Kabızlık

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Kabızlık Nedir?
Kabızlık, bağırsaklarda kasılıp gevşeme hareketlerinin çok yavaş olmasından kaynaklanarak bağırsaktaki atılması gereken dışkıların, boşaltım yapmakta güçlük çekilmesi ve zorlanmasıdır. İnsan vücudunda atılması gereken dışkı, bağırsakların kasılıp gevşemesi yolu ile olduğu için, bağırsaklardaki bu kasılıp gevşeme hareketi çok yavaş olduğunda kabızlık denilen rahatsızlık ortaya çıkar.

Çocuğunuz Kabız mı?
Her çocuğun, bağırsak çalışması farklıdır, bazı çocuklar normal tuvaletlerini yaparken bazı çocuklar tuvalet sırasında zor ve ağrılı bir şekilde sorun yaşarlar. Çocuklar da genellikle beş yaşına kadar kabızlık problemi birçok nedenden dolay görülebilir.

Kronik bir hale gelen kabızlık, çocuğunuzun karnının alt kısmında ağrılara neden olacaktır. Bu ağrılara maruz kalmak istemeyen çocuk tıpkı çişini tuttuğu gibi kakasını da tutacaktır. Bu da onun kabızlığa bir şekilde davetiye çıkarması anlamına gelir. Alışkanlık haline gelen bu durum, kronik kabızlığın en büyük tetikçisidir. Bu durumda bazen kaka az miktardaki sıvı olarak çamaşırın kirlenmesine neden olacak, bazen de gaz çıkarma sırasında böyle bir durum yaşayacaktır. Bu, çocuğun ishal olmuş gibi anlaşılmasına neden olur, ancak karın ağrıları şiddetlendiğinde, tuvaletini yaparken zorlandığında, çocuğun kabız olduğu anlaşılacaktır.

Çocuğunuz, kakasını birkaç gün yapmadıysa, kakasını yaparken minik taşlar gibi sert ve kuru bir şekilde yapıyor, bunu yaparken de büyük bir sıkıntı yaşıyorsa, kakasını yaparken zorlanıyor ise kabız olmuş demektir. Genellikle geçici olan kabızlık durumu, üç günü geçmez ve her gün kaka için tuvalete çıkılmaması da kabız olduğu anlamına gelmez. Bir hafta içinde bir ya da iki kez kakasını yapmak için tuvalet ihtiyacı gideriliyorsa; kaka sert ise, çocuğunuz kakasını tam yapmadı gibi geliyorsa çünkü bitmedi deyip tuvaletten çıkmak istemeyecektir, o zaman çocuğunuz kabız olmuş demektir.

Çocuklarda Kabızlık Neden Olur?
Kabızlık bağırsaktaki atık ve dışkının sindirim sistemine geçmesinin oldukça yavaş seyretmesiyle dışkının kuruması ile bağırsaklardaki kasılma hareketinin yavaş hareket etmesidir. Suyun yeteri kadar tüketilmediği, lifli gıdaların yeterince alınmadığı durumlarda ortaya çıkar. Oyun oynayan ve oyununu yarım bırakmak istemeyen bir çocuk, ya da evlerinin dışındaki farklı ortamlarda tuvalete gitmek istemeyen çocuk, kakasını yapmamak için kakasını tutar, bu gecikme de çocuklarda kabızlık nedenlerindendir. Kabızlığın bir başka nedeni ise beslenme şeklinin değişmesidir. Sulu gıdalardan lifli ve katı gıdalara geçen çocuklar kabız olabilir. Çocuğun gergin ve stresli ortamlarda bulunması, sütten kaynaklanan alerjik bir rahatsızlık, çocuğunuz ilaç kullanıyorsa demir takviyesi ve benzeri ilaçlar nedeniyle; ilacın yan etkisi olarak, genetik faktörler yani kronik olarak ailede kabızlık sorunu yaşayan kişiler varsa kabızlık görülebilir.

Kabızlığı devamlı hale gelen çocuklar yemek yemekten rahatsız olurlar, çünkü kaka yaparken zorlandıkları ve tuvalete gitmek istemedikleri için yemek istemezler. Hazır gıdaları ev yemeklerinden daha çok tüketen çocuklarda, kabızlık baş gösterir, örneğin çocukların çok sevdiği patates kızartması, tost, gazoz, kola gibi asidi bol olan içecekler, bisküvi, çikolata gibi gıdaların fazlaca yenmesi kabızlığa sebep olan etkenlerdendir. Bebekliğinden kaynaklanan bağırsak problemleri de çocuğunuzun kabız olmasına neden olabilir. Mesela, doğuştan kaynaklanan bağırsak genişliği, kabızlık hastalığına neden olabilir. Çocuğun kilosu olması gerektiğinden fazla ise bağırsak problemi yaşayacak, kabızlık sorunuyla karşılaşacaktır. Çünkü kilo problemi olan çocukların hareketleri çok fazla değildir, hareketsizlikten kaynaklanarak tembelleşen bağırsaklarda biriken dışkı çok yavaş ilerleyecek, sertleşip kuruyacaktır, bu da kakanın dışarıya atılımını zorlaştıracaktır.

Anne babalar çocuklarının süt içmesinden oldukça hoşnut ve memnundurlar, ancak çocukların günlük süt tüketimi yarım litreyi geçtiğinde, hem böbreklerde taş, hem de kronik kabızlık ve demir eksikliğinin neden olduğu için, çocukların günlük süt ihtiyacını yattığı zaman dek yayarak kullanmanız tavsiye edilmektedir. Çocuğunuzun devamlı olarak katı gıdalarla beslenmesi de kabızlık nedenlerinden sayılmaktadır, çocuğunuz sebze sevmiyor diye hoşgörülü davranmayın, sebze yemeklerinden de yemesi için farklı şekilde uygulamalar kullanabilirsiniz.

Çocuklarda Kabızlığın Tedavisi Nedir?
Kabızlık durumunda kakasını yapabilmesi için öncelikle yapmanız gereken, çocuğunuzun bol su içmesini sağlamak, yiyeceklerine kuru erik veya kayısı hoşafı eklemek, zeytin yağlı yiyecekleri daha fazla tüketmesini sağlamak, meyvelere ağırlık vermek ve yeşil sebzeleri eklemek olacaktır. Ayrıca çocuğunuzun tuvalet eğitimini yaparken; kakası olsa da olmasa da yemeklerden sonra tuvalete götürmeniz yararlı olacaktır. Özellikle sabah kahvaltı sonrası dolu olan mide kaka yapma ihtiyacı doğurur.

Su tüketiminden sonra alınan kuru kayısı veya kuru incir, bağırsak hareketlerinin artması için ideal sayılabilen davranış şeklidir. Eğer çocuğunuza kurutulmuş meyve yediremiyorsanız farklı alternatifler üretebilirsiniz. Örneğin yoğurduna katarak meyveli yoğurt, haşlayarak hoşaf şeklinde verebilirsiniz. Kabız olan çocuğunuzu abur cuburlarla beslemeyin, çikolata, hamburger, makarna, poğaça gibi gıdalardan uzak tutmanız gerekir. Şiddetli kabız durumlarında, lavman yapılır, ancak lavmanı doktorunuz verdiyse yapmanız daha uygundur. Ağızdan alınan dışkı yumuşatıcılar da kullanılabilir. İlaçlardan, lavman ve fitilden ziyade eğer çok çok önemli cerrahi bir müdahaleye gerek olmayan kabızlık sorunlarını, doğal yollardan gidermeye çalışmak doğru bir yöntem olacaktır.

Çocuğunuzun hareket azlığı da kabız olmasına yardımcıdır. Tüm gün ders çalışmaktan veya başka sebeplerden dolayı, örneğin çocuğunuz bilgisayar başında çok zaman harcıyorsa, sürekli yatmaktan hoşlanıyorsa, yürümek ve arkadaşlarıyla oynamak konusunda çok da hevesli değil ise kabızlığa bir şekilde zemin hazırlıyor demektir. Çocuğunuz önemli bir sorun olmadığı halde, sürekli bir kabızlık yaşıyorsa, yemek saatlerini tekrar düzenleyip çocuğunuzun bağırsağının çalışmasına yardımcı olabilirsiniz, yemek yenince tuvalete çıkma ihtiyacı hissedeceğinden dolayı, yemek yiyen çocuğunuz rahatlıkla tuvalet ihtiyacını giderecektir. Çocuğunuz anne sütünden katı gıdaya geçtiğinde kabızlık sorunu yaşayabilir, bu gibi durumlarda, kuru siyah erik, kayısı, üzüm hoşafı yaparak günde yarım çay bardağı o günün içine yayarak içirebilirsiniz.

Çocuklar Ne Zaman Doktora Götürülmeli?
Kabızlık sorunu yaşayan çocukların da erken tedavi edilmesiyle, yani kabızlık sorunu kronik hale gelmeden tedavisi olumlu sonuçlanmaktadır. Kabızlığın giderilmesi için ilaç kullanmak gerekiyor ise, ilaçların doktorun önerdiği ve düzenli bir şekilde kullanılması gerekir ki kabızlık sorunu çözüme kavuşsun. Kabızlık sorununda fitil kullanımı kolay olsa da kullanılmaması tavsiye edilir, bunun yerine lavman, dışkı yumuşatıcı ilaçlar kullanılması tavsiye edilmektedir.

Kabızlık ağrılı bir durum olsa da iki veya üç gün içinde geçen bir bağırsak sorunudur. Ancak uzun süren ve kronikleşen kabızlık, sorun olmaya başlamıştır ve önemli hastalığın belirtisi olabilir, kabızlık iki haftayı geçti ise, karnın alt bölgesinde şiddetli sancı var ise, kaka ile birlikte kan var ise, kabızlık ile birlikte ateş, karında şişkinlik ve gerginlik, kaka yaparken makat çevresinde oluşan yırtılmalar ve çocuğunuzda nedenini bilmediğiniz kilo kaybı var ise doktora gitmelisiniz.

Sigaranın Bebeğinize Zararları

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Sigaranın bilindiği üzere zararları saymakla bitmeyecek kadar fazladır. Sigarayı hem içen, hem yanında içilen kişi açısından çeşitli tehlikeleri vardır. Bu kadar çok zararı olmasına rağmen, ülkemizde sigara tüketimi bir hayli fazladır. Yapılan araştırmalara göre ülkemiz sigara tüketimi açısından, maalesef diğer modern ülkelere göre oldukça üst seviyelerde yer almaktadır.

Aile bireylerinden birisi dahi sigara kullanıyorsa bu durumdan tüm aile fertleri etkilenir. İşte kişinin kendisi kullanmamasına rağmen, yanında sigara içilmesi durumunda oluşan duruma pasif içicilik denir. Bu durumda kişi aynı sigara içiyor gibi, sigaranın tüm zararlarından, hastalıklarından etkilenmektedir. Özellikle de bu durum aile içerisinde bulunan çocuklar için daha tehlikelidir. Edinilen bilgiye göre ülkemizde her üç ya da dört yaşındaki çocuğun pasif içici olduğu öğrenilmiştir.

Sigara dumanından iki kademeli olarak bahsedilebilir Sigara ilk yandığı zaman ortaya çıkan duman, orta akım dumanıdır. Sigara içildikten sonra nefes ile geri verilen duman esas akım dumanıdır. Sigara içerken ortaya çıkan dumanın yaklaşık yarısı orta akım dumanı, diğer yarısı ise esas akım dumanıdır. Bu dumanların içerisinde de bir çok kimyasal madde barınmaktadır. Orta akım dumanı, daha düşük sıcaklıkta olduğu için, bu dumandaki kansorejen maddeler daha fazladır. Nikotin ise esas akım dumanında daha fazladır. Sigara dumanı zaman geçtikçe daha da yaşlanır ve içerisindeki partikül fazındaki maddeler buhar fazına geçer. Esas akımdaki partiküller daha büyük iken, zamanla küçülür ve bu sebeple küçük hava yollarına kadar girebilir. Diğer bir ifadeyle, orta akım dumanı ve havada bulunan sigara dumanı, esas akım dumanından oldukça fazla tehlikeli ve zararlıdır. Bu zararlı durumdan hem içen kişi, hem de yanında içilen çocuk etkilenir.
Sigaranın Çocuklar Üzerindeki Zararları
Sigaranın içerisinde başta nikotin olmak üzere bir çok zehirli ve zararlı madde bulunmaktadır. Bu maddeler sigaranın içilmesiyle birlikte duman halinde ortamın her yerine yayılmaya başlar. Hatta aile bireyleri kendilerini rahatlatmak için çoğu zaman sigaralarını balkonda ya da eve ait bahçede içmeyi tercih edilir. Fakat uzmanların da ispatlamasıyla balkonda içilen sigara dahi içerideki çocuğun ciğerlerini etkilediği belirtilmektedir. Yani sigaranın dumanından kaçılacak hiçbir yer yoktur. Sigara içen kişilerin sigara dumanı, eline, saçına, tenine, giysilerine dahi bulaşır. Hatta sigara içilen evin duvarlarına, eşyalarına, halı ve perdelerine dahi sigara kokusu geçer. Gün içerisinde bu koku tekrar tekrar havaya yayılır.

Kanser Riski

Sigara kokusu sinen nesnelerde çoğu kanser yapıcı olan ve insan beynine zarar veren, arsenik, kurşun, hidrojen syanid gibi zehirli maddeler barındırmaktadır. Çocuklar pasif içici olarak bu durumdan etkilenir ve defalarca bu havayı solumak zorunda kalır. Ayrıca bu nesnelere sinen sigara kokusuna, çocuklar dokunup temas edince, zehir önce çocukların ellerine sonra ağızlarına geçmektedir. Her gün bu şekilde zehirli maddelere maruz kalan çocuklarda, bu zehir birikir ve sonrasında kanser riski artmaya başlar. Bu yolla vücuda giren ve beyin biriken ağır metaryaller çocuk beynine de zarar vermektedir. İşte uzmanlar tarafından, sigara dumanı dağıldıktan sonra bile nesnelere yapışıp kalan bu zehir, sigara dumanının üçüncü el zehiri olarak tanımlanır. Bunun için anneler ve babalar en azından çocuklarınız için evde sigara içmemelidirler ve birinin içmesine de izin vermemelidirler.

