdeğini temizleyip çocuğunuza veriniz. Mandalina dilimlerinin kayganlığı nedeniyle bu dilimleri bölerek çocuğunuza yediriniz. Bebeklerin dişleri çıkarken damağını kaşımak için verilen elma dilimi, havuç, salatalık ya da ekmek kabuklarına karşı dikkatli olunmalıdır. Bebeklerin yutma ve çiğneme gelişme döneminde püre ve pütürlü besin ile beslerken sabırlı olup bebek lokmasını yutmadan birbiri ardı sıra mama vermeyiniz. Yabancı cisme bağlı hava yolu tıkanıklığı ani başlamaktadır. Öncesinde bir hastalık bulgusu görülmemektedir. Yabancı cisim aspirasyonu tespit edildiğinde vakit kaybetmeden 112’nin aranması gerekmektedir. Yabacı cisim gözle görülmeden asla körlemesine ağız içine parmak sokulmaması gerekmektedir.

Bebekte Yabancı Cisim Çıkarılması

112 aranmalıdır.

Yabancı cisme bağlı hava yolu tıkanıklığı durumunda bebeğin kendi kendine soluması ve öksürmesi desteklenmelidir. Bebeğin bilinci açık ise; dönüşümlü olarak “Sırt Vuruşu” ve “Göğüs Basısı” yapılmalıdır.

bebek ilk yardım
bebek ilk yardım

Bebek hafif baş aşağı bir şekilde, yüzüstü vaziyette kişinin ön kolu üzerine yatırılmalıdır. Bu işlemde bebeğin başı ve alt çenesi, boğaza bastırmadan desteklenmelidir. Kişi ön kolunu bacağına yaslayarak destek almalı, diğer elin tümsek kısmı ile bebeğin kürek kemikleri arasına 5 kez vuruş yapılmalıdır. Vuruşlar aşağıya ve ileri doğru uygulanmalıdır. Sırt vuruşu ile yabancı cismin çıkmama durumunda bebek göğüs basısı yapmak üzere sırt üstü ve baş aşağı olacak şekilde çevrilmelidir.

bebeklerde kalp masajı
bebeklerde kalp masajı

Göğüste kalp masaj noktasına 5 kez aşağı doğru bası yapılmalıdır. Basılar, saniyede bir bası olacak şekilde parmaklarla uygulanmalıdır.

Çocukta / Yetişkinde Yabancı Cisim Çıkarılması

112 aranmalıdır. Ayakta, çocuğun/yetişkinin arkasına geçilmeli ve bir el yumruk yapılmalıdır. Başparmak tarafı göğüs kemiğini (iman tahtası)bittiği yere yerleştirilmeli, diğer el ise yumruk yapılmış eli kavrayarak tutmalıdır. 5 kez içeri ve yukarı doğru bastırılmalıdır. Bilinç kapanıncaya ya da yabancı cisim çıkarılıncaya kadar Heimlich Yöntemi’ne devam edilmelidir.

Çocuklarda Astım

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Astım Nedir?

Tekrarlayan öksürük, nefes darlığı, hışıltı, göğüste sıkışma hissi, balgam çıkarma, nefes darlığı atakları (alevlenme) ve iyilik dönemleri olan, kendiliğinden ve tedavi ile düzeltilebilen hava yollarının aşırı duyarlılığı halidir. Broşlarda daralmaya ve bronş yapılarında değişikliğe sebep olan, birçok patolojik mekanizmaları içeren, hava yollarının iltihaplanmasıyla (yangı) oluşan kronik bir akciğer hastalığıdır.

Bebeklikte ve çocukluk çağında başlayan ve en sık bu dönemlerde görülen hastalık önemli bir toplum sağlığı sorunu olarak ele alınmaktadır. Çocuklar için okula devamsızlık nedeni olan; tekrarlayan yakınmalar, iyilik dönemleri ve alevlenmeler ile seyreden geriye dönüşümlü bir sağlık sorunudur.

Astım, poligenetik (birçok geni) içeren farklı biyolojik mekanizmalarla oluşmaktadır. Gen ve çevre etkileşimi astım riskini beraberinde getirmektedir. Genetik yatkınlıkla birlikte çevresel etkenlerle (sigara, ev içi ve ev dışı hava kirliliği, ev tozu akarları, ot polenler, küf mantarları) astıma duyarlaşma bebek daha anne karnındayken başlamaktadır.

Astımın görülme sıklığı; kıtalar arasında, ülkenden ülkeye, bölgeden bölgeye, şehirden şehre ve hatta kentsel alandan kırsal alana göre değişmektedir. Çocuklarla birlikte yapılan çalışmalar sonucu, astımın görülme sıklığı ülkelere göre; %0.6-49 arasında değişmektedir. ISAAC (The International Study of Asthma and Allergies in Childhood) sonuçlarına göre ülkemizde astım sıklığı değişik bölgelerde %0.7-14.8 oranında görülmektedir.

Astımı Tetikleyen Etkenler Nelerdir?

•Ev içi ve ev dışı alerjenlerle karşılaşma

•Sigara kullanımı ya da pasif olarak sigara dumanına maruz kalma

•Evcil hayvanlar

•Küf mantarları

•Polenler (ot, ağaç, çiçek)

•Solunum yolu enfeksiyonları

•Ev içi hava kirliliği (yemek pişirilen ocaklardan, odun ve kömür sobalarından çıkan gazlar)

•Tahriş edici, uyarıcı (irritan) kimyasallar

•Virüsler (Bebeklik döneminde geçirilen ağır bronşit ve akciğer enfeksiyonu)

•Beslenme bozuklukları ve obezite

•İklim değişiklikleri astım riskini artıran etkenlerdir.