Bunun yanında toplum olarak da bilinçlenmek çok önemlidir. Sadece evlerde değil dışarıda, lokantalarda, parklarda, toplu taşıma araçlarında, kısacası kamuya açık tüm alanlarda çocukların bulunduğu ortamlarda da kesinlikle sigara içmek ve içilmesine izin vermek yanlıştır. Çocukların sağlığının söz konusu olduğu bu durumlarda hassas olmak önemlidir. Böyle yerlerde sigara içen biri varsa mutlaka uyarılmalıdır ve mekanın sorumlusuna durum bildirilmelidir.

Yapılan araştırmalarda hemen hemen her evden bir çocuğun pasif içici olduğunu gösteriyor. Her yıl maalesef sıfır ile beş yaş arası bin beş yüz çocuk anne ya da babası sigara içtiği için çeşitli hastalıklardan zarar görmektedir. Hatta bazıları üzücü bir şekilde ölümle sonuçlanmaktadır. Yanında sigara içilen çocuklar, yılda üç ile yetmiş paket sigarayı kendileri tüketmiş gibi, sigaranın içindeki zararlı maddelerden etkilenmektedirler. Böyle düşünüldüğünde sigara içmek anne ve babaların çocuklarına yaptıkları çok büyük bir haksızlıktır.

Eğer çocuğun yaşı daha da küçükse, durum daha da tehlikelidir. Özellikle yeni doğan bebeklerde, solunum sistemi de dış dünyaya tam alışkanlık göstermediği için, bebeğin soluduğu havada bulunan karbonmonoksit molekülleri sigara içenlerde olduğu gibi bebeğin ciğerlerine de yapışır. Onların solunum sistemleri bunu tolere edemediği için, uyurken özellikle soluk alamama durumları olabilir ve ani bebek ölümleri ortaya çıkabilir.

Bağışıklık Sisteminin Zayıflaması

Aynı zamanda, sigara dumanı çocukların bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olur. Bu durumda çocukların virüslere, bakterilere, mikroplara karşı daha savunmasız olmasına neden olur. Bu çocuklar hastalıklara daha çabuk ve kolay yakalanırken, hastalıktan hemen kurtulamazlar. Küçük yaşlarda ağır mikrobik rahatsızlık yaşayan çocuklar, bunun sonucunda kalıcı hasara maruz kalabilirler ve tüm hayatları boyunca bununla uğraşmak zorunda kalırlar. Çocukların tüm sistemlerinin sağlıklı bir şekilde gelişmesi, sağlıklı birer birey olarak hayatlarına uzun yıllar devam etmeleri için sigaranın tüm zararlı etkilerinden korunmaları gerekir. Bu da anne babaların en temel görevlerindendir.

Sigara kullanan ailelerin çocuklarında alt ve üst solunum yolu enfeksiyonları, astım, bronşit, nezle, orta kulak iltihabı, zatürre, şiddetli öksürük, hırıltı, sinüzit gibi hastalıklar daha yaygın görülür. Bu hastalıkların iyileşme süresi çok yavaştır. Bazıları ise kronikleşerek çocukta kalır. Özellikle sigaranın üst solunum yollarına etkisi oldukça fazladır. Bu çocuklarda üst solunum yolları enfeksiyonları oldukça fazladır. Buna bağlı olarak hastaneye yatma oranları da fazladır. Çocuğuyla aynı odada iken sigara içen bir annenin, çocuğunun hastaneye yatma riski yüzde elli altı oranında fazladır. Sigara kullanımı yetişkinlerde
kanser yaptığı bilinmektedir. Bunun yanında çocukların sigaradan etkilenmesiyle, lösemi ve lenfoma gibi kanserlere yakalanma riski de fazladır.

Solunum Sisteminin Bozulması

Anne ve babaları sigara içen çocuklarda, küçük yaşlardan solunum sisteminin bozulmaya başladığı saptanmıştır. Buna bağlı olarak da birinci saniyede zorlu soluk alıp vermede sıkıntı yaşanır. Anne ve babası sigara içen astım hastası çocuklar, daha sık ve daha şiddetli atak geçirebilir. Anne ve baba sigara kullanmayı azalttıklarında, çocuktaki astım bulguları azalabilir.

Sonuç olarak bakıldığında, pasif sigara içicilik, çocukların hem solunum sistemlerine, fiziksel gelişimlerine , psikolojik durumlarına pek çok yönde kalıcı olarak zarar vermektedir. Hem gelişme ve öğrenme sürecinde olan çocuklar en çok anne ve babalarını rol model alırlar. Kendisi sigara kullanan bir aile, çocuğuna iyi yönde bir örnek olamaz. Böyle düşünüldüğünde hiçbir anne ve baba çocuğunu böyle derecede bir zarar vermek istemez. O yüzden öncelikle ailelerin bilinçlenmesi lazım. İşin ciddiyetini anlayıp , sigarayla mücadele etmeyi öğrenmelidirler. Sigarayı bırakma yollarına başvurulması önce kişinin kendisi ve çocuğu için çok önemlidir. Çeşitli kurum ve kuruluşlardan sigarayı bırakmaya yönelik hizmetlerden yararlanılabilinir. Önce sigarayı azaltma yolu denenebilir. Konuda uzman kişilerden yardım ve destek alınabilir. Hem bu durum sadece günümüz ve kendi çocuklarımız için geçerli değildir. Gelecek nesillerin sağlığı açısından da son derece önemlidir.

Ayrıca bu konuda çocuk hekimlerine de çok iş düşmektedir. Doktorlar anne ve babaları sigara içmek konusunda sürekli uyarmalı ve çocukları sigaradan uzak tutmalıdırlar. Bu konuda aileler sık sık bilgilendirilmeli ve sigaranın çocuğa zararları hatırlatılmalıdır. Okullarda sigaranın ve pasif içiciliğin zararları hakkında ailelere ve çocuklara seminerler verilmelidir. Çocuk sigara dumanının en küçük bir partikülden bile uzak tutulmalıdır. Anne babanın sigarayı dışarıda bile içseler, içeri geldikten sonra hemen çocuğa temas etmeleri engellenmelidir. En azından kıyafetlerini değiştirip, dişleri fırçalanıp, elleri temizlendikten sonra çocuğa temas etmeleri sağlanmalıdır. Sigarayla mücadelenin ve bırakılmanın mümkün olduğu hiç unutulmamalıdır.

Hamilelikte Sigara Kullanımı

Hamilelik dönemi bir anne adayının heyecanla bebeğini beklediği en özel geçen bir süreçtir. Bu süreçte bebek tamamen annesine bağlı olduğu için, annenin her şeyinden etkilenir. Özellikle de annenin beslenme ve alışkanlıkları bebeği olumlu ya da olumsuz olarak etkiler. Sigara da maalesef bu alışkanlıklardan biridir. Uzmanların yaptığı araştırmalar sonucunda hamilelikten önce sigara kullanana annelerin, hamilelik döneminde de buna devam ettikleri ortaya çıkmaktadır. Hatta birçok anne hamilelik bitiminde ve emzirme döneminde de sigaraya devam etmektedir. Çünkü gebelikte sigara kullanımı genellikle annenin sigara alışkanlığının öncesine dayanmasıdır. Kadınlar arasında ergenlik döneminde başlayan sigara içme alışkanlığı, evlenme döneminde ve sonrasında da devam etmektedir. Sigara kullanan bayanların yüzde elli ile yetmişi hamilelik döneminde de sigara içmeye devam ettiği, araştırmalar sonucunda saptanmıştır.

Hamilelik döneminde sigara kullanmak hem anne hem çocuk için son derece tehlikeli ve zararlıdır. Sigara içerisinde 4000 ne yakın kimyasal madde içermektedir. Başta annenin solunum sistemi olmak üzere kalp, damar ve vücudun diğer organları üzerinde de olumsuz etkisi vardır.

Anne karnında sigaradan etkilenen bebekler oksijen yetersizliği yaşamaktadırlar. Buna bağlı olarak da doğum sırasında bebeğin kolaylıkla sıkıntıya girebileceği bir durum ortaya çıkmaktadır. Sigaranın içerisinde bulunan nikotin yağda eriyebilen bir maddedir. Bebek plasenta ve aracılığı ile annesinden beslenmektedir. Sigara içen annenin bebeği bu sebeple yeteri kadar oksijen taşınamadığından dolayı bebek beslenemez ve gelişemez. Karbonmonoksit ve nikotin plasentayı geçip bebeğe ulaşabilir. Sigara içen annelerin vücudundaki nikotin, bebeğe geçen nikotinden daha düşüktür. Yani nikotinin fazlası maalesef henüz doğmamış bebeğe geçmektedir. Dolayısıyla sigara içen annenin bebeği, normal bir annenin bebeğine kıyasla gelişme geriliği fazladır ve beslenme problemi vardır.

Bebek her şekilde annesine bağımlı olduğu için, annenin her türlü durumundan olumlu ya da olumsuz olarak etkilenmektedir. Hamilelik döneminde anne adayı sigarayı bırakırsa bebek de bu durumdan olumlu etkilenir. Anne sigarayı bıraktığında, annenin kanı zehirli maddelerden arınmaya başlar ve bebeğine bol miktarda oksijen gitmeye başlar. Bu nedenle anne adayı hamileliğin hangi aşamasında olursa olsun sigarayı bırakmada geç kalmamıştır. Ne kadar önce olursa bu anne ve bebek için o kadar hayati önem taşımaktadır. Sigara öncelikli hamileliğin ilk on ikinci safhasına kadar olan dönemde bırakıldığı zaman, anne karnındaki bebek diğer dönemlere göre daha az zarar görür. Anne adayı unutmamalıdır ki tek bir sigara bile bebek için zarar teşkil etmektedir.

Hatta, eğer anne adayı iradi davranabilirse hamilelik gerçekleşmeden önce sigara azaltılarak bırakılmalıdır. Mümkünse bu süreç gebelik gerçekleşmeden en az üç ay önce başlamalıdır.

Sigaranın Anne Adayı Üzerindeki Fizyolojik Etkileri

Akciğerler sigara kullanımıyla daraldığı için, ciğerlere daha az hava girer ve buna bağlı olarak nefes almada zaman zaman güçlük yaşanır. Damarlar sürekli daraldığı için tansiyonun yükselmesine sebep olur bu durum da hamilelikte anne ve bebek için son derece tehlikelidir. Nabız olması gerekenden daha hızlı atar ve bu durum anne adayını sıkıntıya sokar. Olası hamilelik bulantıları sigaranın kokusu ve içindeki maddeleri yüzünden daha da artar. Bu durumda anne adayının iştahı kapanabilir ve yemede problem çıkabilir. Oysaki hamilelikte dengeli ve düzenli beslenme anne ve bebek açısından çok önemlidir. Ayrıca sigara kullanmak çabuk yorulmaya neden olur. Anne adayı normalden farklı güçsüz ve enerjisizdir. Sigara kullanan annelerin koku ve tat alma duyularında azalma meydana gelir.

Gebelikte Sigara Kullanmanın Plasenta Üzerindeki Etkisi

Hamilelikte sigara kullanmak anne karnındaki bebeği saran zarın erken dönemde yırtılmasına yol açabilir. Ayrıca aşırı vajinal kanama yaşanabilir. Yine sigara kullanımı plasentanın anneye doğru şekilde yerleşmemesine ya da erken zamanda ayrılmasına neden olur

Sigaranın Bebek Üzerinde Etkileri

Hamilelikte erken doğum tehdidini arttırır. Gebelik sırasında düşük tehlikesi çok fazladır. Bebek anne karnında henüz tam gelişmeden düşük kilolu doğmasına neden olabilir ki düşük kilolu bebeğin hayat tutunması daha zordur. Gebelik sırasında kanamalara bağlı olarak, bebeğin kaybedilme riskini arttırır. Bebeğin yeni doğan döneminde ölme riskini arttırır. Doğumla birlikte bir çok hastalık bebekte görülebilir. Lohusalık döneminde annenin süt oranını azaltır. Bebekte pnömoni ve bronşit olma riskini arttırır. Bebeğin doğum sonrasında yoğun bakım ünitesine ihtiyaç duyulabilir. Bebekte kalp anormallikleri görülme riski fazladır. Bebekte karın duvarında anormallik görülebilir. Yarım damak dudak yapısı oluşabilir. Bebeğin göğüs kafesi gelişmemiş vaya eksik olabilir. Bebeğin kürek kemikleri anormal gelişmiş olabilir. Kusurlu omurga ve böbrek oluşabilir. Bebekte zeka geriliği görülebilir. Cilt yapısı aşırı ince alabilir ve cildin altındaki yağ tabakası eksik olabilir. Sigara kullanan annelerin çocuklarında ileride, hiperaktif görülme olasılığı vardır. Anneleri sigara kullanan bebeklerin soluk almanın durma riski son derece fazladır. Sigara kullanan annelerin bebeklerinde beşik ölümü adı verilen ani bebek ölümü riski, normal bir annenin bebeğine oranla iki kat fazladır.

Sigara kullanan annelerin bebeklerinde büyüme çağında boy uzama problemi yaşanabilir. Sigara bebeğin anne karnında ölme riskini arttırır. Gebelik sırasında sigaraya maruz kalan bebeklerin büyüdüklerinde sigara bağımlısı olma olasılığı fazladır. Sigara kullanan annelerin bebekleri sık sık hastalanırlar ve hastane gibi kalabalık ortamlara girmek, ilaç tedavisi almak zorunda kalırlar.

Sigara Kullanmanın Emzirme Dönemine Etkileri

Sigarada bulunan nikotin gibi kimyasal maddeler anne sütü ile bebeğe geçmeye devam eder. Sigara anne sütünde bulunan ve bebek için faydalı olan C vitamini miktarını azaltır. Sigara süt üretimini azaltarak, bebek için en faydalı olan anne sütünden gerektiği kadar yararlanmasına engel olur .Sigara kullanan annelerde genelde iştahsızlık görüldüğü için, bebeklerde doğumdan sonra yeteri kadar beslenemez. Sigara kullanan annelerin sütündeki besleyicilik oranı daha azdır. Sütün kalitesi düştüğü için, daha erken ek gıdaya yada mamaya geçiş gerekebilir. Sigara bazı annelerde sütün kokusunu ve tadını değiştirebilir. Böyle bir durumda bebek annesini emmeyi tamamen reddedebilir. Sigara kullanan annelerin bebeklerinde emmeden sonra daha çok kusma, kolik, gaz ağrıları gibi rahatsızlıklar görülebilir.

Eğer anne sigarayı bırakamıyorsa en azından şu tedbirleri almalıdır:

Sigara içtikten sonra ne kadar çok vakit geçerse sütteki nikotin oranı o kadar azalmaktadır. O yüzden sigara içtikten hemen sonra bebek emzirilmemelidir. En az bir iki saat beklenmelidir. Evde yada arabada bebekle aynı ortamda sigara içilmemelidir. Sigara mümkün olduğu kadar açık alanda içilmelidir. Gün içerisinde mümkün olduğu kadar az sigara içilmelidir. Emzirirken bir taraftan sigara kesinlikle içilmemelidir. Çünkü bu esnada bebeğin küçücük ciğerleri sigara dumanından çok etkilenecektir. Sigara içilen ortam mutlaka düzenli havalandırılmalıdır. Hatta sigara içtikten sonra eller yıkanmalı, kıyafet değiştirilmelidir. Çünkü sigara dumanı kıyafete ve cilde çok siner. Nikotin seviyesi daha düşük olan sigaralar tercih edilebilir. Mutlaka bir uzmanla ya da sigarayı bırakma danışma hattıyla irtibata geçilip, profesyonel yardım almak gereklidir. Unutulmamalıdır ki sigara bir bağımlılıktır ve eğer insan isterse bunu başarabilir. Özellikle de minicik bir bebeğin hayatı ve sağlığı söz konusu ise bu yapılmalıdır. Eğer bu durumlara dikkat edilmez de bebek pasif içici durumuna geçerse, bebekte zatürre, bronşit, astım, ani ölümler gibi sorunlar artabilir.Bu durumda hayata yeni tutunmaya çalışan bebek için son derece zararlıdır.

Sigarayı Bırakmanın Bebek İçin Faydaları

Bebeğinizin zamanından önce doğmasını engellemiş olursunuz. Bebeğin düşük kilolu olması engellenir. Bebeğin ciğerlerinin daha iyi gelişmesine katkı sağlanış olur. Bebeğin herhangi bir sağlık sorunu ile doğma riski azaltılmış olur. Bebeğin sigara bağımlısı olma riski azalır. Her şeyden önemlisi evinize sağlıkla bebeğinizle dönme şansınız yüksektir.

Sigarayı Bırakmanın Anne İçin Faydaları

Sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiğiniz için suçluluk duygusu yaşamayacaksınız. Kendinizi daha enerjik hissedeceksiniz. Öksürmeniz, nefes alışınız düzene girecek. Kanser olma riskiniz, kalp krizi ve felç geçirme riskiniz azalacak. Ailenizle ve bebeğinizle mutlu bir hayat geçirebileceksiniz. Sigara dumanına maruz kalmaktan kurtulacaksınız. Sağlıklı dişlere ve vücuda sahip olacaksınız. Çocuğunuza büyüdüğünde iyi bir rol model olacaksınız.

Sigara için ayırdığınız parayla aile bütçesine katkı yapabilir daha güzel şeyler için birikiminizi harcayabilirsiniz.

 

Bebeklerde Tekrarlayan Pişik Sorunu

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Pişik, deri katları arasında ortaya çıkan kaşıntıdır. Nem ve ısının artması sonucu sürtünme ile deride tahriş meydana gelmektedir. Bu da pişik olarak adlandırılmaktadır. Oldukça yaygın olarak görülen deri kaşıntısı, hayatın devamı sırasında beklenmedik bir anda ortaya çıkabilir. Daha çok geniş, büyük deri alanlarını etkileyen pişik, koltuk altında, göğüslerin altında, genital bölge ve karın kısmında yaygın olarak görülür. Pişiğin risk faktörleri, obezite, sıcaklık ve nemdir. Pişikten rahatsız olan bireyler, deride kızarıklık, yanık ve kaşıntıdan şikayet etmektedirler. Uzun süredir devam eden pişik, küf kokusu yaratabilir. Pişik, görsel muayene ile teşhis edilir. Pişik, bakteri ve mantar hastalığı gibi nedenlerle enfekte olabilir. Pişik bir kenara, derideki katmanlarda meydana gelen patlamalar, diğer birçok dermatolojik durumu meydana getirir. Pişik, uzun dönemde kilo verme ve kısa dönemde de pudra kullanımı ile engellenebilir.

Pişik Neden Olur?
Basit pişik olma durumu; sürtünme, nem, yüksek sıcaklık sonucu oluşan tahriş edici deri iltihabıdır. Çeşitli ilaç ve kimyasalların alerjisi ve bakteri, mantar, tırnak mantarları ve mayalar gibi çeşitli mikroorganizmalar sonucu pişik oluşabilir. Ayrıca, intertriginöz alanlarında görünen dermatolojik hastalıklarda oluşabilir.

İdrar, dışkı ve ter de deri problemlerinin oluşmasında etkilidir. Ancak, pişik oluşumuna en çok etkiyi sağlayan faktör sıcak ve nemdir. Bu ortam, mikropların gelişimi için uygun ortamı sağlamaktadır. Ayrıca, sıkı elbise ve ayakkabılar da sürtünmeyi arttırdığından pişik oluşumuna neden olmaktadır. Sıkı sütyenler kadınlar için pişik oluşumuna neden olur. Bunun için daha iyi destekli sütyenler kullanılmalıdır. Naylon ve insan yapımı sentetik fiberler pişik oluşumuna neden olduğundan, pişiğin engellenmesi için daha çok emici kumaşlarla, pamuklu kumaş kullanmaya dikkat edin.

Eğer aşırı kiloluysanız, bu da pişik oluşuma neden olmaktadır. Fazla kilolardan kurtularak sürtünmeyi azaltabilirsiniz. Böylece, pişik oluşumunu engellemiş olursunuz.

Egzersiz sonrası duş alımı önemlidir. Ancak, duştan sonra tam olarak kurulanma, pişik oluşumu için daha önemlidir. Duş sonrası tam olarak kurulanmalı ve nemli yerlerden kurtulmalısınız. Bunu, saç kurutma makinesi yardımıyla yapabilirsiniz. Koltuk altı nemli bölgeleri ve göğüs çevresinde oluşan nemleri soğuk aylarda saç kurutma makinesi yardımıyla kurutabilir ve pişik oluşumunu engelleyebilirsiniz.

Pişik Risk Faktörleri Nelerdir?
Çevresel faktörler, pişik oluşumunda ve şiddetlenmesinde en büyük rolü oynamaktadır. Sıcaklık ve nemin en yüksek seviyelerde olduğu yaz aylarında, pişik oldukça sık görülmektedir. Bisiklet kullanımı, koşu gibi tekrarlanan hareketler, deride yara oluşturucu ve tahriç edici bir güç oluşturur. Bazı risk faktörleri sonucu da, pişik oluşur. Bu risk faktörleri; obez olmak, diyabete sahip olmak, nasır, takma uzuv ve yüksek ısı ve neme maruz kalmak gibi faktörlerdir.

Diğer risk faktörleri de; idrar tutamama, aşırı terleme, kötü hijyen ve yetersiz beslenmedir. Bebeklerde ise, kısa boyun ve bükülmüş duruşları sonucunda pişik riski oluşur. Ayrıca sedef hastalığı gibi bazı deri hastalıkları da, pişiğin gelişimini etkiler.

Pişik Semptom ve İşaretleri
Pişik nasıl görünür? Birey pişik olduğunu nasıl anlar? Kırmızı ve kırmızımsı kahverengi bir kızarıklık, pişiğin en belirgin göstergelerindendir. Bunun yanında, hassas, kaşıntı oluşan bir cilt, kötü bir koku ve çatlak, kabuklu sert bir cilt de pişik nedenlerindendir. Pişik, neme maruz kalmış ve birbiriyle sürtünen herhangi bir deri bölgesinde oluşabilir. Bebeklerde ise, bebek bezinin neden olduğu pişikler sıkça rastlanır.

Pişik, bireyin vücudunda, ayak parmakları arasında, koltuk altında, iç uylukta, kasıkta, meme veya karın alt kısmında, boyun kıvrımlarında ve kalça arasında görülebilir. Eğer bu pişik semptomlarından birine rastladıysanız, devamında enfeksiyon oluşmaması için doktora görünmeniz önemlidir.

Pişik Teşhisi
Pişiği diğer cilt bozukluklarından ayırt etmek zor olabilir. Ancak, hastalık geçmişi, tanı koymada yardımcı olabilir. Eğer sağlık geçmişinde merhem, antibakteriyal şampuanlar, lokal steroidler gibi ipuçları bulunuyorsa, pişik teşhisinde yardımcı olabilir. Bazı steroidler, atrofi ve meserasyon gibi deri problemlerine, bazı şampuan ve merhemler ise deri iltihaplarına neden olabilir. Görsel muayene ile, ciltte oluşmuş yaralar tanımlanabilir.

Pişik Komplikasyonları
Pişik, enfeksiyon içeren çeşitli mikroorganizmaların etkileri sonucu oluşabilir ve etkileri büyümeden yok edilmelidirler. Mantar enfeksiyonları, pişik bölgelerinde en çok görünen enfeksiyon türüdür. Bu enfeksiyonları, uygun testlerle ortaya çıkarmak önemlidir. Deriyi etkileyen küçük kazıntıların mikroskop altında analiz edilmesi gibi testlerle çözümler üretilebilir. Değişik türlerde deri hastalıkları bulunmaktadır.

Pişik Kimleri Etkiler?
Pişik, her yaş grubundaki insanı etkileyebilir özelliktedir. Çünkü, ihtiyaç duyduğu şey nem ve sıcaklıktır. Bu yüzden bebeklerden ki en çok bebekleri etkiler, yaşlı insanlara kadar her insanda belirebilir. Ancak daha çok, tabii ki risk faktörlerini taşıyan insanlarda görünmektedir. Aşırı kilolu bireyler, diyabet hastaları, yatakta çok zaman harcayan insanlarda, bebek bezi dolayısıyla bebeklerde ve idrar tutamama sorunu yaşayan her bireyde görünmektedir. Kısacası, vücut yüzeyinde sürtünmeye ve neme neden olan her türlü sebep dolayısıyla, bu tür nedenlere sebebiyet veren her türlü giysi ve kullanılan her üründen dolayı pişik meydana gelir.

Pişik Tedavisi Nasıl Yapılır?
1.Engel Etmenler
Komplike olmayan pişikler, çok sayıdaki etmenler ve mekanizmalarla, deri katmanları kuru, temiz ve serin tutulabilir. Engelleyici maddelerin kullanımı ile, derideki problemler ile giderilebilir ve kaşıntı ve acı hafifletilebilir. Çinko oksit merhemler, vazelin gibi deri koruyucularla pişiğin etkisi giderilebilmektedir. Gazlı bez, pamuklu yüzeyler ile, geçirgen çarşaflar ile sürtünme azaltılabilir.

2.Kurutucu Etmenler
Alüminyum sülfat, kalsiyum asetat solüsyonu ve antiseptik kurutma maddeleri, talk pudrası gibi, pişiğin tedavisinde kullanılabilir. Pudra, mantar önleyici kremler ve merhemlerle aynı anda kullanılmamalıdır. Çünkü, ikisi aynı anda kullanıldığında yapışkan bir ortam yaratır. İkisi bir arada kullanılacaksa, 2 ya da 3 saat arayla kullanılmalıdır. Tedavi sonrası, semptomlar düzelmezse, potasyum hidroksit hazırlanmalı ve bakteri kültürü ve hassaslık testi yapılmalıdır.

3.Engelleme ve Diğer Pişik Tedavileri
Eğer siz ya da çocuğunuz pişiğe sahipseniz, doktor, basit bir öneriyle size çözüm sunabilir. Pişik olan bölgenin kuru ve hava aldığı bir pozisyonda bulunması durumu muhtemel öneridir. Eğer obezite hastasıysanız, kilo verme de, pişik oluşumunu engelleyen temel faktörlerden biridir. Bazı hastaların büyük ve sarkık göğüsleri de pişik oluşumuna neden olmaktadır. Bu durumda meme estetiği bir çözüm üretebilir. İdrar ya da dışkıya maruz kalan derileri bu durumdan korumak veya bu durumun oluşmasını engellemek, deride oluşabilecek ıslaklık yani nem durumunu ve dolayısıyla tahrişi engeller. Yumuşamaya yardımcı maddeler ile deriyi nemlendirmek, yumuşak bir vücut temizliği rutini sağlamak ve deri koruyucular kullanmak da insan vücudunun iyi bir yapıda olmasına yardımcı olur.

Bebeklerde Gaz Sorunu

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Bebeklerde gaz sancısı olarak adlandırılan infantil kolik, yeni bebek sahibi olan pek çok anne ve babanın ortak sorunu. Nedeni tam olarak bilinemeyen bu rahatsızlık her 10 bebekten 3′ ünde gözlenmektedir. Pek çok anne ve babanın şikayet ettiği bu durumdan kurtulmak mümkün. Bu durumu önceden hazırlıklı olarak hem bebeğinizi hem de kendinizi rahatlatmanız faydalı olacaktır.

Bebeklerde Gaz Nedir ve Neden Olur?
Bebeklerde gaz, sık görülmesi ve ebeveynlere rahatsızlık vermesine karşın bazı uygulamalar ile kolayca geçebilen bir hastalıktır. Bebeği besleme esnasında doğru pozisyonda tutmamak, bazı şekerlerin sindirimindeki yetersiz durum ve bebeğin bağırsak hareketlerini sağlayan sinir sisteminin yeteri kadar gelişmemiş olması gaz oluşumuna sebep olarak gösterilebilir. Ayrıca anne ve babanın acemiliği de bebek üzerinden etkisini göstermektedir.

Bebeklerde gaz iki şekilde olur. Bunlardan biri sindirim sitemine bağlı görülürken diğeri de merkezi sinir sistemi gelişimi ile alakalıdır. Bebeklerde gaz sancısının bir diğer sebebi de interaksiyonel teorisi ile de açıklanabilir.

1- Sindirim Sistemine Bağlı Gerçekleşen Gaz Sancıları

Bebeklerdeki bağırsak hareketliliğinin artması durumunda normal olmayan bağırsak hareketleri sonucu ağrı ortaya çıkmaktadır. Bu bebeklerin serum motilin düzeyleri diğer bebeklere oranla daha da yüksektir. Motilin, mide boşalmasını hızlandırır ve bağırsak hareketliliğini arttırıcı etki göstermektedir. Bu durumda olan bir bebeğin kord kanı ve ilk gün venöz kanda motilin düzeyi yüksek olmaktadır. Annenin beslenme esnasında aldığı inek sütü içeriğinin bağırsak geçirgenliğini arttırması sonucunda bebeğe geçmesiyle alerji gelişmektedir. Gaz sancısı yaşayan bebeklerin yaklaşık %10-25′ inde bu sebeplerden dolayı rahatsızlık görülebilir.