Ayrıca; astım hastalarının sık sık antibiyotik ve antipiretik (ateş düşürücü) kullanması hastanın astım riskini artırmaktadır.

Çocuklarda astım; acil tedavi gerektiren atakların sıklığı ve yaşamı tehdit eden atakların varlığı okula devamsızlığa ve okul performansına, fiziksel aktivitelerin kısıtlılığına, gece uyanmalarının sıklığına, büyüme ve gelişmeye olumsuz bir şekilde etki etmektedir.

Çocuklarda ilk 2 yaşta, üç veya üçten fazla hışıltılı ataklarının bulunması ve bu atak döneminin tekrar etmesi astım lehine bir bulgudur. Anne ve babalar çocuklarının üst solunum yolu enfeksiyonu ve burun akıntısının ardından gelen öksürük ve hırıltı başlangıçlarını dikkatli gözlemeli; ateşsiz, kuru ya da koşmayla ortaya çıkan öksürüklere astım şüphesiyle yaklaşıp hekime danışmalıdır. Öte yandan, çocuklarda görülen burun akıntısı, tıkanıklığı veya kaşıntısı ve hapşırıklar alerjik rinit belirtisi de olabilmektedir.

Astım hastası çocukların sigara içilen ortamda bulunması, kokulu kırtasiye malzemeleri kullanması, yağlı boya ya da cilalı ortamlarda bulunması, deterjan, parfüm gibi kokularla karşılaşmaları bronşların aşırı duyarlılığını tetikler ve öksürüklerini artırır.

Astımda Tedavi

Çocuklarda astım tedavisi uluslararası uzlaşı raporlarına göre yapılmaktadır. Hastalığı kontrol etmede risk etkenlerinden kaçınmak ve korunmak astım tedavisinin anahtarını oluşturmaktadır.

Hasta Eğitimi: Astım tedavisinde oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Hekim, hasta, aile işbirliği ve okul ya da iş koşullarının hastanın durumuna göre düzenlenip çevresel faktörlerin iyileştirilmesi gerekmektedir.

Hastaya ve hasta yakınlarına rahatlatıcı ve kontrol edici ilaçların farkları iyi açıklanmalı; ne zaman rahatlatıcı ilaca başvurulacağı ve neden kontrol edici ilaçların sürekli kullanılması gerektiği öğretilmelidir.

Astım Kontrol Test ve evde PEF metre ile bulgular ile atak izlemi yapılarak, kronik astım için basamak tedavileri uygulanmalıdır.

Kullanılan İlaçlar: Rahatlatıcı ve kontrol edici ilaçlar olmak üzere ilaç uygulamaları bulunmaktadır. Bu ilaçların uygulama ayrıntıları ve tedavi metodu için uzman hekiminize danışın.

Tüm tedavi uygulamaları bulgulara göre hekim tarafından değerlendirilir ve basamak tedavileri düzenlenir.

Astım Hastaları İçin Korunma Yöntemleri

•Pasif/aktif sigara içiciliğini önleme,

•Dış ortam hava kirliliğinin yoğun olduğu dönemlerde dışarı çıkılmaması,

•Çarşaf, yastık kılıfları ve nevresimlerin haftada bir yıkanması,  yatak ve halıları 3 saat kadar güneşlendirilmesi,

•Evde olabildiğince az eşyanın bulundurulması. Duvardan duvara halıların kullanılmaması,

•Evini yeterince havalandırılması, iç ortam nem oranının azaltılması,

•İyi kalitede (HEPA filtreli) elektrik süpürgesinin kullanılması,

•Çocukların tüylü ve kokulu oyuncaklardan uzak tutulması,

•Kokulu silgi, kalem veya keçeli kalemlerin kullanılmaması,

•Evcil hayvanlarla aynı ortamda yaşanılmaması,

•Evi haşerelere karşı evin ilaçlanması,

•Rutubet alanlarının (çatı, oda, banyo vb.) onarması,

•Yağlı boya ve badana yapılması sırasında hastanın evden uzaklaştırılması,

•Polenlerin yoğun bulunduğu saatlerde (10.00 – 16.00) dışarı çıkılmaması,

•Parfüm, deodorant, kolonya gibi keskin kokulardan uzak durulması,

•Viral solunum yolu enfeksiyonların yoğun olduğu kış aylarında, hapşırık ve öksürürken ağzın mendille kapatılması ve elleri sabunlanması astım hastalarının alabileceği başlıca önlemlerdir.

Çocuklarda Besin Alerjileri

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Besin Alerjileri Nelerdir?

Besin proteinine karşı ve besin katkı maddelerine karşı gelişen IgE aracılı istenmeyen reaksiyonlardır. Bebek ve çocuklar için önemli problemdir. Batılı ülkelerde %25 oranında alerjik besin reaksiyonları bulunmaktadır

Çocuklarda, hayatlarının ilk 3 yılında, %6-8 oranında besin alerjilerinin görüldüğü tahmin edilmektedir. Bu dönem göz önüne alındığında; inek sütü alerjisinin %2.5, yumurta alerjisinin %1.5 ve fıstık alerjisinin %0.6 oranında bir paya sahip olduğu görülmektedir.