Annenin beslenmesindeki diğer yiyeceklerde benzer alerjik reaksiyon ya da intolernas oluşabilir. Bu yiyeceklere soya, fındık, kahve, kabuklu deniz ürünleri, baharatlı yiyecekler örnek olarak gösterilebilir. Tam olarak kanıtlanamasa da emilmeyen ve parçalanmayan karbonhidratlar kalın bağırsakta kısa zincirli yağ asitlerine dönüşmektedir. Bu gazlarda soluk yolu ile atılmaktadır. Böylece mide gazının, ağlamanın sonucu olduğunu söyleyebiliriz.

2- Merkezi Sinir Sitemi Gelişimine Bağlı Gaz Sancıları

Sindirim sisteminin dışında merkezi sinir sisteminin gelişiminin de gaz sancısı üzerinde etkisi bulunmaktadır. İnsanda mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren serotonin, bağırsak düz kasını kasarak kramplara neden olmaktadır. Melatonin ise tam tersine bağırsakları gevşetir. Serotonin ve melatonin akşamları sıçrama yapar ve belirli bir ritimde salınmaktadır.

Serotonin doğumdan itibaren ritmik olarak salgılanmaktadır. Bu sebep ile ilk aylarda melatonin yetersizliği nedeni ile gevşeme süresi de yeterli olamamaktadır.

3- İnteraksiyonel Teori

Bebeklerde gaz sancısına sindirim sistemi dışında daha farklı nelerin sebep olabileceği hakkında bazı hipotezler öne sürülmüştür. Bunlar, ağlama şeklinin süre olarak daha uzun ve ağlamanın şiddetinin aşırı olmasıdır. Bunların dışında alışılmamış anne-babalığın yansıması ya da uyumsuz anne-bebek ilişkisi de olabilmektedir.

Ailede otaya çıkan çatışmalar, annenin bebeğine yeteri kadar vakit ayıramaması, stres ve eşinin desteğinin yetersiz olması da risk faktörleri arasındadır. Ayrıca gebelikte aşırı sağlık problemlerinin olması ve zorlu doğumlar da sebepler arasında gösterilebilir.

Bebeklerde Gaz Sancısı Nasıl Anlaşılır?
Bebeklerdeki gaz sancısının olduğunu gösteren en birincil durum, bebeğinizin huzursuzluğunun artması durumudur. Ağzı sürekli emmek için aranır, dizlerini karına çekerek sinirli bir halde ağlayarak sizi şaşırtabilir. Bu sırada bebeğinizin bağırsaklarındaki gaz sıkışmasının neden olduğu spazm canını acıtarak bebeğinizi huysuzlanmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle de emerek rahatlamak istemektedir. Emerken de ağrı devam edince ne yazık ki ağlamaya devam etmektedir.

Bebeklerde Gaz Sorunu Nasıl Çözülür?
Bebeklerde gaz problemi genel olarak 3-4 aylık iken kendiliğinden geçmektedir. Fakat anne babalar bu durumda oldukça endişelenmekteler. Bu nedenle basit bazı yöntemlerle gaz sancısını önlemeniz mümkün.

1- Eğer bebeğinizi emziriyorsanız siz de gaz yapan besinlerden uzak durmalısınız. Gaz yapan besinleri tületmek bebeğe olumsuz etki yapabilir. Gaz yapan besinlere örnek vermek gerekirse, soğan, karnabahar, lahana, portakal, limon, kepekli yiyecekler, greyfurt sıralanabilir. Bunun yanında inek sütü içeren süt, yoğurt, peynir ve tereyağı tüketimi de kontrol altına alınabilir.

2- Bebeğinizi mama ile besliyorsanız, inek sütü içeren bazı mamalar gaz oluşumuna sebep olabilir. Bu durumda doktorunuza danışarak mama değişikliği konusunu görüşebilirsiniz.

3- Bebeğinizi biberon ile besliyorsanız biberonun emziği de fazla hava yutmasına sebep olabilmektedir. Büyük delikli emzikler ya da küçük delikli emzikler bebeğin fazla hava yutmasına neden olabilir.

4- Bebeğinizi besledikten sonra muhakkak gazını çıkarmayı ihmal etmeyin.

5- Gaz sancısı içinde ağlayan bebeklere ritmik hareketler ve devamlı sesler sakinleştirici etki gösterebilir. Bu nedenle anne ve babalar telaş yapmadan bebeği kucağına alarak gezdirebilirler.

6- Bebeğinizin ayaklarına karnına sıcak havlu koyabilirsiniz. Ya da havlu içine yakmayacak sıcaklıkta su torbası koymak da işe yarayabilir.

7- Ilık bir banyo da bebeğinizin rahatlamasına yardımcı olabilir.

8- Anne sütü ile beslenen ve 6 aydan küçük bebeklerde doktora danışılarak papatya, rezene ve ıhlamur gibi çaylar verilebilir.

Bebeğinizin gaz sancısına iyi gelebilecek bir diğer yöntem ise masaj yapmaktır. Bebeğinizde gaz sıkışması sonucunda oluşan spazmlar esnasında karın duvarı gergin ve sert bir haldedir. Hemen bebeğinize masaj yapmaya başlamak canını daha da acıtacağı için daha da ağlamasına neden olabilirsiniz. Bu nedenle bebeğinize masaj yapmaya başlamadan önce ilk olarak bebeğinizi kucağınıza alın. Ardından bacağınızda hafifçe sallayın. Diğer bir taraftan da avcunuzu birbirine sürterek iyice ısıtın ve sıcak avcunuzu bebeğinizin karnına kapatın. Bu şekilde avcunuz ile uygulayabileceğiniz sıcak bir uygulama bebeğinizin karnındaki spazmı az da olsa rahatlatacaktır. Hatta bazen bebeğinizin sadece bu şekilde bile rahatladığını fark edebilirsiniz.

Bu şekilde bebeğinizi rahatlattıktan sonra masaj aşamalarına başlayabilirsiniz. Bebek masajının ilk adımı ince bağırsağı uyarmaktır. Bunun için ilk olarak sıcak ellerinizi uygun bir bebek yağıyla birlikte göğüs kafesinin altından kasıklarına doğru, bebeğinizin karnını boşaltıyormuş gibi çekin. Her bir adımı uyguladıktan sonra 10 saniye kadar süre ile bebeğinizin dizlerini karnına doğru itin.

Bebek masajının diğer bir aşaması da kalın bağırsak üzerine uygulanmaktadır. Kalın bağırsağın hareketleri saat yönündedir. Bu nedenle bebeğinizin karnında sanki bir saatolduğunu düşünün ve sol elinizi saatin 6′ yı gösterdiği noktaya koyun. Bu şekilde saat yönüne doğru sol elinizle ilerleyin. Bu sayede bebeğinizin karnında saat yönünde daireler çizeceksiniz. Sağ elinizle de saatin 10 noktasından saatin 5 noktasına doğru yarım daireler yapın. Bu işlemleri 6 kez uyguladıktan sonra, bir önceki aşamada olduğu gibi 10 saniye bebeğinizin dizlerini karnına doğru itme hareketini uygulayın.

3. aşama olan son adımda da baş parmaklarınızı bebeğinizin tam olarak karın deliğine koyun. Ardından parmaklarınızı karnın yanlarına doğru çekin ve sanki kitap sayfalarını düzeltiyormuş gibi hareketler yapın. Bu hareketi de 6 kez tekrarlayın. Son olarak da 10 saniye bebeğinize diz itme adımını tekrarlayın.

Bu aşamaların ardından bebeğinizin karnı yumuşacık olacaktır. Bu sayede de gazını rahatça çıkarabilecek duruma gelmiş olacaktır.

Nereden Çıktı Bu Bitler?

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Bit, insan kafa derisindeki kandan beslenen minik böceklerdir. Pediculosis capitis adı verilen bitler, çocukları daha fazla etkilemektedir ve genellikle bit bulunan saçlardan diğerinin saçlarına doğrudan bulaşma yolu oluşmaktadır. Saçta bit oluşması, kişisel hijyen eksikliği ya da kirli bir yaşam ortamı belirtisi anlamına gelmemektedir. Ayrıca bitler, bakteriyel ya da viral enfeksiyon hastalıkları taşımamaktadır.

Reçetesiz ve reçeteli ilaçlar yardımı ile bitlerden kurtulmak mümkündür. Bit tedavisinde dikkat edilmesi gereken husus, saçların ve kafa derisinin bit yumurtalarından (sirke) tamamen temizlendiğinden emin olmaktır. Bitlerden arınmak için bir dizi evsel çare bulunmaktadır. Fakat, bu yöntemlerin etkileri ile ilgili klinik bulgular oldukça az sayıdadır.

Oluşum Nedenleri
Taba ya da gri renkli olan bitlerin boyutları bir çilek tohumu (siyah kısımları) kadardır. Bu böcekler kafa derisinden sağladıkları insan kanı ile beslenmektedirler. Dişi bitler, yumurtalarının saç tellerine tutunması için, yapışkan bir madde üretmektedirler. Bir yumurtanın kuluçka için ideal sıcaklığını sağlayan ortam, bağlandığı tabandan yaklaşık olarak 4 milimetrelik uzaklıktaki mesafedir.
Bitin Yaşam Döngüsü
Bir bit yumurtası, kuluçkadan sekiz ya da dokuz gün sonra yumurtasından çıkmaktadır. Bu aşamadan sonra, bitin daha olgunlaşmamış şekline nimfa adı verilmektedir. Bir nimfa yaklaşık olarak 9 ile 12 gün arasında olgunlaşmaktadır ve böylece bit oluşmaktadır. Yetişkin bir bit ise üç ile dört hafta boyunca yaşayabilmektedir.

Bulaşma Şekli
Bitler, sürünerek yavaş şekilde ilerlerler ve zıplamaz ya da uçmazlar. En yaygın şekilde bit, saçlarında bit olan birisi ile direkt temas kurulması yoluyla bulaşmaktadır. Bu nedenle, okuldaki çocuklar arasında oyun oynama sırasında ya da aile bireyleri arasında bitlerin bulaşması durumu daha sık yaşanmaktadır. Ayrıca, kuru saçların fırçalanması sonucu elektriklenmesi ile, kısa mesafedeki bitlerin hava yolu ile bulaşabildiğine dair bazı bulgular da bulunmaktadır.

Bitin dolaylı yoldan aktarımı olası değildir, fakat bitler bir kişiden diğerine şu şekilde bulaşabilmektedir;

Şapkalar, eşarplar ve atkılar,
Fırçalar ve taraklar,
Saç aksesuarları (toka vb.),
Kulaklıklar,
Yastıklar,
Mobilya döşemeleri, kumaşları,
Havlular.
Ayrıca, zaten bit bulaşmış olan bir kişinin şapkasının, diğerleri ile aynı kancada takılı olması ya da bu gibi eşyaların aynı dolaplarda tutulması yoluyla da bitler bulaşabilmektedir.

Tanı ve Testler
Amerikan Pediatri Akademisi’ne göre, bitlerin teşhis edilmesi en iyi standart, etkin şekilde kafa derisinde faaliyet gösteren canlı bitleri ve sirkeleri belirlemektir. Bitleri belirlemek için ise, ıslak ya da yağlandırılmış saçların incelenmesi tavsiye edilmektedir. Doktor, ince ve sıkı dişli bir tarak yardımı ile saçları dikkatli bir şekilde tarayarak, eğer varsa bitlerin tarağın dişlerine sıkışmasını sağlayacaktır. Böylece bit olup olmadığı anlaşılabilir. Eğer bu işlem ile herhangi bir canlı bit bulunmaz ise, emin olunmak için ikinci defa aynı işlem yapılır.

Sirkelerin belirlenmesi: Doktor çocukların saçlarında bit taraması yaparken aynı zamanda sirke taraması da yapmaktadır. Bu işlem sırasında doktor Wood ışığı denilen özel bir ışık yardımı ile sirkeleri bulmaya çalışır. Bu ışık, sirkelerin mavimsi renklerde gözükmesini sağlamaktadır. Fakat sirkelerin tespit edilmiş olması, kesin bir şekilde aktif bit olduğunun doğrulanması anlamına gelmemektedir.

Canlı bir sirke, kafa derisinde kuluçkaya yatmak zorundadır. Sirkeler kafa derisinde 6 milimetreden daha büyük şekilde ölü ya da içi boş şekilde bulunmaktadır. Şüpheli sirkeler ise mikroskop altında incelenmektedir. Eğer cansız sirkeler bulunduysa, bunlar muhtemelen önceden gerçekleşmiş olan bitlenmenin kalıntılarıdır ve aktif bir bitlenmenin kanıtı değillerdir.

Bit Tedavisi Nasıl Yapılır?
Doktor, bitlerin ve sirkelerinin yok edilmesi için, reçetesiz olarak satılabilen ilaçları tavsiye edebilir. Bu ilaçlar, son zamanlarda yüklenmiş olan yumurtaların yok olmasını sağlamaz. Bu nedenle uygun bir şekilde zamanlanmış olan ikinci bir tedavi ile, sirkelerin yetişkin olmasından önce, nimfa halindeyken yok edilmesi sağlanmaktadır. Bu doğrultuda bit tedavisi aşağıda belirtildiği şekildedir;

1.Reçetesiz Ürünlerle Tedavi
Kasımpatı çiçeği özünden sağlanan bir kimyasal olan piretrin bazlı olan bu reçetesiz ilaçlar, bitler için toksin özelliktedir. Bu kimyasal uygulanmadan önce saçlar, herhangi bir sabun ya da şampuan olmaksızın yıkanmalıdır. Piretrin bazlı ilaç ile yıkanan saçları, beyaz sirkeyle durulamak ise, saç diplerine yapışmış olan bit yumurtalarının (sirkelerin) dökülmesine yardımcı olmaktadır. Bu işlemleri uygularken, ürünün paketinde yazan talimatlara uyacak şekilde hareket ederek, saçları önerilen süre boyunca bekletmek ve sonrasında da ılık su ile yıkamak faydalı olacaktır. Reçetesiz ilaçlar ise şu şekildedir;

Permetrin (Nix): Bu ilaç, Piretrin’in suni bir versiyonudur. Yan etkileri ise, kafa derisinde kızarıklık ve kaşınmadır.
Katkı maddeli piretrin (Rid, A-200 Lice Killing): Bu ilaç, piretrin ile diğer bazı kimyasalların karışımı şeklindedir ve toksinlik açısından zengindir. Yan etikleri ise, kafa derisinde kızarıklık ve kaşıntıdır. Fakat bu ilacı, kasımpatı ya da Yakupotu çiçeğine karşı alerjisi olan kişiler kullanmamalıdır.

2.Reçeteli İlaç Tedavisi
Bazı coğrafi bölgelerde bitler, reçetesiz ürünlere karşı direnç geliştirmişlerdir. Ayrıca, reçetesiz ilaç tedavisi bazı yanlış kullanımlardan dolayı başarılı bir sonuç vermemiş olabilir. Ama eğer, doğru uygulandığı halde reçetesiz ilaç tedavisi başarılı olmamış ise, bu defa doktor reçeteli ilaç tedavisini uygun görecektir. Bu reçeteli ilaçlar şu şekildedir;

Benzil alkol (Ulesfia): Bu ürün bitler için toksik değildir, fakat bitleri oksijenden mahrum ederek yok etmektedir. Yan etkileri ise, kafa derisinde kızarıklık ve kaşıntı şeklindedir. Tıbbi malzemelerin dezenfekte edilmesinde de kullanılan benzil alkolün, nöbetler yaşanmasına ve yeni doğan bebeklerde ciddi reaksiyonların yaşanmasına neden olabileceği belirlenmiştir. Bu nedenle, benzil alkolün 6 aylıktan küçük olan bebeklerde kullanılması uygun değildir.
Malathion (Ovide): Malathion ilaçların kullanımına 6 yaş ve üstü çocuklar için izin vardır. Bu ilaçlı şampuan saça uygulanır ve sekiz ile on iki saat boyunca doğal şekilde kurumaya bırakılır. İlaç yüksek oranda alkol içerdiği için, saçlar saç kurutma makinesine maruz bırakılmamalıdır.
Lindan: Bu ilaçlı şampuanın, nöbet geçirme de dahil olmak üzere ciddi yan etkilere neden olma riski vardır. Bundan dolayı genellikle, diğer tedavilerin cevap vermemesi durumunda son çare olarak tercih edilmektedir. Ayrıca bu ilaç çocukların kullanımı için, Amerikan Pediatri Akademisi tarafından önerilmemektedir. FDA’ya göre ise, 50 kilonun altındaki kişiler, hamileler, emziren kadınlar, nöbet geçirme öyküsü olan kişiler ve HIV enfeksiyonu olan kişiler, bu ilaçtan uzak durmalıdır.

Belirtiler
Bir kişi, kendisine bit bulaştığının farkında olmayabilir. Ancak, bit bulaşmasının genel belirtileri şu şekildedir;

Kaşınma: Kafa derisinde, ensede ve kulaklarda kaşınma, bit bulaşmasının en yaygın belirtisidir. Bu kaşınmanın nedeni, bitlerin üretmiş olduğu özel salgıya karşı vücudun alerjik tepki vermesidir. Bir kişiye bitin bulaştığı ilk andan itibaren, iki ile altı hafta arasında kaşıntı yaşanmayabilir.
Kafa derisindeki bitler: Bitler saç diplerine saklandıkları için onların yerlerini tespit etmek zor olabilir. Ayrıca bitler oldukça küçük noktalar halindedir.
Saç diplerindeki bit yumurtaları (sirkeler): Sirkeler saç köklerine sımsıkı bağlı şekildedirler. Kuluçkadaki sirkeler ise, saç rengine uygun şekilde kamufle oldukları ve çok küçük oldukları için, kolayca fark edilmezler. Sirkeler, ensedeki ve kulak yakınlarındaki saçlar boyunca daha belirgin şekilde görülmektedirler. Boş sirkeleri ise fark etmek daha kolaydır, çünkü onlar daha açık renklidirler. Ancak, sirkelerin var olması, kesin olarak bir bitlenme durumu olduğunu göstermeyebilir.

Risk Faktörleri

Bitler saçtan-saça temas yoluyla yayıldığı için, okula giden çocuklarda ve gençlerde ve oyun çağındaki küçük çocuklarda oluşması riski daha yüksektir.

Komplikasyonlar
Çocuklarda bitlerden dolayı kafa derisinde yaşanan kaşıntılar çok şiddetli geliştiği takdirde, kafa derisinde birtakım çizikler ve yaralar oluşabilir. Bu yara ve çizikler nedeniyle enfeksiyonların gelişmesi söz konusu olabilir.

Yaşam Stili ve Evsel Çareler
Eğer bitlerden kurtulmak için ilaç kullanmayı tercih etmiyorsanız, bazı evsel yöntemleri kullanabilirsiniz. Fakat, bu tür tedavilerin etkinliğinin çok az sayıda klinik kanıtı bulunmaktadır. Bu alternatif yöntemler şu şekildedir;

Islak tarama: Saçları ıslak haldeyken, çok ince ve sıkı dişleri olan bir tarak yardımı ile taramak, bitlerin ve sirkelerin düşmesine yardımcı olabilir. Araştırmalar bu yöntemin etkinliği konusunda emin değildir. Ayrıca bu işlem sadece bir defa yapılmamalıdır ve en az iki kere tekrarlanmalıdır. Bu tarama işlemi birkaç hafta boyunca, her üç ya da dört günde bir uygulanmalıdır.

Uçucu yağ özleri:
Küçük çaplı klinik çalışmalar, bazı doğal bitkisel yağların, bitler ve sirkeler için toksin özellikte olduğunu göstermiştir. Bu yağ özleri şu şekildedir;
Çay ağacı yağı,
Anason yağı,
Ylang ylang yağı,
Birçok bitki yağında bulunan bir kimyasal bileşen olan nerolidol.
Bu ürünler, FDA tarafından onaylanmış ilaçlar için kullanılan güvenlik, etkinlik ve üretim standartlarını karşılamak için uygun değildir.

Boğucu ajanlar: Bir dizi ev ürünü, bitlerden kurtulmak için kullanılmaktadır. Bu yöntemler, bitlerin ve sirkelerin oksijenden maruz kalmasını ve boğulmasını sağlamaktadır. Boğucu ajanlar saça uygulandıktan sonra sarılıp, tüm gece boyunca bekletilmeli ve sonrasında durulanmalıdır. Sirke ve bitlerin boğulmasını sağlayan bu maddeler ise şu şekildedir;
Mayonez,
Zeytinyağı,
Tereyağı,
Vazelin.

Ev temizliği: Genellikle bitler, kafa derisinden uzakta bir gün dahi yaşayamazlar ve eğer kafa derisi yakınlarında uygun sıcaklığı bulamazlar ise yumurtlayamazlar. Bu nedenle, ev eşyaları üzerinde kalan bitlerin yaşama şansı azdır. Fakat önlem olarak, bitten etkilenen kişinin, son iki gün içinde kullanmış olduğu eşyalarını dezenfekte etmesi faydalı olacaktır. Bu temizleme önerileri ise şu şekildedir;
Eşyaları yaklaşık olarak 55 santigrat derecede sabunlu su ile yıkamak ve yüksek ısı yardımıyla kurulamak,
Tarak, fırça ve saç aksesuarlarını sıcak ve sabunlu su ile dezenfekte etmek,
Yıkanamayan ürünleri kilitli bir plastik torba içinde iki hafta boyunca saklamak,
Zemin, döşeme, halı ve mobilyaları iyice vakumlamak ve süpürmek.

NOT: Ayrıca, bitlerin ve sirkelerin yok edilmesi için, gaz yağı ya da benzin gibi tehlikeli ve zararlı maddelerin kesinlikle kullanılmaması gerekmektedir.

Korunma Yöntemleri
Özellikle çocuklar arasında bitlerin bulaşmasını önlemek bir hayli zordur. Çünkü çocuklar, okuldayken arkadaşlarıyla sürekli temas halindedirler. Ancak çocukların, şapka, atkı ve bere gibi eşyalarını asabilecekleri kendilerine özel kancaları ya da tarak, fırça ve toka gibi eşyalarını koyabilecekleri kendilerine ait dolaplarının bulunması, bit bulaşma riskini azaltmaya yardımcı olacaktır.

Pamukçuk

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Pamukçuk diğer bir adıyla, oral kandidiyaz olarak adlandırılmaktadır. Candida albicans mantarının ağız mukozasında yaptığı bir çeşit enfeksiyon çeşididir. Genellile çocukların ağızlarında sıklıkla olmasından dolayı sizlere bunu anımsatsa da yetişkin kişilerde de oldukça sık rastlanan sağlık sorunların başında gelmektedir.

Pamukçuklar ağzınızın içinde ve diş eti dibinde yumuşak dokular halinde gelişmektedir. Pamukçuklar dudakların yüzeyinde meydana gelmez ve bulaşıcı değillerdir. Pamukçuklar kimi zaman ağrılı olabilir ve konuşmada, yemek yemede zorluklar ile karşılaşabilirsiniz.

Çoğu pamukçuklar herhangi bir tedavi gerektirmeksizin bir ya da iki hafta içerisinde kendiliğinden yok olmaktadır. Eğer bu süreç sonrasında herhangi bir iyileşme durumu söz konusu değilse ve ağrılara sahipseniz doktora görünmeniz gerekmektedir.

Pamukçuk Belirtileri Nelerdir?
Pamukçuklar genellikle beyaz, sarı merkezli ve kırmızı bir sınır ile yuvarlak, oval şeklinde oluşmaktadır. Pamukçuklar ağız içinde, dilinizin altında, yanaklarınız iç kısmında veya dudakların iç kısmında diş etlerinizin dibinde bulunmaktadır. Yaralar ortaya çıkmadan bir ya da iki gün önce karıncalanma veya yanma hissini fark edebilirsiniz. Minör, majör ve herpetiform yaralar da dahil olmak üzere pamukçuğun çeşitli türleri vardır.

Minör Pamukçuk
Minör pamukçuk yaralar en yaygın olanıdır ve şöyledir; Genellikle küçüklerdir. Oval kırmızı kenarı ile şekillenmektedirler. Bir iki hafta içinde iz bırakmadan iyileşir.

Majör Pamukçuk
Majör pamukçukta yaralar daha az yaygındır ve şöyledir; Küçük pamukçuk daha büyük ve daha derindir. Genellikle tanımlanmış sınırları ile yuvarlak, ancak düzensiz kenarları ile birlikte zaman zaman çok büyük olabilirler. Son derece ağrılı olabilir. İyileşmesi altı hafta kadar sürebilir ve yara izi bırakabilir.

Herpetiform Pamukçuk
Herpertiform pamukçuk yaraları nadirdir ve genellikle ileri yaşlarda geliştirmektedir. Bunlar ise; Milimetrik boyutta, genellikle 10 ile 100 yaralar kümesi halinde meydana gelmektedir ve ülser ile birleşebilir. Düzensiz kenarları bulunur. Bir iki hafta içinde iz bırakmadan iyileşir.

Ne Zaman Doktora Görünmemiz Gerekmektedir?
Alışılmadık büyük pamukçuklar, tekrarlayan yaralar, kalıcı yaralar, iki hafta ya da daha fazla süre boyunca iyileşmeyen yaralar, dudakların (parlak kırmızı sınır) içine uzanan yaralar, eğer ağrılar kişisel bakım önlemleri ile kontrol edemez bir biçimde olursa, yeme ya da içme de aşırı zorluk çekme ve pamukçuk ile birlikte yüksek ateş olduğunda doktora görünülmesi gerekmektedir.

Pamukçuk Nedenleri Nelerdir?
Yapılan araştırmalar kapsamında, pamukçuk nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Pamukçuk için olası tetikleyiciler şunlardır;

Diş çalışması, spor aksilikler veya bir kaza sonucu yanak ısırması ve ağzınızda minör yaralanma
Sodyum sülfat içeren diş macunları ve ağız durulama problemleri
Özellikle çikolata, kahve, çilek, yumurta, fındık, peynir ve baharatlı ya da asitli gıdalar gıdalara duyarlılık
Vitamin B-12, çinko, folat (folik asit) ya da demir eksikliği
Ağzınızda bazı bakterilere karşı alerjik bir tepki oluşması
Helikobakter pilori, peptik ülsere neden olan bir bakteri türü
Hormonal değişimler
Stres

Pamukçuk nedeniyle belirli koşullar ve hastalıklar ortaya çıkabilir;
Çölyak hastalığı, glutene karşı hassasiyet neden olduğu ciddi bir bağırsak bozukluğu
Crohn hastalığı ve ülseratif kolit gibi iltihaplı bağırsak hastalıkları
Behçet hastalığı, ağız dahil tüm vücutta iltihabı neden olan nadir bir hastalıktır.
Bağışıklık sistemini baskılayan HIV / AIDS

Uçuk ise, pamukçuk herpes virüs enfeksiyonları ile ilişkili değildir.

Risk Faktörleri Nelerdir?
Pamukçuk herkeste oluşabilir. Ama gençlerde daha sık meydana gelir. Ayrıca kadınlarda daha sık görülmektedir. Genellikle tekrarlayan pamukçuk olan insanlarda hastalıklı aile geçmişi bulunmaktadır. Bu kalıtım, bazı yiyeceklerden ve çevresel etkilerden dolayı oluşabilmektedir.

Pamukçuk Testleri ve Tanısı Nasıl Olur?
Pamukçuk sorununu tanısı için herhangi bir test olmanıza gerek yoktur. Doktorunuz veya diş hekimi görsel sınav ile tespit edebilir. Bazı durumlarda, pamukçuk yaraları şiddetli ve sürekli olduğunda özellikle diğer sağlık sorunları da beraberinde kontrol etmek için testler gerekebilir.

Pamukçuk Tedavisi Nasıl Yapılır?
Pamukçuklar genellikle herhangi bir tedaviye gerek kalmadan bir iki hafta içerisinde kendiliğinden yok olmaktadır. Ama, büyük kalıcı ya da alışılmadık ağrılı yaralar genellikle tıbbi bakıma ihtiyaç duyar. Bu kapsamda ise uygulanacak bir dizi tedavi bulunmaktadır. Bunlar ise şöyle sıralanmaktadır;

1. Ağız Durulama
Doktorunuz ağrıyı azaltmak için ağrı ve enflamasyonu veya lidokain azaltmak için steroid deksametazon içeren bir ağız durulama reçetesi ile ilaç verebilir.

2.Tropikal Ürünler
Reçetesiz ve reçeteli ürünler (macunlar, kremler, jeller veya sıvılar) en kısa sürede yaralara uygulandığı takdirde ağrıları hafifletmeye yardımcı olabilir. Bazı ürünler ise şunlardır; Benzokain (Anbesol, Kank-A, Orabase, Zilatin-B), Fluocinonid (Lidex, Vanos), Hidrojen peroksit (Orajel Antiseptik Ağız Sore durulayın, peroksil), Aktif maddeler olmadan da pamukçuk için birçok topikal ürünler bulunmaktadır. Sizin için en iyi tedavi için doktorunuza veya diş hekiminize danışın.