Alerjenler

Besin antijenleri protein, yağ ve karbonhidrattır. Besin alerjilerinde en önemli öğe; besindeki glikoproteindir. Glikoproteinler suda eriyen, ısıya dayanıklı, proteolitik sindirime ve aside dirençlidir.

Yumurta, süt, fıstık, soya, balık ve kabuklu deniz ürünleri, buğday ve kabuklu meyveler tüm alerjik reaksiyonların %90’ından sorumlu sekiz besindir. Hastada yumurtaya, süte, soyaya ve buğdaya karşı yıllar sonra klinik tolerans gelişir ve hastanın alerjisi geriler. Ancak; fıstık, balık ve kabuklu deniz ürünlerinde görülen alerji ise yaşam boyu devam etmektedir.

Besin alerjileri sonucu deride; kurdeşen, kızarıklık, kaşıntı ve kabarıklık rastlanabilir. Gastrointestinal anlamda ise; dudak, dil, ağız içi kaşıntı, kızarıklık, şişlik; bulantı, kusma, karın ağrısı, kolik, ishal ve gastroözefageal reflü görülebilmektedir. Solunum yollarını etkileyen bulgular olarak; burun tıkanıklığı, hapşırık, burun akıntısı ve kaşıntısı, larinks ödem, öksürük ve hırıltı sıralanabilir. Ayrıca, besin alerjileri hipotansiyon şok oluşumuna da sebebiyet verebilmektedir.

Çocuklarda Anafilaksi Nedir?

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Duyarlı olunan alerjik etkenle karşılaşma sonucu ani gelişen, dakikalar ya da saatler içinde ölümle sonlanabilen IgE aracılı ağır alerjik reaksiyondur. Anafilaksi ataklarının, önceden bilinen veya bilinmeyen alerjenle karşılaşma ve duyarlaşma dönemi vardır. Bu ataklar ilk karşılaşmada değil tekrarlayan temaslarda görülmektedir. Alerjenle ilk karşılaşmada hasta bu durumu fark etmeyebilir.

Anafilaksi Nedenleri

Arı ve böcek sokmaları: Bal arısı, sarı arı, eşek arısı veya ateş karıncaları tarafından ısırılma/sokulma ile meydana gelebilir.

İlaç kullanımı: Antibiyotikler (penisilin, sefalosporin, sulfonamid), lokal anestezikler, kas gevşeticiler, aspirin, radyo kontrast madde kullanımıyla ortaya çıkabilir.

Besinler: Süt, fıstık, balık ve kabuklu deniz ürünleri, buğday veya tahıl içeren besinler anafilaksiye neden olabilir.

Besin katkı maddeleri: Renk vericiler, koruyucu ve tatlandırıcılar anafilaksi ataklarına neden olabilir.

Öte yandan; aşılar, alerji aşısı (immunoterapi), deri testi, kan ürünleri, lateks malzemeler, egzersiz, sebebi bilinmeyen iğne uygulamaları (kabadan ya da damardan) da anafilaksiye sebebiyet verebilmektedir.Bedenin alerjenle karşılaşma dozu, yolu ve hızı anafilaksi atağının şiddetinin belirleyicisidir. Damar yolundan temas nedeniyle meydana gelen ataklarda tehlike daha fazla artmaktadır. Çocuklarda ve yetişkinlerde besin kaynaklı anafilaksi ön planda iken, ileri yaşlardaki kişilerde arı ve böcek sokması, ilaç kullanımı ya da tanı testleri nedeniyle anafilaksi görülmektedir.

Anafilaksi Bulguları

Ani başlangıç ile ortaya çıkmaktadır. Anafilaksi ataklarının %90’ında yaygın kabarıklık, kaşıntı, dil ya da dudak şişkinliği görülebilmektedir. Bu belirtiler dışında %70 solunum sıkıntısı, hışıltı, stridor, bronkospazm, hipoksi gibi solunum bulgularına rastlanmaktadır. Ayrıca %45 oranında kan basıncında düşüş, hipotoni ya da bayılma (senkop) gibi bulgular kalp damar sisteminde görülebilirken yine aynı oranda bulantı, kusma, diyare veya karın ağrısı da gözlenebilmektedir.

Anafilakside İlk Yardım

Anafilaksi atalarında ilk yardım uygulamasında öncelikle hasta sırt üstü yatırılmalı, ayakları havaya kaldırılmalı, kol ve bacakta enjeksiyon veya ısırık varsa emilimi azaltmak için bölgenin üzerine bant (turnike) uygulanmalı ve bant her 5 dakikada bir gevşetilmelidir. Anafilaksi tedavisinde ilk verilmesi gereken, hayat kurtarıcı ana ilacın adrenalin olduğu asla unutulmamalıdır.

Anafilaksiye Karşı Korunma ve Alınabilinecek Önlemler

Hastalar,

•Durumlarını bildiren bilezik, kolye kimlik, t-shirt bulundurmalıdır.
•Kendi kendilerine adrenalin yapmayı öğrenmelidir ve ilaçlarını her zaman yanlarında taşımalıdır.
•Riske sokacak sünnet, diş çekimi, iğne gibi ilaç uygulamalarından önce sağlık profesyonellerini uyarmalı ve koruyucu önlem alınması için onları yönlendirmelidir.

Anafilaksi tehlikesi olan çocuklar;

•Çantasında ve yanında acil ilaçlarını bulundurmalı,
•İlaç (adrenalin) uygulaması hakkında eğitim almalı,
•Yazılı acil durum planına sahip olmalıdır.

Anne Karnındaki Bebeği Etkileyen Faktörler Nelerdir?

Gönderildiği yer: Hamilelik Dönemi | 0

Her anne ve babanın en büyük isteği bebeklerinin sağlıklı doğması, doğum sırasında hiçbir sorun yaşamadan planlandığı gibi doğumun gerçekleşmesidir. Aileler aynı zamanda bir yandan da bebeklerin sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesi için ne gerekiyorsa yapmaktadırlar. Ailelerin bebekleri için merak ettikleri bir soru da, bebeğin daha zeki olması için yapabilecekleri ekstra herhangi bir şey olup olmadığını öğrenmektir. Bebeklerin zeki olması için anne adayları hamilelik sürecinde özel bir beslenme programı uygulamanın gerekli olup olmadığını da merak ederler. Hamilelikte bebeğin zekasının daha üst seviyelerde olması için yanlış ve bilinçsiz bir şekilde uygulanan birtakım beslenme programı birçok zararlı duruma neden olmaktadır. Bebeğin daha zeki olması birçok faktöre bağlı olarak gelişmektedir. Zekanın aslında soyut ya da somut nesneler arasındaki birtakım ilişkileri kavrama, iki olay veya durum arasındaki ilişkiyle bağlantı kurma, problem çözme, çabuk öğrenme ya da birçok işlevi içerisinde barındıran zihinsel bir kapasite olduğu bilinmektedir. Bebeğin zeka seviyesinin daha üst oranda olması sadece annenin beslenmesine, genetiğe ya da çevresel faktörlere bağlı değildir. Genetik faktörler anne ya da babadan gelen tüm genlerin rastlantısal bir şekilde birleşip bebeğe geçmesi ile birlikte belirlenmektedir. Birçok akraba evliliğinde birtakım rahatsızlık ortaya çıkmaktadır ve bu rahatsızlıklar diğer evliliklerden daha sık görülmektedir.

Hamilelik sürecinde doğru beslenme en önemli aşamalardan biridir. Hamilelik sürecinde yetersiz beslenme gibi durumlarda bebek bu durumdan epey olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Hamilelik süreci boyunca A, D, E, B6, B12 vitaminlerin, folik asit, omega 3, demir, bakır, çinko, selenyum, iyot gibi minerallerin bebekte olması gereken oranda bulunması gerekmektedir. Bu tür minerallerin ya da vitaminlerin eksikliği durumunda bebekte öğrenme güçlüğü, geç konuşma, birtakım davranışlarla ortaya çıkan sorunlar meydana gelebilir, bebekte bulunan motor fonksiyonda gecikmenin yaşanması ve zeka seviyesinin olması gereken oranın altında yer alması gibi bebekte görülen birtakım rahatsızlıklar ortaya çıkabilir.

Anne adayına hamilelik sürecinin ilk aylarında yapılması gereken birtakım testler bulunmaktadır. Anne adayında hangi mineralin ya da hangi vitamininin eksik olduğunu hamileliğin başında anlamak ve bu eksikliği gidermek mümkündür. Anne adayında kansızlığın görülmesi durumunda bunun önlemi alınır ve tedavi aşamasına geçilir. Anne adayının koruyucu olarak demir oranı çok yüksek olan et, yumurta sarısı ya da üzüm pekmezi gibi gıdaları çok sık tüketmesi gerekmektedir. Anne adayının özellikle hamilelik sürecinde bol miktarda çinko mineralini alması gerekmektedir. Çinko minerali özellikle deniz ürünleri, et, karaciğer, ceviz, fındık, süt ve yumurta gibi besin maddelerinde yüksek oranda bulunmaktadır. B vitamini ve bebeğin beyin gelişimi açısından folik asit minerali çok önemli bir yere sahiptir. Her anne adayında folik asit mineralinin yeterli derecede bulunması gerekmektedir. Folik asit minerali bebeğin beyin ya da sinir sistemi gelişimi açısından çok önemlidir ve eksikliği en çok görülen mineraldir. Besinler içerisinde en çok marul ya da ıspanak gibi yeşil yapraklı bitkilerde, karaciğerde, böbrekte ya da ette çok büyük oranda folik asit bulunur. Bebeğin beyin gelişiminde en büyük rol oynayan bir madde ise Dokosa Heksaenik Asit gibi bir açılımı bulunan DHA maddesidir. Bu madde sadece birtakım balık çeşitlerinde yüksek bir oranda bulunur. Bu nedenle anne adayının hem hamilelik süresi boyunca hem de doğumdan sonra; haftada iki kere olmak üzere mutlaka balık tüketmesi gerekmektedir. Balık tüketmenin yanı sıra balık yağı da içilebilir, omega 3 yağ asidinin büyük bir oranda bulunduğu ceviz, badem, kenevir ve yağı, soya yağının da bol miktarda tüketilmesi gerekmektedir.

Anne Karnındaki Bebeği Etkileyen Faktörler Nelerdir?
Anne adayının hem hamilelik süresi boyunca hem de bebek doğduktan sonraki zaman dilimi içerisinde dikkat etmesi gereken birtakım faktörler bulunmaktadır.