3. İlaçlar
Pamukçuk yaraları şiddetli veya topikal tedavilere cevap vermeyen tarzda olabilir. Bu zamanlarda ilaçlar kullanılabilir. Bunlar şunları içerebilir; İlaçlar, normal olarak gut tedavisinde kullanılan bir kaplama maddesi ve kolşisin olarak kullanılan bağırsak ülseri tedavisi sukralfat (Carafate) halinde, özellikle pamukçuk tedavisine yönelik olarak kullanılmaktadır. Şiddetli pamukçuklar diğer tedavilere yanıt vermeyen tarzda ise steroid ilaçlar kullanılır. Ama ciddi yan etkilere sahiptir.

4. Yakma Tedavisi
Yakma sırasında, bir alet ya da kimyasal madde sararmış veya yanık olan doku yok etmek için kullanılır. Diş eti sorunlarını tedavi etmek için tasarlanmış topikal bir çözümdür. Kimyasallar ile pamukçukları yakma iyileşme süresini bir hafta gibi bir süre azaltabilir. Gümüş nitrat – pamukçuklar için kimyasal koter için başka bir seçenek – iyileşme hızını tam olarak göstermemiştir ama pamukçuk boğaz ağrıları hafifletmeye yardımcı olabilir.

5. Besin Takviyeleri
Folat (folik asit) gibi önemli besinleri düşük miktarlarda tüketmekte iseniz doktorunuz sizlere B-12 vitamini ya da çinko, vitamin B-6’nin bol olduğu bir besin takviyesini reçete edebilir.

6. İlgili Sağlık Sorunları
Pamukçuk oluşumu altında yatan başka bir sağlık sorunundan dolayı oluşmakta ise, doktorunuz ilk olarak bu hastalığın tedavisini yapacaktır.

Yaşam Tarzı ve Ev İlaçları
Bu ipuçlarını göz önüne alındığında ağrılarınızı hafifletmeye yardımcı olabilirsiniz. Ağzınızı çalkalayın. Bunun için tuzlu su veya kabartma tozu durulama suyu kullanın. Aşındırıcı asidik veya baharatlı gıdalardan uzak durun. Bunlar tahrişe ve ağrıya neden olabilir. Buz tedavisi uygulayın. Diş fırçalama işleminizi nazikçe yapın. Her yemek sonrasında dişlerinizi fırçalayın ve ağız temizliğine önem verin. Ağzınızı tahriş eden gıdalardan kaçının. Bunlar ananas, greyfurt, portakal, fındık, cips, simit, bazı baharatlar, tuzlu gıdalar ve asitli meyvelerdir. Hassas ya da alerjik olduğunuz herhangi bir yiyecekten kaçının. Sağlıklı yiyecekler seçin. Meyve, sebze ve tam tahıllı bol yemekler, beslenme eksikliğini önlemeye yardımcı olacaktır. Stresi azaltın. Stres öğrenmek için stres azaltma teknikleri ve meditasyon yapın.

Bebeklerde ve Çocuklarda İsilik

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

İsilik ya da miliarya olarak bilinen kaşıntı hali yalnızca bebeklerde yaşanan bir kaşıntı değildir. Yoğun ve tatlı şekilde kaşıntılara sebep olan isilik, yetişkinleri de etkisi altına almaktadır. İsilik özellikle de sıcaklık ve ısının artması ile nemli havalarda yetişkinler üzerinde etkisini göstermektedir.

Deri altında yer alan ve terlemeyi önleyen gözeneklerin (ter kanallarının) tıkanması sonucu oluşan isilik durumunun belirtileri ise, yüzeysel kabarcıklar şeklinde olabileceği gibi, kırmızı şişkinlikler şeklinde de gelişebilmektedir. Bazı isilik türlerinde, karıncalanma, yoğun kaşıntı ve yanma hissi yaşanabilmektedir.

İsilik zamanla kendiliğinden yok olmaktadır. Şiddetli şekilde seyreden isilik ise tıbbi bakım ve ilaç tedavisi gerektirebilmektedir. Fakat isilik için en iyi tedavi yöntemi, cildi serin tutmaya özen göstermek ve aşırı sıcaktan kaçınmak olacaktır.

İsilik Oluşum Nedenleri

İsilik, ter kanallarının bazılarında tıkanma meydana gelmesi sonucu gelişmektedir. Buna göre, normalde buharlaşması gereken terler, deri altında hapsolup sıkışmaktadır. Böylece iltihaplanma oluşmaktadır ve kaşıntı meydana gelmektedir. Bu ter kanallarının ya da ter gözeneklerinin neden tıkandığına dair geçerli bir sebep bulunmamaktadır. Fakat birtakım faktörlerin ter kanallarının tıkanmasında rol oynadığına dair araştırmalar mevcuttur. Ter kanallarının tıkanmasına neden olarak, isilik oluşmasına yol açan faktörler aşağıda belirtildiği şekildedir;

Olgunlaşmamış ter kanalları: Yeni doğmuş bir bebeğin ter kanalları tam olarak gelişmiş durumda değildir. Bundan dolayı yeni doğmuş bebeklerin ter kanalları daha kolay ve çabuk şekilde kopabilmekte ya da yırtılabilmektedir. Doğumundan ilk bir hafta içinde, özellikle de kuvöz içinde kalan, kalın giysiler giydirilen ya da çok sıcak bir ortamda duran veya ateşlenen yeni doğmuş bebeklerde, isilik oluşumu yaşanmaktadır.

Tropik iklim: Sıcak ve nemli hava isilik oluşmasına neden olabilmektedir.
Fiziksel aktivite: Yoğun şekilde yapılan egzersizler, ağır işler ya da herhangi bir aktivite nedeniyle yaşanan aşırı terleme sonucu isilik oluşabilmektedir.
Aşırı ısınma: Genel olarak aşırı ısınma durumu örneğin, çok sıcak tutan kıyafetler giyilmesi ya da elektrikli battaniye kullanılarak, sıcakta uyunulması gibi durumlar isilik oluşumuna yol açabilmektedir.
Uzun süreli yatak istirahati: Özellikle de yüksek ateş nedeni ile yapılan uzun süreli yatak istirahatleri isilik oluşmasına yol açabilmektedir.

Tanı ve Testler
İsilik için özel olarak planlanmış herhangi bir tanılama sistemi ya da test ve analiz yöntemi bulunmamaktadır. Doktor, hastada gelişen isilik kızarıklarını görerek dahi, isilik tanısı koyabilmektedir.

İsilik Tedavisi 
Hafif şekilde seyreden isilik döküntüleri için en ideal tedavi yöntemi aşırı sıcaktan kaçınmak olacaktır. Çünkü isiliklerin yapısı, sıcaktan kurtulunca ve soğuk ile karşılaşınca hızlı bir şekilde yok olmaya meyillidir. Bunun dışında, şiddetli şekilde seyreden isilik kaşıntıları, tedavi gerektirmektedir. İsilik tedavisinde izlenen yöntem ise genellikle haricen kullanılan yani cilt üzerine uygulanan merhemler şeklindedir. Böylece, isilik kaşıntılarından dolayı kaynaklanan rahatsızlık hissi hafifletilebilmekte ve gelişebilecek olan komplikasyonlar önlenebilmektedir. İsilik tedavisinde haricen kullanılan merhemler ve losyonlar aşağıda belirtildiği şekildedir;

1. Kalamin Losyon Tedavisi

Kalamin losyon; çinko karbonat ve demir oksit içeren pembe renkli bir toz bileşiminin losyon haline getirilmesi sonucu kullanıma hazır hale gelmektedir. Kalamin içeren bu losyon, isilikten kaynaklanan kaşıntıların hafifletilmesine ve sakinleşmesine yardımcı olmaktadır. Ayrıca kalamin losyon, isilik kaşıntılarından etkilenmiş bölgeye sürülerek yani haricen kullanılmaktadır.

2. Susuz Lanolin Tedavisi

Lanolin; koyun yününde doğal olarak bulunan yağlı bir maddedir. Bu madde, esterlerin sarımsı renkli ağdalı karışım özlerinden çıkarılmaktadır ve merhem kremlerin baz maddesi olarak kullanılmaktadır. Susuz lanolin ise, ter kanallarının tıkanmasını önlemektedir ve yeni doku bozulmalarının oluşmasını engellemektedir. Böylece, ter kanalları tıkanmadığı için yeni isilik oluşumu da önlenmiş olmaktadır.

3. Harici Steroid İlaç Tedavisi

Çok daha şiddetli şekilde seyreden isilik kaşıntılarının tedavisinde kullanılan harici streoid ilaçlar, hormon olarak işlev gösteren steroid kimyasalı içermektedirler. Bu harici losyonlar yardımı ile şiddetli isilik kaşıntıları hafifletilmektedir.

İsilik Belirtileri
Yetişkinlerde isilik oluşumu genellikle, cilt kıvrımlarında ve giysilerin sürtünmeye sebep olmasından dolayı gelişmektedir. Yeni doğan bebeklerde ise isilik kaşıntıları genellikle boyunda, omuzlarda ve göğüslerde gelişmektedir. İsilik kaşıntıları aynı zamanda koltuk altlarında, dirsek kıvrımlarında ve kasıklarda da gözlenebilmektedir.
İsilik belirtileri, isilik türlerine göre farklılıklar göstermektedir. Bundan dolayı isilik belirtileri ele alınmadan önce, isilik türlerine değinmek daha doğru olacaktır. İsilik türleri, ter kanallarının ne boyutta ve nasıl tıkandığı baz alınarak sınıflandırılmaktadır. Bu doğrultuda isilik türleri ve belirtileri şu şekildedir; Hafif formda gelişen isilik, cildin üst katmanı üzerindeki ter kanallarını etkilemektedir. Bu isilik türü, sıvı dolu kabarcıklar ve yumrular şeklinde net bir şekilde gözlenmektedir ve kolay şekilde bozunabilmektedir. Cildin daha derin katmanlarda gelişen isilik belirtileri, etkilenen bölgede kırmızı kabarcıklar ve kaşıntı ya da karıncalanma ve iğnelenme şeklinde kendini göstermektedir. Bazen, sıvı içeren kesecikler iltihaplı hale gelirler ve irin dolu kesecikler olarak gelişirler. Bu tür isilik kaşıntılarına da, miliarya pustulosa adı verilmektedir.
Çok daha nadir olarak gözlenen bir isilik türü olan miliarya profunda ise, cildin en derinde bulunan katmanı yani dermis katmanını etkisi altına almaktadır. Bu tür isilikte, cilt içindeki ter bezinin dışına ter sızıntıları geçmiş durumdadır. Bundan dolayı cilt üzerinde sıkı ve ürpermiş deri görünümünde olan ten renginde lezyonlar oluşmaktadır.

Doktora Gidilmesini Gerektiren İsilik Belirtileri
İsilik genellikle serinletme ve aşırı sıcaktan uzak durma gibi uygulamalar ile iyileşmektedir. Fakat eğer isilik kaşıntıları hem yetişkin hem de çocuklarda birkaç günden daha uzun sürüyorsa ve giderek daha da kötüye giden isilik kaşıntıları söz konusu ise ya da bir enfeksiyon durumu fark edildiyse, doktora gidilmesinde fayda vardır. Doktora gidilmesini gerektiren belirti ve semptomlar şu şekildedir;

Artan ağrılar, şişkinlikler, kızarıklıklar ya da isilikten etkilenen bölgede artan yanma hissi,
İsilik lezyonlarından (yaralarından) irin boşalması,
Koltuk altları, boyun ya da kasıklardaki lenf düğümlerinde şişkinlik,
Ateş ya da titreme ve sıtma hali.

Risk Faktörleri
İsilik kaşıntılarına meyil oluşturan bazı faktörler ve isiliğe yatkın olan kişiler şu şekildedir;

Yaş: Yeni doğan bebeklerde isilik oluşması riski daha yüksektir. Tropik iklimler: Tropik iklimlerin hakim olduğu bölgelerde yaşayan kişilerde, ılıman iklimlerin hakim olduğu bölgede yaşayan insanlara göre isilik oluşması riski daha yüksektir. Egzersiz: Terleme yaşanmasına sebep olan herhangi bir fiziksel aktivite ya da egzersiz isilik riskini artırmaktadır.

Komplikasyonlar
İsilik kaşıntıları genellikle herhangi bir problem oluşturmamaktadır. Fakat, kaşınmadan dolayı cilt üzerinde kabartılar ve bakteriyel enfeksiyonlardan dolayı iltihaplanmalar yaşanabilmektedir.

Yaşam Stili ve Evsel Çareler
İsilik kaşıntılarını evsel yöntemler yardımı ile azaltmak ve biraz olsun rahatlamak mümkündür. Buna göre evde uygulanabilecek çareler şu şekildedir;

Sıcak havalarda gevşek ve hafif giysileri tercih etmek. Yine sıcak havalarda, klimalı ve serin mekanlarda vakit geçirmeye özen göstermek. Kurutucu olmayan sabun ile soğuk ve serin duş almak ve duştan sonra da havlu ile kurulanmak yerine, cildin hava ile kurumasını sağlamak. Kaşıntıları dindirmek için soğuk kompres uygulamak. Gözeneklerin tıkanmasına sebep olan, petrol ya da mineral yağı gibi maddeler içeren krem ve merhemler kullanmaktan kaçınmak.

Korunma Yöntemleri
Hem kendinizi hem de çocuklarınızı isilikten korumak için alınacak önlemler şu şekildedir;
Özellikle yaz aylarında, hafif, yumuşak, gevşek ve pamuklu kıyafetler giymek. Kış aylarında, özellikle de çocukların sadece üşümelerini önleyecek kadar sıcak tutan kıyafetler giymesine dikkat etmek. Sıkı ve dar kıyafetler giymekten kaçınmak. Sıcak havalarda olabildiğince serin yerlerde vakit geçirmeye özen göstermek
Serin ve iyi havalandırılmış uyku alanı oluşturmak.

Kızamık

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Kızamık veya Rubeola, özel bir virüsle (Morbilli) meydana gelen, bulaşıcı bir çocukluk hastalığıdır. Kızamığı ilk olarak 860 senesinde Farslı hekim Razi bildirmiştir. Sydenham ise 17. asrın ikinci yarısında hastalığı tarif etmiş ve 18. yüzyıldan itibaren de kızamık salgınları tanınmaya başlamıştır. 1911’de Anderson ve Goldbergen, kızamığı insanlardan maymunlara nakletmişler ve sebebinin bir virüs olduğunu bildirmişlerdir.