Beslenme Programına Dikkat Edin
Anne adayının hamileliğin ilk günlerinden itibaren çok iyi beslenmesi, insan vücudunda olması gereken vitamin, mineral, protein gibi besinleri mutlaka her gün tüketmesi gerekmektedir. Anne adayının beslenmesine hem hamilelikte hem de doğumdan sonra emzirme döneminin sonuna kadar dikkat etmesi gerekmektedir. Çünkü bebek anne karnında iken anne ne yerse bebek de onu yer, anne adayı ne kadar vitamin, mineral, proteine önem verirse buna bağlı olarak bebeğin de tüm değerleri, olması gereken bir seviyeye gelir.

Toksinlerden Uzak Durun
Anne adayının hamilelik süresince tüm toksinlerden uzak durması gerekmektedir. Anne adayının hamilelik süresi boyunca yüksek oranda civa içeriğine sahip olan ton balığı gibi besinleri tüketmemesi gerekmektedir. Çünkü tuna, somon, kılıç balığı, gibi balıklar derin sularda yaşadıkları için toksin maddelere çok fazla maruz kalır ve bu balıkları tüketen anne adaylarının kanında civa, kurşun, kadmiyum, tolüen gibi ağır metal seviyeleri çok büyük oranda artar. Anne adayının kanında birtakım metal seviyesinin artması nedeniyle fetüsün beyninde toksin etkisi ortaya çıkar. Aynı zamanda havası çok kirli olan birtakım şehirlerde yaşayan anne adayları için de bazı tehlikeler ortaya çıkmaktadır. Havası kirli olan şehirlerde herkesin yaşaması çok zor olmaktadır ama anne adayları daha çok etkilendikleri için onlara göre ideal bir ortam değildir. Özellikle egzoz dumanının çok fazla olduğu şehirlerde yaşamak anne adayları ve bebekleri için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Bu tür şehirlerde yaşayan annelerin bebeklerinin zeka geriliği, davranış sorunları ya da otizme biraz daha eğilimli olduğu araştırmalar sonucunda kanıtlanmıştır.

Alkol ve Sigaradan Uzak Durun
Hamile ve SigaraAnne adaylarının hamilelik süresi ve emzirme süreci de dahil olmak üzere uzun bir süre alkol ve sigara kullanmamaları gerekmektedir. Alkol ve sigara kullanan anne adayının bebeği bu maddelerden çok olumsuz bir şekilde etkilenerek zeka gelişiminde eksiklikler ortaya çıkabilir. Anne adaylarının alkol ve sigara kullanımı bebekler için çok sakıncalı bir durum oluşturmaktadır. Bu nedenle anne adaylarının hamilelik süresi boyunca ve emzirme sürecinde sonra alkol, sigara kullanımına ara vermeleri gerekmektedir. Çünkü alkol ve sigaranın bebeğe verdiği zararı hiçbir madde vermemektedir. Sigara içen anne adaylarında bebeğin vücuduna ve beynine giden kan azalmaktadır, bunun sonucunda beyin hücrelerinde büyük bir tahribat ortaya çıkar. Anne adayının alkol kullanımını sonucunda ise, bebeğin beyin hücrelerinde direkt olarak hücre harabiyeti meydana gelir. Beyin hücreleri harabiyet yapan bebeklerde ise, dikkat eksikliği, davranış bozukluğu, sebep-sonuç ilişkisi arasındaki bağlantıyı kuramama, motor fonksiyonu bozukluğu meydana gelebilecek olan rahatsızlıklar olabilir. Anne adayının aşırı alkol kullanımı neticesinde bebeğin kafatası küçük olmasından dolayı zeka geriliği durumu ortaya çıkmaktadır. Madde bağımlısı olan anne adaylarının bebeklerinde ise, zeka geriliği, küçük ebatlara sahip olan kafa, davranış bozukluğu ve sosyalleşememe sorunu meydana gelmektedir.

Stresten Olabildiğince Uzak Durun
Anne adayının hamilelik gibi ciddi bir süreçte strese çok dikkat etmesi gerekmektedir. Stres, üzüntü anne adayının hamilelik sürecinde ve daha sonraki emzirme dönemi boyunca olmaması gereken olumsuz duygular arasında yer almaktadır. Anne adayında meydana gelen aşırı sıkıntı ve stres, anne adayının kanındaki kortizon hormonunun seviyesini çok yükseltir ve bebekte beyin gelişimi etkilenir. Stresin anne adayının doğurması sonrasında bebeklerde dikkat eksikliği, dil yeteneklerinde meydana gelen düşüklük, kaygı bozukluğu, hiperaktivite bozukluğu gibi rahatsızlıklarla direkt ilgili olduğu yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır. Anne adayının stresten uzak kalması, anne karnındaki bebeğin daha sonraki yaşamında sağlıklı bir birey olması açısından çok önemli bir durumdur.

Aşırı Kilolara ve Hastalıklara Dikkat Edin
Hamilelik ve HastalıklarAnne adayının, hamilelik sürecinde kızamıkçık, toksoplazma, Herpes Tıp 2, CMV gibi hastalıkların ortaya çıkması sonucunda fetusta beyin harabiyeti, işitme kaybı, görme kaybı, epilepsi ya da zeka geriliği ortaya çıkabilir. Bebeğin biraz büyük olması sonucunda doğumun zor geçmesi ya da bebeğin beyninde zedelenme meydana gelmektedir. Anne adayının yetersiz bir şekilde kilo alması durumunda bebekte gelişim geriliği ya da düşük zeka rahatsızlıkları ortaya çıkmaktadır. Anne adayının hamilelik süreci boyunca sadece, en fazla on üç kilo alması gerekmektedir, on üç kilo üzerindeki kilo alımlarında ise tehlikeli durumlar ortaya çıkmaktadır.