Kızamık, çocuk hastalıkları arasındadır. Yetişkinlerde görülmemesi, bunların, çocuklukta kızamık geçirmiş olmalarına ve kalıcı bir bağışıklık kazanmalarına bağlıdır. Eğer çocukluğunda geçirmemişse, yaşlılığında bile geçirebilir. Sonbaharda hastalık artar. Kış aylarında, bilhassa Martta ve soğuk geçen Nisan aylarında en üst seviyeye çıkar. Salgınlar yapar. Yaz aylarında pek görülmez.

Hastalık, sağlıklı bir insana hasta bir insandan genellikle hastanın tükürük damlacıkları, öksürmesi ve konuşmasıyla bulaşır. Ayrıca iyi havalandırılan ve güneş alan bir odada kızamığın bulaşma ihtimali azalır. Ve ayrıca hastanın kullanmış olduğu çamaşır, oyuncak ve yemek kaplarının hastalığın bulaşmasında rolü yoktur. Fakat, kaşık, çatal temizlenmeden ve kısa bir zaman içinde duyarlı bir kişi tarafından kullanılırsa hastalığın bulaşmasında rol oynayabilir. Hastalığın mikrobu, hastaların öksürük ve aksırıkları ile atılan tükrük taneleri üzerinde birkaç saat havada serbest kalır. Teneffüs yoluyla alınarak vücuda yerleşir. Hastalığın kuluçka süresi 9-10 gün kadardır.

Teşhis

Hastalık, hafif titreme ve ateş yükselmesi ile başlar. Nezle hali vardır. Çocuğun gözleri kızarmıştır ve ışığa bakamaz. Bademcikler şişmiştir. Öksürük de vardır. Kızamığın en kat’i belirtisi olarak ağız içinde yanak mukozasında gri-beyaz renkte, iğne başı büyüklüğünde çevresi koyu kırmızı lekeler olan koplik lekeleri görülür. Nezle, öksürük ve konjoktivit (göz iltihabı) ile geçen 3 veya 4 günden sonra 39-40 °C devam eden ateş düşmeye başlar ve bunu takiben kulak ardından, alından ve saçlı deriden başlayan ufak pembe-kırmızı döküntüler ortaya çıkar. Öksürüğün görünmesinden sonra ateş tekrar yükselir, nezle ve konjonktivit daha da artar. Döküntüler, bütün vücuda yayılır, 5-7 gün içinde kaybolur. Kızamık, belli belirsiz seyredebildiği gibi, ölüme kadar götürebilecek derecede ağır da seyredebilir. Vücudun direncini kıran bir hastalıktır. Dolayısıyla seyri esnasında vücutta bulunan birçok fırsatçı mikroorganizma çeşitli iltihabi hadiselere yol açabilir: Orta kulak iltihabı, ağız iltihabı, gastroenterit, zatürre larenjit, bronşit, menenjit, beyin iltihabı gibi.

Kızamık, üç yaşın altında, yaşlılarda ve hamilelerde tehlikelidir. Beslenmesi bozuk, küçük çocuklarda, zatürre ile birlikte ölüme bile yol açabilir.

Rubeola Virüsü (Kırmızı Kızamık ya da Sert Kızamık)

Birey, rubeola virüsünün enfeksiyonunu kaptıktan 10-14 gün içinde semptomlar görünür. Bu döneme, kuluçkalama dönemi adı verilir. Bu dönem boyunca, virüs çoğalır. Semptomlar, iki aşamada meydana gelir.

Erken aşama, aşağıda verilen semptomlarla başlar.

  • Ateş,
  • Halsizlik ya da uyuşukluk hissi,
  • Öksürük,
  • Kırmızı gözler
  • Burun akıntısı,
  • İştah kaybı gibi semptomlar.

Kırmızı kızamık kaşıntısı, iki ya da 4 gün sonra gelişir.

  • İsilik genelde yüzde başlar, ardından gövdeye ve sonrada kol ve bacaklara yayılır.
  • Kaşıntılar, küçük kırmızı yumrular şeklindedir. Bu yumrular birbirlerine karışarak daha görünür hale gelebilir. Uzaktan bakıldığında isilikler tekdüze kırmızı şekildedir.
  • Kızamık olan insanların yanaklarının iç kısmında, “Koplik noktaları” adı verilen küçük grimsi noktalar meydana gelebilir.
  • İsilik, genelde kaşıntılı değildir. Ama, deriyi değiştirebilir. Bu durum, güneş yanığı sonrası soyulmaya benzer bir durum alır.
  • Kırmızı kızamık genelde hafif atlatılan bir hastalık olmasına rağmen, bazen, birkaç ciddi komplikasyon meydana gelebilir. Kırmızı kızamık, bireyleri, bakteriyel kulak enfeksiyonlarına ve zatürreye karşı daha kırılgan hale getirir. Kızamığın bir komplikasyonu olarak zatürre, özellikle bebeklerde ciddi sorunlara neden olabilir. Bu yaş grubundaki ölümlerin çoğundan sorumludur.
  • Her 1000 kızamık vakasından birinde beyin iltihabı durumu görülür. Ve bu komplikasyon ciddidir ve ölümcül olabilir.
  • Kırmızı kızarık, özellikle zayıf bir bağışıklık sistemi olan insanlarda şiddetli şekilde oluşur. HIV virüsüne sahip olan kişiler ya da yetersiz beslenen kişilerde oluşur.

Rubella Virüsü (Alman kızamığı)

Alman kızamığı, kırmızı kızamığa göre daha hafif semptomlardan meydana gelir. Virüsü kapılan süre ile hasta olunan süre arasındaki kuluçka dönemi, 10 gün ile 1 hafta arasındadır.

  • İlk olarak, hastalığa yakalanan insanlar, isiliğin oluşmasından birkaç gün önceden yorgunluk, düşük ölçekli ateş, baş ağrısı ya da kırmızı gözlerin oluşması gibi deneyimler elde ederler. Bu semptomlar, çocuklara göre yetişkinlerde daha yaygındır.
  • Boynun arka tarafında şişmiş, hassas lenf nodülleri oluşabilir.
  • İsilikler parlak kırmızı, pembe renklidir. İsilikler, zamanla birleşebilirler. Genellikle yüz bölgesinde başlar ve gövdenin aşağısına doğru hareket eder. İsilik, genelde kaşıntılı değildir.
  • Enfeksiyon sonrası rubellaya yakalanmış yetişkin kadınlarda, günler ya da haftalar süren ağrılı eklem ağrıları meydana gelebilir.
  • Semptomlar oldukça hafif olabilir. Hastalığa yakalananlar bile farkına varamayabilirler. Özellikle çocuklar.
  • Rubella’nın en korkutucu komplikasyonu ise, doğuştan oluşan rubelladır. Enfeksiyon kapmış hamile olan anneden doğacak olan çocuğa virüsün geçmesi durumudur. Diğer problemlerden bazıları ise, doğumda meydana gelen sakatlıklar, etkilenen çocuklarda katarakt oluşumu, kalp kusurları, işitme güçlükleri, öğrenme yetersizlikleri gibi durumlar oluşabilir. Hastalığın bulaşma riski, en çok hamileliğin erken dönemlerinde olur. Virüs ayrıca, bebeğin düşük olmasına ya da ölü doğmasına da neden olabilir.

Kızamık teşhisi semptomlarına göre değişir. Doktorlar, kızamığı, hastanın hastalık geçmişine bakarak ya da fiziksel muayene sonucu teşhis koyabilirler. Bazı şüpheli durumlarda ise, doktorlar, özel kan testleri isteyebilir ve böylece teşhis koyabilirler. Ancak bu testlere genelde ihtiyaç duyulmaz. Kan testleri, ayrıca, bireyin kızamıklığa karşı bağışıklığının olup olmamasını görmek için de kullanılabilir.

Tedavi Yöntemleri

Hasta sık sık havalandırılan, güneş gören bir odaya yatırılır. Odanın ısısı 18-22 °C arasında olmalıdır. Ateşli dönemde süt, sütlü yiyecekler, meyve suları, et suyu verilir. Hasta isterse, haşlama veya ızgara etler, yumurta, taze meyve ve sebze yedirilmesinde mahzur yoktur. C ve A vitamini faydalıdır. Ve ayrıca kızamığın tedavi için özel bir ilacı bulunmamaktadır. Hasta, nezle ve döküntü bitinceye kadar ayrı bir odada yatırılır. Ağız temizliğine dikkat edilir. Gerekirse, ağrı kesici, ateş düşürücü ilaçlar verilir. Ortaya çıkan başka hastalıklar da varsa tedavi edilir. Kızamığın ihbarı (haber verilmesi) mecburidir. Hastanın en az 9 gün tecridi gerekir. Salgınlarda, nezleli çocukları okula göndermemelidir. Kızamığın tedavi için özel bir ilacı yoktur ama canlı kızamık aşısı vardır (Kızamık aşısı). Bu aşı, kızamıktan korunmada çok faydalıdır. Bu aşı 12 – 15 aylık çocuklara yapılmalıdır. Kızamık, daimi bir bağışıklık bıraktığından, bir defa geçiren bir daha geçirmez. Salgınlarda kızamıktan korunmak için, yerine göre hassas çocuklara kızamık serumları da uygulanabilir. Kızamık aşısı ile çocuk çok hafif bir kızamık geçirmekte ve bir daha kızamık olmamaktadır.

Var olan kızamık enfeksiyonundan kurtulmak için herhangi bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Ancak, virüse maruz kalan kırılgan bireylerin korunması için bazı ölçütler bulunmaktadır.

  • Hastalık Sonrası Aşılanma: Bağışıklığı olmayan insanlara ve bebeklere, hastalığa karşı koruma sağlamak amacıyla kızamık virüsüne maruz kalındıktan 72 saat içinde kızamık aşısı vurulmalıdır. Eğer kızamık hala oluşuyorsa, hastalık genelde hafif semptomlara sahiptir ve kısa bir süre için sürecektir.
  • Globulin Bağışıklık Serumu: Virüse maruz kalan hamile kadınlar, bebekler ve bağışıklık sistemleri zayıf olan insanlar, globulin bağışıklık serumu adını alan protein enjeksiyonları alabilirler. Virüse maruz kalındıktan 6 gün içinde verildiğinde, bu antikorlar, kızamığı engelleyebilirler ya da semptomlarının daha az şiddette geçmesini sağlarlar.

Kullanılan İlaçlar :

  • Ateş Düşürücüler: Siz ya da çocuğunuz için alınan bazı ateş düşürücü ilaçlar, kızamık hastalığı yanında baş gösteren ateşin rahatlatılmasına yardımcı olabilir. Çocuklara ya da ergen bireylere aspirin verirken dikkatli olunmalıdır. Aspirin, 3 yaşından büyüklerin kullanımı için onaylanmasına rağmen suçiçeği ya da grip gibi semptomların giderilmesinde çocuklar ve ergenlere aspirin verilmemelidir. Çünkü, aspirin Reye’s sendromu ile bağlantılı bir ilaçtır. Nadir oluşur ama çocuklarda hayatı tehdit edici bir potansiyeli olabilir.
  • Antibiyotikler: Eğer siz de ya da çocuğunuzda kızamık varken zatürre, kulak enfeksiyonu gibi bakteriyel bir enfeksiyon varsa, doktorlar antibiyotik tedavisi ile tedavi edebilirler.
  • A Vitamini: A vitamini düşük seviyelerde olan insanlarda, kızamığın muhtemel semptomlarının şiddeti daha fazla olmaktadır. A vitamini alımı ile, kızamığın şiddeti azaltılabilir.

Tedavi Sırasında Dikkat Edilmesi Gekenler

Kızamık hastalığının tedavisi olmamasına rağmen, bazı adomlarla, kızamık daha dayanılır hale getirilebilir. Bu adımlar ise;

  • Bolca dinlenmek gerekir,
  • Ilık su ile sünger banyosu, hastanın ateş nedenli rahatsızlığı azaltılabilir.
  • Sıvı kaybını engellemeye yardımcı olmak için bol sıvı tüketimi yapılmalı,
  • Nemlendirici ya da buharlaştırıcı araçlar öksürüğü kolaylaştırabilir.
  • Ayrıca, ağrı kesiciler ve ateş düşürücüler, talimatlara uygun olarak kullanıldıklarında semptomların azaltılmasına yardımcı olurlar.
  • Ancak şunu hatırlatmdaa fayda var. Çocuklara ya da ergenlik dönemindeki bireylere aspirini asla vermeyin. Çünkü aspirin, Reye’s sendromu adı verilen hastalığa neden olmaktadır.

5. Gün Blastokist Transferi

Gönderildiği yer: Hamilelik Dönemi, Sağlık | 0

Doğal yollardan bebek sahibi olamayan çiftlerde uygulanan tüp bebek (IVF); erkek ve kadın üreme hücrelerinin laboratuar ortamında özel koşullarda döllenmesi ve oluşan embriyoların kadının rahmine yerleştirilmesi yoluyla gebelik elde edilmesinin amaçlandığı modern bir tedavi yöntemidir. Günümüzde uygulanmakta olan ileri tüp bebek tekniklerinden biri olan 5. Gün Blastokist Transferi, çocuk sahibi olmak isteyen çiftlere çok daha yüksek oranlarda gebelik şansı sunmaktadır.

Laboratuar ortamında 5 gün boyunca takip edilip geliştirilen embriyolara blastokist adı verilir. 5. günde yapılan embriyo transferine de “blastokist transferi” denir.

1978 yılında ilk başarılı tüp bebek gebeliği de blastokist transferi ile elde edilmiştir. Embriyo, gelişim sürecinin 5-6. günlerinde blastokist evresine ulaşılmaktadır. Bir blastokist, yaklaşık olarak 100-120 hücre içermektedir. Bu dönemden sonra embriyoların laboratuar ortamında bekletilmesi mümkün değildir. Anne rahmine transfer edilmesi gerekmektedir. Embriyo transfer sonrasında 6-7 günlerde koruyucu tabakası olan zona pellüsidadan kurtulur ve rahim dokusuna tutunmaya başlar.

Blastokist transferi ile implantasyon (tutunma) şansı daha yüksektir. Çünkü iyi embriyoların seçimi söz konusudur, yani ancak iyi olan embriyolar laboratuvarda gelişimlerine devam etmekte ve 5. güne ulaşabilmektedir.