Kafein Miktarına Dikkat Edin
Anne adaylarının hamilelik süreci boyunca çok fazla kafein tüketmemesi gerekmektedir. Hamilelikte anne adayının bir fincan kahve içmek güne daha dinç başlamak adına iyi bir çözüm yöntemi olabilir ve hamilelikte bir fincan kahvenin sakıncası yoktur ama daha fazla oranda kahve tüketimi bebeğe zarar vermektedir. Anne adayının hamilelik süresi boyunca kafein oranı yüksek olan içeceklerin ya da kafein içeriği yüksek olan yiyeceklerin çok fazla tüketilmesi sonucunda bebeğin gelişimi normal seviyenin daha çok altında kalmaktadır ve bebeğin gelişim geriliği yaşamasına neden olmaktadır. Anne adayının çok fazla bir oranda kafein tüketmesi ani düşük vakalarına sebep olmaktadır. Kafein insan vücudunda belirli bir oranda bulunması gereken demir mineralinin oranını azaltan bir besin maddesidir. Anne adayının hamilelik süresi boyunca kafein tüketimini çok azaltması bebek sağlığı açısından çok sağlıklı ve yararlı bir tercih olacaktır.

İlaç Kullanımında Dikkatli Olun
Bazı ilaçlar hamilelik süresinde masum, herhangi bir zararı yok diye nitelendirilebilir fakat çok az bir doza sahip de olsa ilaçların hepsinin küçük ya da büyük insan vücuduna olumsuz bir etkisi bulunmaktadır. Bazı ilaçların hem hamilelik süreci boyunca hem de emzirme sürecinde anne ve bebek için çok zararlı olduğu bilinmektedir. Özellikle antidepresanlar kategorisinde yer alan ilaçlar anne karnındaki bebeğin her yönden gelişimine çok büyük zarar vermektedir. Anne adaylarının hamilelik sürecinde antidepresan ilaçlarını asla kullanmamaları gerekmektedir. Anne adayı eğer ilaç kullanacaksa bunu doktoruna sorup, doktorun onayını aldıktan sonra kullanması daha doğru bir tercih olacaktır. Anne adayının hamilelik süreci öncesinde de kullandığı birtakım ilaçlar varsa, bu bilgiyi doktoruyla mutlaka paylaşması ve doktorunu bu konuda bilgilendirmesi gerekir.

Kış Hamileleri Dikkat

Gönderildiği yer: Outdoor, Sağlık | 0

Hamilelik, anne adaylarının hem kendilerine hem bebeklerine dikkat etmesi gereken çok özel bir dönemdir. Bebeğin sağlığı, ruhsal, fiziksel ve zihinsel yönden iyi gelişmesi annenin sağlığı ve yeterli beslenmesi ile doğru orantılıdır. Bu dönemi kışın yaşayan anne adayları, mevsim koşullarının olumsuz etkilerinden kendilerini ve bebeklerini korumalı, beslenmelerine dikkat etmeli, kıyafet seçimlerini hem üşümeyecek hem de rahat edecekleri tercihlerden yana yapmalıdırlar.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. İsmail Çepni; kış hamileliklerinde dikkat edilmesi gerekenlerin beslenmeden kıyafet seçimine, bakımdan ortam koşullarına oldukça geniş olduğunu belirterek, kış hamilelerine bilgiler verdi.

1. Kış hamileliklerinde beslenme
Kış gebeleri beslenme açısından en şanslı gebelerdir. Kış aylarında yetişen sebze ve meyveler gebenin sağlığı, bağışıklık sistemini desteklemesi, iyi beslenmesi ve gelişmekte olan bebeği için bol mineral ve vitamine sahiptir. Bu avantajı iyi kullanmak gerekir.

Bol sebze tüketmek

  • Kış sebze ve meyveleri hem anne adayları hem de bebekleri için mineral ve vitamin deposu olduklarından kışın hamileleri şanslıdır. Günlük yemek listesinde protein, yağ, karbonhidrat, mineral ve vitamin içeren besinlerin eşit şekilde dağılmış olması önemlidir. Annelerin metabolizmalarını güçlendirmeleri için ıspanak, lahana, kereviz, karnabahar ve pırasa gibi kış sebzelerini düzenli olarak tüketmeleri gerekir.

Meyveler doğal ilaç görevi görür

  • Kışın, sağlığı koruyan en temel vitamin C vitaminidir. Portakal ve mandalina kış gebelerinin tüketmesi gereken vazgeçilmez meyvelerdir. C vitamini ile alınan besinlerde bulunan demirin bağırsaklardaki emilimi daha fazladır ve posalı meyveler bağırsakları daha iyi çalıştırır. Asidik olan portakal, greyfurt ve mandalina gibi meyvelerin gündüz tüketilmesi, akşam yatmadan önce muz gibi meyvelerin tüketilmesi mide ve bağırsak sağlığı açısından önemlidir.

Balık çeşidi çok fazla

  • Kış ayları, balık çeşidinin fazla olduğu aylardır. Kemik ve diş gelişimi için kesinlikle vücuda alınması gereken D vitamini balıklarda bulunur. Yazın güneş ışınları sayesinde doğal yoldan alınan D vitaminin kış mevsimindeki muadili balık tüketimi ile sağlanır. Özellikle somon, hamile kadınların yemesi gereken balık türüdür.

Fazla kiloları önlemek karbonhidratı azaltmakla mümkün

  • Karbonhidratlı yiyeceklerin yerine protein, kalsiyum, vitamin ve mineral içeren besinlerin daha fazla tüketilmesi, hamilelikle birlikte fazla kilo alınmasını engeller. Tatlı bir şeyler istendiğinde bu ihtiyacı meyveler aracılığıyla karşılamak mümkün olur. Dikkat edilmesi gereken bir konu da fast food ürünler, kızartılmış patatesler, bebek için zararlı bir takım maddeler içeren yiyeceklerin tüketilmemesidir. Evde yapılan kızartmalar daha az ısıda yapıldığı için zararlı değildir.

2. Kış hamileliklerinde kıyafet seçimi

  • Kış aylarında, havaların soğuk olması nedeniyle kalın giyinme ihtiyacı hissedilir. Tek parça kalın kıyafetlerin yerine kat kat kıyafet giyilmesi doğrudur. Sıkı, naylonlu ve sentetik kumaşlar yerine hava alan pamuklu kumaşlar tercih edilmelidir. Örneğin sentetik ipten örülmüş kalın boğazlı bir kazak yerine, pamuklu bir tişört üzerine dokusu yumuşak yün bir hırka veya kazağın giyilmesi tercih edilmelidir. Bu kıyafet istendiğinde çıkarılabilecek atkıyla tamamlanabilir. Ayakkabı seçimi de özellikle yağışlı ve karlı havalarda hayati önem taşır. Ayakları terletmeyen lastik ayakkabılar giyilmeli ve ayakkabılar yüksek topuklu olmamalıdır.

3. Kış hamileleri için uygun ortam

  • Kapalı ortamlarda sigara içilmesi yasak olmasına rağmen bazı mekânlarda bu kural ihlal edilebilmektedir. Kışın havalar soğuk olduğu için kapalı mekânlarda zaman geçirilirse pasif içiciliğe maruz kalınabilir. Hamilelerin sigara içilen ortamlarda kesinlikle bulunmamaları gerekir.
  • Evdeki ortamın sıcaklığı, nemi ve hijyenikliği de çok önemlidir. Evde bulunulmayan zamanlarda pencereler sık sık açılarak ev havalandırmalı, mutfak ve banyodaki havalandırma fanları sürekli açık tutularak soğuk algınlığına yakalanma riski azaltılarak evin havalanması sağlanmalıdır.
  • Kışın gribal enfeksiyonların yayılması daha hızlı olduğundan insanlarla tokalaşma, sarılma ve yanak yanağa öpüşme gibi davranışlardan mümkün olduğunca kaçınmak gerekir. İş yerinde ya da dışarıda bulunulduğunda ellerin sık sık yıkanması önerilir.
  • Anne adayının daha önceden bilinen kronik bir hastalığı varsa kış ayları öncesinde doktora başvurması gerekir.
  • Bulaşıcı hastalıklardan korunmak için okul çağı çocuklarından ve hastalık taşıyan yakın kişilerden de uzak durulmalıdır.
  • Herhangi bir hastalığın belirtileri gözlemlendiğinde vakit kaybetmeden hekime başvurulmalıdır. Gebelikte bu durumlar için kullanılabilecek güvenli ilaçlar vardır. Bilinmelidir ki burun akıntısı boğaz ve akciğer enfeksiyonu riskini artırır.
  • Kışın tatil planlaması yapılırken 2000 metreden yüksek yerlerde oksijen yetersizliği olabileceği akılda tutulmalıdır. Kayak gibi düşme ve kırık riski taşıyan sporlar yapılmamalıdır.

4. Kış hamileliklerinde bakım

  • Kışın soğuk havanın etkisiyle ciltte kurumalar ve çatlaklar oluşur. Hamileler için üretilen çatlak kremleri ve nemlendiricilerin düzenli olarak tüketilmesi ile bu cilt problemlerinin oluşması önlenebilir. Ayrıca el ve yüzü yıkarken soğuk su yerine ılık su kullanımı önerilir.
  • Bol su içmek ise elbette anne adayının cildini korumanın yanında hem anne adayının hem de bebeğin sağlığı için aksatılmaması gereken en önemli şeydir.
  • Kış aylarında gebelik boyunca düzenli kontrole gidilmesi gebeliğin güvenli seyri, zamanında gereken önlemlerin alınması için önemlidir.
  • Anne adayı hamileliği boyunca doktorundan bilgi almaktan ve ona sorular sormaktan çekinmemelidir.