Tüm ülkelerde çoğul gebeliğin yarattığı risklerden korunabilmek için transfer edilen embriyo sayısına yasal sınırlamalar getirilmiştir. Ülkemizde bu sınır, en fazla 2 embriyodur. 5. gün embriyo transferinde 1 veya 2 blastokist verilerek, hem çoğul gebelik riski azaltılmış hem de gebelik şansı yükseltilmiş olur. Tüp bebek tedavisinde amaç, eve tek sağlıklı bebek götürmektir. Bu amacı başarmak için daha kaliteli ancak daha az sayıda embriyo transferi tüm seçkin kliniklerin ortak stratejisidir.

5. Güne Hazır Olmak
Tüp Bebek laboratuvarlarında kullanılan embriyoların içerisinde takip edildiği ardışık kültür mediumlarında hastaların %60-70’inde blastokist evresine ulaşılabilmektedir.
Kromozomsal anormallik taşıyan embriyoların blastokist dönemine ulaşabilme ihtimali, normal olan embriyolara oranla çok daha düşüktür. Böylece, 5. günde kromozomsal olarak daha sağlıklı embriyoların seçilebilme ihtimali yüksektir. Bu nedenle blastokist dönemi kaliteli embriyoların transferi ile çok daha yüksek gebelik oranları elde etmek mümkündür.
Blastokist dönemine ulaşmış embriyolar, ultra hızlı dondurma yöntemi olan vitrifikasyon ile başarılı şekilde dondurulabilmekte ve ihtiyaç duyulduğunda başarıyla çözülebilmektedir.
Ancak 5. gün blastokist transferi yapabilmek ve başarılı sonuçlar elde edebilmek için sadece sizin embriyolarınızın belirli şartlara uyması yeterli olmaz.

Tüp bebek ünitesinin de yüksek niteliklere ve standartlara sahip olmasını gerekir:
• Laboratuvar koşulları üst düzeyde olmalı. Dizaynı, havalandırması, temizliği ve bunların periyodik kontrolleri titizlikle yapılmalı.
• Yeterli ve kaliteli donanımlara sahip olmalı, kontrol ve kalibrasyonları düzenli yapılmalı.
• Alanlarında uzman tecrübeli bir ekibe sahip olunmalı.
• Blastokist transferi gibi titiz takip gerektiren tekniklerde tecrübeli embriyologlar yeterli sayıda olmalı.

Blastokist transferi kimlere uygulanır?
Alınan ve döllenen yumurta sayısının çok olduğu (genelde 8 ve üzeri) ve 3. gün embriyo kalitesinin iyi olduğu tüm çiftlerde uygulanabilir.

Blastokistlerin neden yaklaşık %50’si tutunamamaktadır?
Muhtemelen kromozomsal anomalili bir embriyo söz konusudur ya da endometriumun embriyoyu tutma kapasitesinde sorun vardır.

Blastokist Transferi Kimlere Önerilir?
• Daha önce tekrar eden denemelerde iyi kalitede 3. gün embriyoların verilmesine rağmen gebeliğin oluşmadığı çiftlere,
• Çoğul gebelik istemeyen çiftlere,
• Kalan embriyolarının dondurulmasını istemeyen çiftlere önerilir.

Blastokist transferinin dezavantajları nelerdir?
• Hastaların yaklaşık %40’ında transfer edilecek blastokist gelişmeyebilir.
• Bazı olgularda beşinci günde embriyoların dondurulması, 3. gün dondurulması kadar iyi sonuçlar vermeyebilir.
• Bazı araştırmalara göre laboratuvar ortamında blastokist evresine gelemeyen embriyoların %10’u 2. ya da 3. günde rahime verilmiş olsa idi gelişimlerine devam edebilirlerdi.

Hepimiz bir zamanlar ‘’blastokist’’ idik. Blastokist transferine gidilmesinin amacı, daha kaliteli embriyoları seçerek, gebelik şansını arttırırken çoğul gebelik riskini azaltabilmektir.
Unutmayınız ki; her durumda blastokist transferi uygun olmayabilir. Transfer için blastokist aşamasına kadar bekleme kararını verirken; embriyoların kalitesi, sayısı ve niçin tüp bebek yapıldığına göre bu kararı embriyoloğunuz, doktorunuz ve siz birlikte değerlendirirsiniz.

Tüp Bebek Tedavisi

Gönderildiği yer: Hamilelik Dönemi, Sağlık | 0

Tüp Bebek Nedir?
Doğal yollardan bebek sahibi olamayan çiftlerde uygulanan tüp bebek (IVF); erkek ve kadın üreme hücrelerinin laboratuar ortamında özel koşullarda döllenmesi ve oluşan embriyoların kadının rahmine yerleştirilmesi yoluyla gebelik elde edilmesinin amaçlandığı modern bir tedavi yöntemidir.

Tüp bebek tedavi yöntemi, birçok çifte gebeliğe ulaşma şansı sunmaktadır. Mikroenjeksiyon yöntemi ile sperm sorunu olan birçok erkek, artık bebek sahibi olabilmektedir. Tüp bebek tedavisinde başarı oranlarının giderek artması, son derece sevindiricidir. Titiz çalışma, etik tutum, doğru zamanlama ve güler yüzlü bir tedavi süreci, başarıyı önemli oranda etkilemektedir. Önceki yıllarda bebek sahibi olmayı hayal bile edemeyen çiftler, kendi mucizelerini gerçekleştirme şansı bulabilmektedir.

İşte bu şans için tüp bebek tedavisinde atılacak 3 adım, çok önemlidir.

Bu 3 adım;
1. adım iyi bir hazırlık ve destek dönemidir.
2. adım uzman, tecrübeli bir ekip ve ileri teknolojik donanıma sahip merkez seçimidir.
3. adım kişiselleştirilmiş güncel tedavi planı ile bebek sahibi olmak isteyen çifte en uygun tedavinin belirlenmesidir.
Tüp bebek tedavisi hangi durumlarda düşünülmelidir?
• Kadının tüplerinde tıkanıklık varsa,
• Kadında endometriozis (çikolata kisti hastalığı) bulunuyorsa,
• Erkekte sperm sayısı az veya sperm hareketliliği sorunları yaşanıyorsa,
• Polikistik Over Sendromu’nda diğer tedaviler başarılı olamamışsa,
• Hormonal yetersizlik gibi yumurtlama sorunları varsa,
• İleri yaş ve zayıf yumurtlama durumunda,
• Nedeni anlaşılamayan infertilitede,
• Diğer tedavi yöntemlerinden sonuç alınamadıysa,

Tüp bebek tedavisine başlanılması düşünülmelidir.

Doğal yollardan bebek sahibi olamayan çiftlerde uygulanan tüp bebek tedavisinde erkek ve kadına ait olan üreme hücrelerinin laboratuvar ortamında özel koşullarda döllenmesi ve anne rahminde bebeğin tutunması amaçlanmaktadır. Tüp bebek yöntemiyle doğan bebekler, normal doğal yöntemlerle dünyaya gelmiş olan bebeklerden farklı değildir.

 

Tedavi Yöntemleri

• Yumurtalama  tedavisi (Ovulasyon İndüksiyon)
• Aşılama (Intra Uterrin İnseminasyon)
• Klasik  tüp  bebek (IVF-ET)
• Mikroenjeksiyon (ICSI-ET – Mini tüp bebek)

Erkek hastalarda mutlaka muayene ve semen analizi yapılmakta, gerekirse hormon profili değerlendirip, ileri sperm fonksiyon testleri yapılmaktadır. Ayrıca intrauterin inseminasyon ve mikromanüplasyon için spermler hazırlık işlemlerine tabi tutulmaktadır. Kadın hastaların ise, muayene ve ultrasonografisi yapılmakta ve mutlaka hormon profili istenmektedir.

Aşılama (artifisiyel inseminasyon), inseminasyon odasında; mikroenjeksiyon(ICSIET) ve klasik tüp bebek(IVF-ET) gibi üremeye yardımcı tedavi yöntemleri embriyoloji laboratuarında; diagnostik (teşhis amaçlı) ve terapötik (tedavi amaçlı) endoskopik cerrahi prosedürler genel anestezi altında veya mikrocerrahi ile sperm elde etme işlemlerinin tümü (TESE,TESA, MESA, TEFNA vs) lokal veya genel anestezi altında ameliyathanede uygulanmaktadır. Oosit toplama işlemi (OPU), ameliyathanede genel anestezi altında yapılmakta ve embriyoloji laboratuarında oositler değerlendirilmektedir. Embriyo kültürleri ve takibi uygun inkübatörlerde yapılmaktadır. Gerektiğinde embrio zarına lazerle assisted hatcing (yardımla yuvalanma) işlemi uygulanabilir. Embriyo transferi, hastanın durumuna ve embriyo kalitesine göre 2., 3., 5. veya 6. gün uygulanmaktadır.  Ameliyat odasında diagnostik ve terapötik endoskopi operasyonları (laparoskopi ve histeroskopi), vajinal yolla kist aspirasyonu, çoğul gebeliklerde fetal redüksiyon işlemi, amniosentez, cerrahi veya mikrocerrahi ile sperm elde etme operasyonları gerçekleştirilmektedir. Freezing (dondurulma) odasında ise, embriyo ve testis dokusu, over dokusu dondurma işlemleri uygulanmaktadır. Uygulamalar sonrasında hastalar, gözlem odasında takipte tutulmakta, 2-3 saatlik takipten sonra durumu stabil olanlar, evlerine gidebilmektedir.

Gebelik gerçekleşen hastaların rutin takipleri, antenatal ve perinatal genetik (amniosentez, koryon villus örneklemesi, kordosentez gibi) testleri ve doğum da yine yine aynı merkezde yapılmaktadır.

Mini tüp bebek, yumurta rezervinin çok düşük olan durumlarda gebelik ihtimalini artırdığı için uygulanan ve başarılı sonuçlar alınabilen bir yöntemdir. Mini tüp bebek, Japonya’da geliştirilmiş ve yaygın olarak uygulanan bir tüp bebek tedavisidir. Düzenli adet görebilen her hastada uygulanabildiği gibi, yumurtalık rezervi azalmış, tüp bebek denemeleri başarısız olmuş çiftlere de bebek sahibi olmalarında yeni bir umut sağlar.

Bu yöntem, tüm düzenli adet görüp, “FSH hormonu yüksek” diye tüp bebek deneme şansı bulamayan ya da defalarca denemelerine rağmen embriyo elde edilemeyen olgularda belirgin olarak daha iyi kalitede embriyolar elde edilebilmektedir. Bu da umudu çok düşük hastalar için gebelik şansı yaratmaktadır.

Bu tip vakalarda bir diğer yaklaşım ise arka arkaya yapılan mini tüp bebek denemeleri ile elde edilen embriyoları dondurup, biriktirmektir. Bu, zamana karşı yarışan çok düşük rezervli hastaların zaman kaybını önlemektir. Bu tedavinin efektif şekilde uygulanabilmesi için laboratuar koşullarının ve embriyo programının çok iyi olması gerekir.

Mini tüp bebek yönteminin bir diğer avantajı ise, uygulama maliyetlerinin belirgin olarak daha düşük olmasıdır.


Tüp Bebek Tedavisi için Altın Kurallar

 

Modern bir yöntem olan tüp bebek tedavisi, günümüzde çok daha büyük başarı ile geçmişe oranla daha modern, daha az masraflı ve pratik şekilde yapılıyor. Teknik gelişmeler, tüp bebek başarısını çok iyi noktalara taşıyor. Doktorun deneyimi ve hassasiyeti elbette çok önemlidir, ancak çiftlerin de tedavi ekibin bir parçası olarak yüksek enerji ve motivasyonla başlaması yararlıdır. Bu nedenle çiftler başaracaklarına inanmalıdır. Olumlu konsantrasyon ve inanmak, başarının ilk adımlarıdır.

Tüp bebek yönteminde her çiftin tedavisi değişkendir. Tedavinin uygulama şekli, yumurta toplama ve embriyo transfer zamanı, çiftlere özgüdür. Bu nedenle tüp bebek tedavisi kişisel olmalıdır.

Başarı için çiftlere de görev düşüyor. Yaş değiştirilemez. Ancak, tüp bebek sadece sperm ve yumurtanın birleştirilerek embriyonun anne rahmine yerleştirilmesinden ibaret değildir. Üreme hücrelerinin sayısını ve kalitesini arttırabilecek ön tedaviler olduğunu biliyor muydunuz? Tedaviden 1-2 ay önce hazırlıklara başlamak başarıya katkı sağlayacaktır. Ayrıca; sağlıklı yaşam kuralları bu süreçte de önem taşıyor. Sigara içiliyorsa bırakılmalıdır. Sigara, hem yumurta hem de sperm kalitesini olumsuz etkilemektedir.

Tüp bebek tedavisine başlarken, çiftlerin doktor ve yakınlarıyla endişelerini paylaşması, onlar için rahatlatıcı olacaktır. Bunun için net sorular sorulabilir ve cevaplar, küçük bir not defterine not edilebilir.

Çiftler, ilaç tedavilerini doğru uygulamalıdır. Beslenme, doğal besinlerle olmalıdır. Düzenli beslenilmeli, sebze ve meyve tüketimine dikkat edilmelidir. Bol su içilmeli; tuz ve diğer katkı maddeleri tüketilmemeli, kafeinli, asitli içeceklerden kaçınılmalıdır. Günde 8 saat uyumalı, geç yatılmamalı ve sabah erken kalkılmalıdır. Yorgunluk ve aşırı egzersiz, tedaviyi olumsuz etkileyebilir. Zaman zaman küçük molalar verilerek, bedeni ve ruhu dinlendirmeye gayret edilmelidir.

Tedavi süresince stresten kaçınılmalıdır. Stresle baş etmek için gevşeme tekniklerinin kullanılmasını öneriyorum. Derin nefesler almak, olumlu düşünmek (mutlu düşünce kavramı), doğa yürüyüşleri ve hobilerle uğraşmak, işe yarayabilir. Kadın ve erkek doğurganlığını etkileyen stresin tüp bebek yöntemini de etkilediğini unutmayınız.

Özetle söylemek gerekirse; tüp bebek tedavisinde altın kurallar vardır ve her çiftin tedavisi değişkendir. Tedavinin uygulama şekli, yumurta toplama ve embriyo transfer zamanı, çiftlere özgüdür. Bu nedenle tüp bebek tedavisi kişisel olmalıdır.

1 2 3 4 5 6 7