 

Prof Dr İsmail Çepni
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Hamilelikte Cilt Bakımı

Gönderildiği yer: Güzellik, Hamilelik Dönemi | 0

Hamilelik süresince de güneşten korunmaya özen göstermek gerekir. Sürekli güneşten koruyucu kullanın. Güneş ultraviyole A (UVA) ve ultraviyole B (UVB) ışınları yayar. Günümüzde UVA ve UVB’nin erken deri yaşlanması, leke oluşumu, ve hatta deri kanserlerine sebep olduğu bilinmektedir. Gün içi normal hayatta bile farkına varmadan sürekli ultraviyole ısınlarına maruz kalırız. Örneğin camdan UVA ışınları rahatlıkla geçmektedir. Hamilelikte hormonların etkisi ile cilt hassaslaşır ve lekelenmeye meyilli hale gelir. Bu yüzden her gün, düzenli olarak dışarı çıkmadan yarım saat önce en az 20 faktörlü bir güneşten koruyucu krem kullanılmalıdır. Ayrıca sokağa çıkmadan önce ve uzun sure güneşli ortamda kalınacağı zamanlarda güneşten koruyucu ürün üç veya dört saatte bir tekrar sürülmelidir. Havuz ve denize girdikten sonra tekrar sürmeye özen gösterilmelidir. Güneşten koruyucu ürün hem UVA hem de UVB’ye etkili , en az 20 faktörlü olmalıdır. Sivilce ve ciltte yağlanma şikayeti olanlar özellikle yağsız (oil_free) güneşten koruyucu kullanmalıdırlar Yüz temizliği düzenli yapılmalıdır. Çünkü bazı hamilelerde cilt daha yağlı hale gelir. Eğer düzenli temizlenmezse gözenekler tıkanarak sivilce artısı olabilir. Bazen de hamilelerde cilt kuruluğu olabilir. Uygun olmayan temizleyici ürünler ciltte tahrişlere veya alerjik reaksiyonlara sebep olabilir. Hamile kadınlarda cilt günde bir veya iki kez temizlenmelidir. Temizleyici ürün cilt yapısına uygun olmalıdır. Yağlı ve karma ciltler köpük veya jel seklindeki temizleyici ürünleri kullanabilirler. Bu ürünler aşırı kurutucu olmamalıdırlar. Çok kuru ve hassas ciltler ise cilt yapılarına uygun jel, köpük veya süt seklindeki ürünleri kullanabilirler.

Nemlendirici kullanımı da çok önemlidir. Hamilelik döneminde bazı ciltler yağlanırken bazılarında kuruluk oluşabilir. Yağlı ciltler yağ içermeyen oil-free ibareli krem ya da losyonlar kullanmalıdırlar. Kuru ve hassa ciltler cilt tiplerine uygun ürün kullanmalıdır. Sabah nemlendirici olarak güneşten korucu ürün de tek başına kullanılabilir veya nemlendirici üzerine uygulanabilir. Nemlendirici kullanım sıklığı cildin ihtiyacına ve dış etkenlere göre değişir. Günde iki kez veya da sık kullanılabilir.

Hamile kadınlarda aşırı terleme nedeniyle banyo ihtiyacı artar. Banyo her gün veya hafta da en az üç kez yapılabilir. Terleme ve kilo artısı nedeniyle kasık, göğüs altı ve koltuk altı gibi kıvrım bölgelerinde pişik, isilik veya mantar olmaması için banyodan sonra iyi kurulanılmalıdır. Ayrıca kıvrım bölgeleri pudralanabilir veya hafif bir krem sürülebilir. Cilt kuruluğundan yakınanlar için hafif bir vücut losyonu uygun olabilir.

Hamilelikte ciltte çatlak oluşmaması için alınabilecek önlemler ne yazık ki kısıtlıdır. Masaj veya cilt yağı gibi ürünlerin kullanımı faydalı olabilir. Cildin aşırı gerilmesi cilt çatlağının sebeplerinden biridir. Bu yüzden aşırı kilo alınmamasına özen gösterilmelidir. Cilt çatlağına faydalı olduğu belirtilen kremleri doktor gözetimi altında hamileliğin üçüncü ayından sonra başlayabilirsiniz. Doğumdan sonra emzirme olmadığı dönemde cilt çatlağı dermatolog tarafından tedavi edilebilir. Tedavi erken dönemde başlanırsa yüz güldürücü olabilir. Tedavide retinoik asitli kremler, meyve asitli kremler, vitamin enjeksiyonları ve lazer uygulamaları kullanılmaktadır.

Hamilelik döneminde varis ve kılcal damar artısına meyil vardır. Ailesinde varis ve kılcal damar öyküsü olanlar, hamilelik öncesi bu tür şikayeti olanlar ve ayakta uzun sure kalması gereken mesleği olanlar dikkatli olmalıdırlar. Varis ve kılcal damar oluşumuna eğilimli olan kişilerin varis çorabı giymesi uygun olacaktır. Hamileler için özel üretilen varis çorapları mevcuttur. Her sabah yataktan kalkmadan önce giyilmelidir. Bacak kaslarını kuvvetlendirmek ve kas hareketlerinin damarlar üzerine masaj yapıcı etkisinden yararlanmak için yürüyüş çok faydalıdır. Günde en az bir kez, 30 dakika kadar bacakları kalp hizasının üstünde uzatarak dinlendirilmelidir. Doğumdan sonra varis ve kılcal damarların bir kısmında gerileme olur. İyileşmeyenler lazer, skleroterapi veya ameliyat yöntemleriyle tedavi edilebilir

Gebelikte görülebilen deri değişikliklerinin büyük bir kısmı hormonların vücuttaki etkilerine bağlıdır. Bu değişiklikler çoğu kez hastalık değil normal değişikliklerdir. Bunların bir kısmı kalıcı olabilirken, bir kısmı doğumdan sonra geriler.
Uzm. Dr. Eylem ACAR

1 4 5 6 7 8